Gönderi

136 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Dikkat! İncelemem içerisinde kitabı okumayanların kitaptan alabileceği tadı azaltma ihtimali olan cümleler vardır... *İnsan tamamıyla dış unsurlardan etkilenen, onların yönlendirmesi olmadan yeni bir şey ortaya koyamayan bir makinedir. İnsanın yaptığı gözlerini kullanarak keşfetmek, daha önce keşfedilenlerin üzerine yenilerini koyarak başka şeyler bulmaktan ibarettir. *İnsan, aklın boyunduruğu altındadır. Akıl, insandan bağımsız çalışır. Kontrolsüz bir at gibi istediği yöne gider. Uyku veya uyanıklık halinde akıl bağımsızdır, sahibine boyun eğmez bir efendidir. Gece yatarken, sabah ilk olarak düşünmek üzere bir konu belirleyin. Bakalım onu ilk olarak düşünebilecek misiniz? İnsan uykudan sıyrılıp düşüncesine yön vermeyi gerçekleştirmeden önce, akıl çalışmaya başlar. Kişi uykuya dalarken, "Uyandığımda şu konuları düşüneceğim." diyebilir fakat bunda başarısız olacaktır. Aklı, özneden hızlı çalışacaktır. Kişi yarı bilinçli bir şekilde kendine geldiğinde, aklının çoktan başka konu üzerinde çalışmaya başladığını fark edecektir. *Akıl ortama uyum sağlama yetisidir. Akıl der ki "ey bilinç! Senin isteklerin, tercihlerin, deneyimlerin ortama uyum sağlama konusunda yetersizdir. Ben dış etkenleri en iyi analiz eden ve ona uygun en iyi davranışı belirleyen üst mekanizmayım. Dolayısıyla asıl olan benim verdiğim kararlardır, seninkiler değil." İnsan, aklı karşısında etken değil edilgen bir konumdadır. Akıl ise dış unsurlara bağlı olarak çalışan otomatik bir makinedir. *İnsan her şeyi içindeki efendiyi hoşnut etmek için yapar. Kişiyi bir başkasına iyilik yapmaya yönlendiren sebep, kötülükten meydana gelen zararın kendine ulaşmasına engel olmaktır. Pişmanlık duygusunun kendini rahatsız etmemesi için yardımda bulunur. Bir başka ifadeyle yardımda bulunma eylemi, sonrasında meydana gelecek pişmanlık azabından özneyi kurtarma amacına yöneliktir. *İnsanı kuşatmış tek bir dürtü vardır: Kendi varlığını güvence altına almak. Sevgi, nefret, fedakârlık, merhamet, cömertlik... insanın yanıltıcı isimler verdiği etiketlerdir. Bunlar varoluş dürtüsünü koruma amacıyla ihdas edilmiş unsurlardır. Temel dürtümüz, bu duygularla kendini koruma altına alır. *Vicdan Nedir? Vicdan, insanın içinde yaşamını sürdüren gizemli bir otokrattır. Arzularını tatmin etmek için kişiyi zorlar. İhtirasların anasıdır. İnsan kendini yüksek idealler uğrunda eğittiğini düşündüğünde bile asıl hedef ruhsal tatmin adına kendini kollamaktır. *Arayışın Doğası: Her arayışın kaderi, “buluş” olarak adlandırılan istikamette meskûn kalmaktır. Arayıcı, gerçekliğine ikna olduğu şeyi bulduğunda yelkenleri suya iner ve arayışını sonlandırır. Durağı mesken kabul eder ve çevresini imara başlar. Dolayısıyla insan hiç bir zaman ciddi bir "gerçek arayıcısı" değildir. İnsan sadece dış telkinlerin etkisiyle ve baskısıyla düşüncelerini, daha iyi kabul görecek forma sokma çabasındadır. Kimlik ve kişilik kafesi içerisinde arayışın anlamı nedir? Bir düşünce sistemine veya ideolojiye bağlı kalınarak yeni arayışlara nasıl yelken açılabilir? "Gerçek" olarak adlandırılan şey ele geçirildikten sonra arayış sonlandırılır. Artık söz konusu gerçek cilalanır, desteklenir, yapılandırılır. Sorgulayıcı bir argüman veya bu "gerçek" yapıya zarar verebilecek bir görüşün yaklaşması tehlike olarak algılanır ve savuşturulur. Her arayış bağrında bir muhafazakârlığı barındırır. Kendini hakikat arayıcısı, anti dogmatist olarak gören birçok bilinç, ulaştığı “gerçeği” fetiş edinir. Arayış, mizacın gölgesinde süre gelen bir serüvendir. O halde arayış, mizacın farklı katmanlarına yolculuktan başka bir şey değildir. Arayış güzergâhında önümüze çıkan her bir durak, esasında benliğimizin aşamalarından ibarettir. *Özgür irade yoktur, özgür seçim vardır. İnsan özgür irade diye bir şeye sahip değildir. İradeyi yönlendiren birçok sebep vardır. (Karakter, eğitim, şartlar, ortam vs.) İrade bunların baskısıyla şekillenir. Kişi üst derece erdemli olsa bile, söz konusu erdemlilik duygusu; iyiliği terk etme sonucu meydana gelecek ruhsal sıkıntı ve pişmanlığa maruz kalmamak adına -özgür olduğu var sayılan- iradeye baskı uygulayacaktır. *Tüm açgözlülükler manevidir. Her maddi istek, ruhsal tatmin amacıyla arzulanır. Zannedildiğinin aksine açgözlülükler maddi değil manevidir. İçindeki efendi her durumda yalnızca ruhunu tatmin etmeni ister. Örneğin para sadece bir semboldür. Arzunun temsili halidir. Para kendisi için değil ruhun tatmin aracı olarak kabul edildiğinden istenir. Paranın maddi bir değeri yoktur. Paradaki manevi değer çıkartılırsa geriye sadece posası kalır. Örneğin isteğin fiyakalı bir şapkadır, onu alırsın. Böylece kibrin vücut bulur, ruhun tatmin olur. Arkadaşlarının şapkanla alay ettiklerini düşün. Bu sefer kibrin utanca dönüşür ve şapka değerini yitirir. Kısaca maddi değerler yoktur yalnızca manevi olanlar vardır. Maddi değerin peşine düşersen boşuna uğraşmış olursun. *"Ben" derken kimi kastederiz? İnsan ben derken kimden bahseder? Vücut mu, akıl mı, kalb mi? Esas itibariyle ben zamiriyle neye işaret ettiğimiz meçhulümüzdür. İnsan, birden fazla mekanizmadan oluşmuş bir varlıktır. Bu mekanizmaların ahlaki ve zihinsel olanları, içerideki Efendinin dürtülerine göre otomatik olarak hareket ediyorlar. Bu efendiyse, mizaçtan ve pek çok dış etkenle eğitimin birikiminden inşa edilmiş. Makinenin tek işlevi, arzuları iyi ya da kötü olsa da Efendinin ruhsal tatminini sağlamaktır. *Tartışmadan kaçınan, eğitimli, oto-kontrol yetisi yüksek, uysal görünümlü tipolojide baskın egoist duygu şudur: “Seninle tartışma adına kendi iç huzurumu bozamam. İçimdeki efendinin rahatı, seni yenmemden daha önemlidir. Huzurumun devamı seni görmezden gelmeme bağlı olduğundan bir erdem ve büyüklük göstergesi olarak seninle tartışma seviyesine inmiyorum!” *Hayvanlarda da düşünce vardır. Karınca, dost ile yabancı arasında ayrım yapar. John Lubbock iki farklı yuvadan karınca aldı, onları viski ile sarhoş etti ve yuvaların yakınına, bir miktar suyun yanına bıraktı. Yuvadan gelen karıncalar, bu yüz karası yaratıkları incelediler ve tartıştılar, sonrasında arkadaşlarını eve taşıyıp yabancıları suya attılar. John, deneyi birkaç kez tekrarladı. Ayık karıncalar ilk sefer yaptıklarını bir süreliğine tekrarladılar; arkadaşlarını eve taşıyıp yabancıları suya attılar. Ama sonunda, ıslah etmeye yönelik çalışmalarının boşa gittiğini görünce sabırları tükendi ve hem arkadaşlarını hem yabancıları suya attılar. Bu içgüdü mü, yoksa daha önce tecrübe etmedikleri yeni bir şey hakkında yapılan düşünce dolu ve zekice tartışma mı? Karara varılmış, cezası tebliğ edilmiş, yargısı uygulanmış bir içgüdü mü? Çağlar boyu alışkanlıkla taşlaşmış düşünce mi yoksa yeni olaydan, yeni durumlardan ilham alınmış, tamamen yeni bir düşünce mi?
İnsan Nedir?
İnsan Nedir?Mark Twain · Dedalus Kitap · 201815,2bin okunma
··
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.