Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

137 syf.
10/10 puan verdi
"Dünya kendimizden ibaret değil"
«Ülkeyi yerinde saydırmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bütün önlemleri almışlar. Yazık şu memlekete." "Toplumcu Gerçekçi" edebiyatın eserlerini okumak zordur. Duyarlı ve yarı duyarlı olan insanların yüzünde sert bir tokat etkisi yaratır ya da beyninize inmiş bir balyoz darbesi kadar etki yaratır. Çünkü toplumun tüm aksaklıklarını, siyasilerin tüm yalan dolanlarını, din adına yapılan sömürüleri, ülkenin zenginliğine hangi çıkarcı kesimlerin sahip olduğunu size anlatır. Toplumcu gerçekçi edebiyatı kimler okumaz?: Burjuvazi bir yaşam süren orta ve üst sınıflar, Üst düzey egoistler, başkalarının acıları karşısında duyarsız kalanlar ve masal okumaktan öteye geçmek istemeyen bireyci edebiyat düşkünleri. Herkes kendi sorununa takılıp kalmışken devleti sömürenlere kim karşı koyacak değil mi? Bu sözlere alınmak isteyenler alınabilir. Alınması muhtemel olan takip ettiğim insanlar da var. Ben toplumcu gerçekçi edebiyat okumam diyenler de var okumayın dert ettiğim durum bu değil lakin o bireysellik sevdası yüzünden on yıllardır sömürülüyoruz ve burnumuzun ötesine dahi gidemiyor aksine ülkece her yıl daha da geriliyoruz. Toplumcu gerçekçi edebiyat bu bireysellik duygusunun yayılmasının kurbanı oldu. Ahmed Arif Cengiz Aytmatov'a Talip Apaydın senden on gömlek üstündür der #83794133 lakin Talip Apaydın'ın öykülerini bilen yok bu kitabını da siteye ben ekledim. Henüz eklenmeyen kitapları da var. Demek ki halkının davasına sahip çıkan yazarın yazgısı buymuş. Bu ülkede yaşayan insanlar hiçbir toplumcu gerçekçi yazarı hak etmiyor. Yine de onların eserlerini okuyan, anlatan bizler bu uğraştan vazgeçemiyoruz. Onlara gösterilen bu umursamaz tavrı azaltmak, değersizliği hafifletmek adına bunu borç biliyoruz. Yoksa amaç bireysel edebiyata, popüler edebiyata, modern edebiyata bağımlı İnsanlara yeni yazarlar tanıtmak değildir asla. Sadece ülkenin gerçek yazarlarına olan bir saygı borcu o kadar. "Halk öylece kalsın olduğu yerde, yöneticileri dinlesin, onların sözünden dışarı çıkmasın. Değilse anarşi olur. Geleceğimiz tehlikeye girer. Sağımız solumuz uçurum baksanıza? Öcü dolu çevremiz. Herkes önüne baksın. Başka şeye heveslenmesin. Sizi en iyi biz yönetiriz. Bizden başkasına inanmayın... Böyle diyorlar. Dinlemeyenin de canına okuyorlar. Düşünmek, söylemek, yazmak yasak. Biz sizin yerinize düşünürüz, ne yapmak gerekirse yaparız diyorlar. Siz susun, eğin başınızı oturun. Demokrasi ancak bu sınırlar içinde olacak. Onların izin verdiği kadar. Fazlası zararlı." İşte tüm mesele bu. Bizim yerimize düşünüyor ve uyguluyorlar ama biz kılıf uydurup kendi sorunlarımızla boğuşmayı kendi özgürlüğümüz olarak görüp her şeye kulağımızı tıkıyoruz. Richard Sennett'in de bir kitabında geçtiği gibi bu esnek kapitalizm çağında ne işe yaradığımızı bile bilmiyoruz ya da bize kimin ihtiyaç duyacağını... Çünkü herkes otorite tarafından aynı şeyleri yapmaya, düşünmeye yönlendiriliyor. Aykırı davranan, muhalif olan da sansüre uğruyor, sürgüne yollanıyor ya da hapse atılıyor. Ne güzel bir istismar düzeni alın bu düzende size Nur topu gibi "Domokratik bir ülke, Laik bir ülke, İnsan haklarına dayalı bir anayasası bulunan bir ülke" hani bir tabir var "yersen".. Bir başka Köy Enstitülü yazar olan Osman Şahin Talip Apaydın'ı nasıl anlatıyor bir bakalım: "Talip Apaydın, doğruluk adına acı çeken, insan eşitliğine inanan aydın yazarlarımızdan biridir. O'nun öykü insanları rahatı, tokluğu bilmezler. Açlığın, sahipsizliğin baskı altına aldığı insanlardır onlar. Umutları ve nefretleri ile bir arada yaşarlar.Uyanıkken de düş görürler. Boğaziçi kültürünü, yalı yaşamını, zengin sofralar geleneğini bilmezler. Yıllarca ağa, bey, patron, işveren kimliğindeki insanların ağızlarından yazgılarının sesini duymaya alışmış, beyaz derili zencilerimizdir onlar. Talip Apaydın, öykülerine bizim en kutsal değer saydığımız"insan emeği"ni eksen aliyor. Bütün olumsuzluklara karşın yeni bir çağın, yeni bir umudun sökmekte olduğunu okurlarına ustaca sezdirirken, kendi yaratıcı gücünü de katarak, sosyalist ger çekçi sanat anlayışının getirdiği taze renk ve tonlarla, kıyıda kö sede kalmış insan ruhlarının sözcüsü oluyor. Ezilen, yoksulluk çeken insanların koşullarını, konuşmalarını, inceliklerini, düşünce yapılarını, yalın, betimleyici bir dille bizlere ulaştırıyor." Talip Apaydın bu öykü kitabında şehir insanlarının sıkışmışlık duygusuna, otorite karşısında boyun eğen komşuların idealist, devrimci ruhlu insanları nasıl sindirmeye çalıştıklarını ele alıyor. Kısaca ınsanların duyarsızlığına eklenen despot rejimin faaliyetleri ile içinde bulunduğumuz "Karabasan"ı aktarıyor bizlere... Bu kitabın içinde 15 öykü yer alıyor. Kısa lakin çarpıcı öykülerden oluşan bir kitap. Çok etkileyici bulduğum ikinci öykü olan "Munise" öyküsüne değinmek istiyorum ilk başta. Munise ev hizmetlerinde çalışan bir emekçi. Geniş geniş pencereli evlere temizliğe giden bir kadın. Munise pencerelerin camını silerken karşı evde oturan adam Munise'nin bu tehlikeli cam silme macerasının karşısında adeta içi ürperir, şimdi düşecek birazdan düşer diye diye evham yaparken bulur kendini sonrasında Munise kimdir diye düşünmeye başlar ve içinden dökülür kelimeler: #84977779 Daha sonra gel bacım der. Canını sokakta mı buldun der ve başlar düşsel diyalog.. Munise duş alıp gelecek, Munise duştan sonra uygar bir kadın olup gelecek karşımıza ve yıllardır sessizliğe mahkum kalan Anadolu kadını da dile gelecek.. #84980469 Munise artık insanı yaşam koşullarının farkında fırsat eşitliği sağlandığı vakit en modern Türk Kadınının edindiği sorunların benzerini dert edinebilecek olduğunu ifade eder. Çocuklarının eğitimi, yabancı dil eğitimi, klasik müzik ilgilerini, anlatacak ve Mantosunu, pırıl pırıl çizmelerini giyip evden Munise Hanım olarak çıkacaktır. Tabii aynı anda karşı evde ev hizmetlerinde çalışan Munise camları silmiş ve perdeleri örtmüş olacaktır. Fırsat eşitliği sağlandığı takdirde Gecekonduda yaşayan halkın da kendi devrimini sağlayabilir olduğunu anlatmak adına mükemmel bir kısa öykü. Hem de yok sayılan kadınlardan, ev hizmetlerinde çalışan kadınlardan birinin rol aldığı bir kısa öykü. Kadınların sıkıştırılmış olduğu kalıplara devrimci bir tavırla karşı duran yazarlar varsa onlar Toplumcu Gerçekçi edebiyatın temsilcileridir. Küçük insan bunalımları, bireysel yetersizlikten ya da varoluşsal sancılardan doğan edebi ürünlerin elde edemeyeceği bir çizgi bu. Çünkü yazgı olarak yutturulan sömürülerin ifşasını yapıyor bu yazarlar. O yüzden okutulmuyor, o yüzden bireyci edebiyat on yıllardır piyasaya şiddetle pompalanıyor ve kendi sorunlarımız ekseninde kalmamız sağlanıyor. #85025386 İşte yukarıdaki alıntıda geçen gerçekçiliği ben hiçbir şeye değişmiyorum. Apaydın'ın başka bir öyküsünde geçen "Dünya kendimizden ibadet değildir" ifadesindeki gibi birey olarak yaşadığımız sorunlar, içsel hesaplaşmalar, maddi sıkıntılar tabii ki gündemimizi meşgul edecek etmeli de lakin bu sorunların çok ötesinde olan şeyler var. Yok edilmeye çalışılan Cumhuriyet değerleri, demokrasi, laiklik, hukuk sisteminin yanında bireysel sorunlarımız ne kadar önemliyse o kadar önemseyelim bu sorunları.. "Köyde tarikatçılık almış yürümüş. Köyün gençlerini bir görsen, hep başları takkeli, elleri tesbihli. Habire dua okuyorlar. Tüm erkekler sakallı. Otuzuna gelmeden sakal bırakıyorlar. Baktım da şöyle, içim sızladı. Bir İran köyü de böyledir herhalde.» Yok, o kadar değil. Onlar sarıkla entariyle dola sırlar, televizyonda görmedin mi? Bizimkiler eski de olsa ceket pantolon giyerler.» Ama gidiş oraya doğru. Yüzleri bakışları epey benzemiş zaten. Görsen sararmış yüzlerde bir süzülme, bir teslimiyet... Aklın almaz. Kendi akrabalarımı bile zor tanıdım." Sayfa 28 "Tedirgin" adlı öyküden. Bu kitaptaki öyküler 1980'li yıllarda yazılmış. Lakin hem Talip Apaydın hem diğer arkadaşları ülkenin teslim edildiği tarikatları, bozulan eğitim sistemini, beklenen karanlığı çok çok uzun yıllar önce dile getirdiler ama kimse dinlemedi. Başka eserlerden bazı alıntılarla bitiriyorum. Bir başka Enstitülü'de görüşmek üzere.... Mahmut Makal;
Bizim Köy
Bizim Köy
#77961187 #77962101 #77963073 Mahmut Makal:
Köy Enstitüleri ve Ötesi
Köy Enstitüleri ve Ötesi
#52717145 #52773214 #52773034 Osman Şahin;
Ateş Yukarı Doğru Yanar
Ateş Yukarı Doğru Yanar
#83944017 #83865450 Mehmet Başaran:
Özgürleşme Eylemi Köy Enstitüleri
Özgürleşme Eylemi Köy Enstitüleri
#52241055 #52212472 Fakir Baykurt; #59746293 #59749913 #59752973 #68376623 #74476261
Karabasan
KarabasanTalip Apaydın · Cem Yayınevi · 19896 okunma
··
148 görüntüleme
AkilliBidik okurunun profil resmi
Sevgili
Adem
Adem
, toplumcu gerçekçi yazarları okumayı sevdiğini biliyorum, incelemelerin ve okuduğun kitaplar çoğu kez ilgimi çekiyor. Köşede kalmış, az okunmuş yazarları bu sitede ön plana çıkararak hedeflerinden birine ulaşıyorsun. "Yaftalayıcı" ve "küçük düşürücü" bulduğum bu incelemendeki üslubuna ise katılmıyorum. Bizi benzerliklerimiz değil farklılıklarımız zenginleştirir, farklılıkları tırpanlamak ve "biz ve karşı taraf" yaratmak değil, karşılıklı konuşabilmektir toplumları ileriye taşıyan. Tek başına Talip Apaydın bize dünyanın sırrını vermez, her şeyin doğrusunu da göstermez. Talip Apaydın okumamış birini -kusura bakma ama- değersiz de kılmaz. Sen "Burjuvazi bir yaşam süren orta ve üst sınıflar, Üst düzey egoistler, başkalarının acıları karşısında duyarsız kalanlar ve masal okumaktan öteye geçmek istemeyen bireyci edebiyat düşkünleri" diyerek son derece keskin çizgilerle bir gruplama yapınca -ki bu nasıl bir ayrım?- inan tedirgin oluyorum; zira insanları gruplama ve bir sınıflara sokma çabası -hangi cenahtan gelirse gelsin- beni hep çok ama çok rahatsız eder. İnanıyorum ki derdin başkadır; senin okuma aşkına ve incelemelerine gerçekten değer veriyorum, o yüzden bu incelemenin bana hissettirdiklerini de açıklıkla paylaşmak istedim. Sevgiler,
Adem okurunun profil resmi
Yorumunuz için teşekkür ederim. Evet ifade ettiğiniz gibi derdim başkaydı o yüzden biraz daha keskin hatlar çizdim. Tabii ki tek başına ne Talip Apaydın ne de bir edebî ekol hayatın sırrını veremez ya da farkındalığın, mutluluğun sırrını da veremez bunu pek tabii biliyorum. Rahatsız olduğum birkaç durum ve yorum vardı son zamanlarda onlara bir gönderme olarak yazdım. Sizin tedirgin olma durumunuzu anlıyorum ama kategorileştirme deyimlerimin de kendimce bir amacı vardı. Düşüncelerinizi paylaşmanıza sevindim ben de biraz daha izah etme olanağı bulmuş oldum. Tekrar teşekkür ederim. Yeni kıtaplarda görüşmek üzere. :)
Neşe okurunun profil resmi
Verdiğin emeğe şapka çıkarıyorum. Eline sağlık Adem. Çok güzel bir incelemeydi. Okuma listeme aldım. Kitabı bulursam senden sonra ikinci olayım.😉
Adem okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Hocam. Öykücülükte çok etkili bir isimdir Talip Apaydın bir an önce okumanızı isterim. Umarım ikinci kişi siz olursunuz :))
2 sonraki yanıtı göster
Kaan okurunun profil resmi
Toplumcu gerçekçi türde okuma ve incelemelerin dolayısıyla emeğine sağlık Adem. Bu gayretin sayesinde sitede pek çok kişinin bu türe ilgi duymasını sağlamış olduğunu düşünüyorum. Öncelikle bunu belirtmek isterim. :) Senin bu konudaki hassasiyetini biliyorum. Değindiğin pek çok noktada da haklısın, bu yönde mücadelen de takdire şayan. Bununla birlikte incelemede iki noktada kendi fikrimi söylemek isterim. Her edebiyat akımının oluşumunda tarihsel arka plan etkilidir. Bu tarihsel arka planıysa oluşturan pek çok etken söz konusudur. Örneğin uzun yıllar boyu, edebiyatta katı sınırlar koyan klasisizm akımı etkiliyken, 1789 devriminin yarattığı siyasal ve sosyal ortamın etkisiyle romantizm akımı doğar. Zamanı ileri sararsak; ilk dünya savaşından çok daha yıkıcı bir dünya savaşı daha yaşanır. İnsanların uygarlığa, gelişim ülküsüne güveni yıkılır. Bilimin de felaketler için kullanılması ona karşı tedirginliğe yol açar. Bununla birlikte kuantum ve görecelik kuramlarıyla evren algımız belirsizliğe kayar ve hatta insanın kendisi belirsizliğe kayar. Bunlardan dolayıdır ki, 2. dünya savaşından sonra hem felsefede hem de edebiyatta varoluşçuluk akımı yükselişe geçer. Kısacası buradan varmak istediğim nokta, ne toplumcu gerçekçilik ne de bireyci yönü ağır basan edebiyat tek bir etken sonucunda ortaya çıkmıyor veya etkinlikleri azalmıyor. İnsanın bir yönü bireyselliği bir yönü ise toplumsallığıdır. Ama bu ikisinden de öte bir durum daha vardır ki, en önemlisi de odur. Kısaca anlam. Neden varız, bu hayat neden var, neden yaşıyoruz, neden hiçbir şey yok değil de var vesaire. Neden sorusu dikkatle ve cesaretle sorarsa insan, dibi görünmeyen bir kuyudan içeriye veya yine dibi görünmeyen bir uçurumdan aşağıya iniyor gibi hisseder. İndikçe bu zamana kadar değişmez birer kanun gibi gelen her şeyin kendi yüksek bilincinin birer yaratımı olduğunu anlar. Nihayetinde bunlar da anlamsızlık içine yeni birer üye olurlar. Ama elde yine cevaplanamayan "Neden?" sorusu kalır. Evet, çoğu insanın da anında ve gönülden destekleyeceği yönde, "Toplumun iyiliği için" yanıtı verilebilir. İyidir kötüdür, güzeldir çirkindir diye de yargılamıyorum, nitekim tüm bu yargılayıcı nitelemeler de insan ürünü olup evrensel ve değişmez değillerdir. Aynı "Toplumun iyiliği için" yanıtı gibi. Bir başka açıdan bakacak olursak, şu anki "ben"lerimizin oluşumunda ve gelişiminde kendi inisyatiflerimiz ne kadardır? Coğrafya kaderdir derler, buna ek olarak "ben"lerimiz de ciddi ölçüde birer "kader" değil midirler? Bu benlerimizin kontrolü için mücadele ediyoruz, ona sahip olmak, ona kendi istikametimizi vermek için; bu mücadeleyi erkenden kazanabilenler vardır muhakkak ancak bu mücadeleyi uzun zaman sürdürenler de vardır. Bana kalırsa insanı her iki yönü de anlamlı ve kıymetlidir. Bunların edebiyattaki yansımaları da hakeza öyle. Toplum için mücadele etmek de insanın kendi varoluş sorgulamaları da değerlidir. Şunu da anlıyor ve hak veriyorum, kimisi için ilki kimisi için de ikincisi daha ön plandadır. Ancak her iki tarafı da yargılayıcı bir tutumda bulunmaktan ben çekinirim. Ama ikincisini ön plana alanlar salt olumsuz manada bencil vesaire anlamlardaki nitelemelere maruz kalacaklarsa, ilkini ön plana alanların da kuyunun veya uçurumun dibine bakma sürecini çeşitli nedenlerle yarıda kesmekle nitelenerek yeterince cesur olmadıkları yönünde bir sıfatlandırmayla karşı karşıya kalabilirler. Ama bu hususta, her zaman toplumcu olanlar bireyci yaklaşımda bulunanlara nazaran daha iyi kamuoyu oluşturabilirler veya en azından daha sempatik karşılanabilirler. Çünkü, insan her davranışında istemli veya istemsiz şekilde, az veya çok kendi çıkarını gözetiyor olsa da, sanki salt kendi için mücadele ediyor sanki salt kendi iyilikleri için bir şeyler yapıyor gözükenleri daha sempatik karşılarlar. Evet, bu mücadeleyi yapanlar gerçekten de başkaları için mücadele ediyor onların iyiliği için fedakarlık yapıyorlardır ama gerçekten nasıl "neden" sorusunu derinlemesine sormamız gerekiyorsa bunu da öyle soralim; hiç mi kendi çıkarları söz konusu değil bu insanların. İlla para veya maddi bir unsur gelmesin çıkar deyince akla. Öte yandan kendi varoluşu üzerine sorgulamalar yapan, bu konuda "neden" sorusunda geldiği noktada istemli veya istemsiz bir pozisyonda kalan, mücadelesini bu tarafta sürdüren insanların mücadelesi neden diğerlerinden daha az değersiz olsun ki. Toplumun çıkarlarını gözetmediği ya da topluma hizmet etmediği için mi. Bana kalırsa hayat intihar etmemek için insanın bahaneler üretmesidir; bu bahane, topluma hizmet olur, kendini gerçekleştirmek olur, bireysel manada felsefe tarihini ele alarak buradan başlayıp varoluşu enine boyuna sorgulamak olur, kitap okumak olur, film izlemek olur vs vs. Ama "Neden?" sorusuna bunlardan hiçbiri evrensel ve değişmez bir yanıt veremezler. Senin iyi niyetini biliyorum, başta da takdir ettiğimi söyledim Adem mücadelenden dolayı ancak ister istemez şu parafından rahatsız olduğumu da ifade etmeden geçemeyeceğim: "Toplumcu gerçekçi edebiyatı kimler okumaz?: Burjuvazi bir yaşam süren orta ve üst sınıflar, Üst düzey egoistler, başkalarının acıları karşısında duyarsız kalanlar ve masal okumaktan öteye geçmek istemeyen bireyci edebiyat düşkünleri." Benim edebiyatın bu türüne yönelik henüz güçlü bir ilgim yok. İster istemez aklıma şu geliyor: Ben bunlardan hangisi oluyorum bu durumda? Bireyci edebiyat alanına giren kitaplar birer masal ve onu okuyanlar da masal okumaktan öteye geçemeyenler diyorsun. Peki gerçek nedir? Tekrardan emeğine sağlık, görüş farklılıkları olur insanlar arasında ama önemli olan bu farklılıklar sonucunda insanın zenginleşerek çıkabilmesidir. Senin de beni yanlış anlamayacağının farkındayım :))
Adem okurunun profil resmi
Yorumun için teşekkür ederim. Açıkçası senden böyle uzun bir yorum bekliyordum. Çünkü bilerek eleştiri dozunu arttırdım gelecek yorumları da merak etmiştim. Uzun bir zamandır burada birbirimizi tanıyoruz bazen farklı alanlarda bazen de benzer alanlarda okumalar yaptığımız oluyor. Ama toplumcu gerçekçi eserlere inceleme yazarken ister istemez biraz daha hassas oluyorum bu kendi ülkemizdeki değerlerin birilerinin uyarmasına rağmen, birilerinin bedel ödemesine rağmen yok edildiğini bilmekten ötürüdür. Ben herhangi bir edebi ekolü yok saymıyorum ya da küçümsemiyorum sadece bizim o anlam arayışımızın da bir üstümüz olan otorite, düzen tarafından sınırlılandırıldığını ya da elimizden alındığını biliyorken duyduğum rahatsızlık boyutudur. Benim Toplumcu Gerçekçi edebiyata ilgi duymam benim de benzeri yaşam koşullarından geliyor olmamdan kaynaklıdır. Yeri geldiğinde bireysel bunalımlara girdim, varoluşsal sancılar da çektim. Birey ve toplum ister istemez karşılıklı bir çekim içindedir. Bazıları bu çekimi azaltır bazıları toplumda baskın rol oynar çok değişken bağlantılar var. Ama ben kimler Toplumcu Gerçekçi edebiyat okumaz derken ülkemizi bile isteye uçuruma yuvarlayanları ve onların destekçilerini daha fazla kast ediyorum. Ondan sonra aksak bir toplum düzeninde birey olarak istediğimiz kadar kendi sorunlarımızı irdeleyelim yine de mutlu olunamayacağını düşünüyorum. Mükemmel bir toplum düzeni de olmaz o ayrı bir konu ama ben bariz bir dini ve siyasi istismara maruz kalmaktan bahsediyorum. Bu durumdan rahatsızlık duyuyorum evet sana hak veriyorum biraz daha açıklayıcı cümleler gerekiyordu lakin çok daha uzun yazmam gerekirdi. Bu şekilde bitirmek istedim. Lakin anlaşabilir olduğumuzu düşünüyorum :))
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.