Gönderi

Okyanusa baktığımız zaman her dalganın bir başlangıcı ve sonu olduğunu görürüz. Bir dalga diğer dalgalarla karşılaştırılabilir ve onun daha çok veya az güzel olduğunu, daha yüksek veya alçak olduğunu, daha uzun veya daha kısa sürdüğünü söyleyebiliriz. Fakat daha derinlemesine bakarsak bir dalganın sudan oluştuğunu görürüz. O bir dalganın hayatını yaşarken aynı zamanda suyun hayatını da yaşar. Dalganın su olduğunu bilmemesi üzücü olurdu. Şöyle düşünürdü, bir gün öleceğim. Bu zaman süresi benim kısa yaşam anım ve kıyıya vardığım zaman varolmamaya geri döneceğim. Bu sanılar dalganın korku ve kedere kapılmasına neden olur. Eğer dalganın özgür ve mutlu olmasını istiyorsak onun bu öz, kişi, canlı varlık ve yaşam anı sanılarını atmasına yardım etmeliyiz. Bir dalga bazı işaretlerle tanınabilir -yüksek veya alçak, başlangıç veya son, güzel veya çirkin gibi. Fakat suyun dünyasında, işaretler yoktur. Göreceli gerçeklik dünyasında, dalga yükseldikçe kendini mutlu hissederken alçaldıkça üzgün hisseder. “Yükseğim” veya “Alçağım” diye düşünebilir ve bir üstünlük veya aşağılık kompleksi geliştirir. Fakat dalga gerçek doğasıyla temas ettiği zaman -yani suyla- tüm kompleksleri biter ve doğum ve ölümü aşar. İşler yolunda gittiği zaman kibirli olur ve düşmekten ya da aşağı veya yetersiz olmaktan korkarız. Fakat bunlar göreceli düşüncelerdir ve bu düşünceler sona erdiği zaman bir bütünlük ve tatmin duygusu ortaya çıkar. Özgürleşme işaretler dünyasından gerçek doğanın dünyasına geçme yetisidir. Dalganın göreceli dünyasına ihtiyacımız vardır, fakat gerçek huzur ve sevince ulaşmak için suyla, varlığımızın temeliyle temas etmeliyiz. Göreceli gerçeğin bizi hapsetmesine ve bizi mutlak gerçeklikle temas etmekten alıkoymasına izin vermemeliyiz. Thich Nhat Hanh
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.