Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Istanbul, medeniyet tezgâhını dokurken, ona her el bir türlü malzeme taşıdı, San'atkârı vardı ki, mermeri bal mumu gibi kolaylıkla işler, ona bir devrin zev kini kazır, dilini konuştururdu. Ustası vardı ki, dağlardan yuvarlanıp gelen bir ağaç kütüğünü bir sanʼat bilmecesi hâline sokar, keser, oyar, nakışlayıp bezerdi. Demirden, tunçtan, pirinçten, bakırdan yaptığı eşyâların işleniş sırrını hâlâ bir muammâ olmakta bırakan mütevâzı zanâatkârından, gergef önünde bir ibâdet huşûu ile kendinden geçmiş, kumaşın üstünde çalışan sağ eli ile, altında çalışan sol eli, bir fidanın dalları ve kökü kadar birbiriyle anlaşmış, bu mühürsüz imzâsız antlaşmanın semeresini veren genç kızına kadar her biri, o medeniyetin bir işçisi idi. Bu devirde zevk, nasıl bir âhenk bulmuştu ki gene o kız, anasının dokuduğu bezin üstüne fırçasını müşkülâtsız tasarruf eden bir ressam mahâreti ile, renk ve şekil terkîbinin en hârikulâdesini nakşederdi. Evinin her köşesine kendi zevkinin damgasını vuran bu kız, giydiği terlikten, ilerde kocasına kullandıracağı uçkura, para ve mühür kesesine kadar her el süreceği eşyâda, akla şaşkınlık ve saygı veren bir mahâret, zevki mûcizeleştiren bir hüner göstermekte çağdaşlarıyla hep yarışta kaldı; buluşlarına, ilerleyişlerine attırdığı perendelerle zevk ve hüner meydanının en muzaffer koşucusu oldu.
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.