Gönderi

Yakup Kuyu'nun Hayatı
Size hayatım yolunda gitmediği zaman, bir şeylerin düzeleceği, her şeyin kendi makamına temekkün edeceği, dolayısıyla eşyada ve hayatımda adaletin tecelli edeceği umuduyla kaleme sarıldığımı daha önce söylemiş miydim? Söylediysem de bir daha söylemiş olayım. Beni yazmaya iten temel saiklerden birisi de budur. Bir derdim vardır ve bu derdi kendi başıma çözmem, zihnimde bir türlü derli toplu hale getirmem mümkün değildir. Mümkün değildir ama müstahil de değildir elbet, biraz üstüne gidilse çözülür muhakkak, ancak hayatım hep bir kaçış etrafında kümelenmiştir desem yeridir. Geçen aylara dönüp bakınca hayatımın nerede ortasından çatırdağını bilmiyorum. Bir meçhulluk mevcut yâni. Bu meçhullüğü aşmalıyım diyorum kendi kendime. Bilirsiniz ki meçhul olanın mâlum olması pek de kolay değildir. Ve insanoğlu meçhullere mahkumdur bir bakıma. Ne zaman, nerede ve nasıl öleceğimiz bizim için meçhuldür. Bu meçhullük bize bir imkan sunar, hayatımızı daha iyiye, daha güzele götürmemiz, dolayısıyla daha kolay bir ölümü hayallememiz mümkün olur böylelikle. Gerçi asrımızda ölüm hep es geçiliyor, en yakınımız da ölse üç günden öteye geçmiyor feryatlarımız. Üstelik bu feryatlarda ölümün hakikatine mi varış, dünya lezzetlerine mi bir yanışın olduğu da meçhul. Okumuştum, insanların üzerinde tesir eden, karakterlerini etkileyen başlıca şeylerden birisi de kendisine koyulan isimmiş. Benim ismim de Yakup. Dedem vermiş vakti zamanında bu ismi bana. Kendisi terzi, yeni bir kumaş pantolon aldığımda yanına uğrayıp elini öpmek ve ondan paçalarımı düzeltmesini istemem çok hoşuna gidiyor. Torunları arasında tek kumaş pantolon giyen benim sanırım. Geri kalan yedi tane erkek torunu da ya dar kot yahut keten pantolon giyiyor, pantolon alırken de dar paça almaya ihtimam gösteriyorlar. Bunu onları kınamak için söylemiyorum elbette, ancak ben oldum olası sevemedim dar pantolonları, açıkcası bana iğreti geliyor. Çocukken sokakta pantolonla gördüğüm kadınlara çok şaşırır neden erkeklerin giysisini giydiklerini çocuk aklımla sorgulardım, moda nedir, kapitalist toplumda tektipleştirmenin mânası nereye denk düşer ve toplumda tesirini nasıl ortaya koyar bilmezdim tabii. Şimdi de kadınların giydikleri gibi erkeklerin de böyle dapdar pantolon giymesine mâna veremiyorum. Ama şunun da farkındayım, bir akışkanlık mevcut modern zamanda. Kadınların pantolon giymesi normal geliyor bu normal geliş de bir süre sonra erkekler bu pantolonu giyince eğretileşiyor. Başaşağı dönüm bir zihin anlayışı yâni bu. Ne garip, bir kıyafet üzerinden insanların dünya görüşü az çok belli oluyor. Genellikle arkadaşlarımın yanına uğradığımda arkadaşımın arkadaşı olan dolayısıyla tanımadığım birisiyle karşılaşınca İlahiyat mezunu musunuz diye soruyorlar. İlahiyat ne alakaysa, sanki ilahiyat okuyanlar hep kumaş pantolon giyiyor. Normalin biraz üstünde uzun sakalım ve giydiğim pantolonların geniş olması, genellikle mavi yahut beyaz gömlek giymem onlarda bu intibayı uyandırıyor sanırım. Her neyse, ismimi dedem koymuş demiştim. Peki neden bu ismi vermiş diye bir soru akla gelebilir. Bunun hikayesi de pek mânidardır. Dedem Kıbrıs gâzisi, yakın tarihimizde belki de son fetih hamlemiz olan bu harikulade olaya bizzat şahit olmuş ve hatta payı olmuş diyebilirim. Yaklaşık beş ay beraber vakit geçirdiği, bazen bir ekmekle akşam ettikleri günlerde kendisinin çok cana yakın bir dostu varmış. Zaten aynı birlikte olduklarından aralarında ülfet peyda olmuş. Birbirlerine hikayelerini anlatmışlar, ve sevmişler hikayelerini. Heidegger'in dediği ve tercümanı olduğu hakikat tahakkuk etmiş aralarında yâni. Ağrı'lı olan Yakup Efe bey dedemden üç yaş küçükmüş o sıralar, yâni otuzüç yaşında. İkisi de dindar adam tabii, ağızlarında besmele, namazları beraber kılıyorlar, yedikleri ayrı gitmiyor,seyrek olarak açılan ateşlerde de omuz omuzalar. Bu muhabbet ikisini de o kadar cezbediyor ve birbirine yaklaştırıyor ki memleketinde işi yolunda gitmeyen ve küçük bakkalını kapatmak üzre olan Yakup Efe bey Erzurum'a gelmeyi ve dedemle iş kurmayı bile vaat ediyor. Artık hemen hemen zaferin yakın gözüktüğü günlerde Yakup Efe bey şehadet şerbetini içiyor bir kurşunla. Üstelik son nefesini dedemin dizlerinde veriyor. Dedem yaklaşık yetmiş beş yaşında şu an, ve bu hikayeyi hâla anlatıyor, torunlarından sanırım tek sıkılmadan iştiyakla dinleyen benim bu hikayeyi, belki de ismimin sebebi olan bu adama Yakup Efe beye olan bu merakım acaba kaderim de benzer mi sorusunda neşet ediyor. Merak ediyorum, acaba ben de bir cephede savaşabilecek ve bu cephede kendime bir dost edinebilecek miyim. Askerden geleli iki yıl oldu, Askere bu hayalle gitmiştim ancak Ankara Tandoğan'da bu pek mümkün olmadı doğal olarak. Bunun mümkün olması için ya Şırnak dağlarında tüfek sallamam ya da umumi bir savaş çıkması ve bu savaşın teknikten uzak olması gerek. Allah büyüktür. Adım Yakup, soy ismim gerçekten de ismimle garip bir münasebet taşıyor. Kuyu. Dedemin bana Yakup ismini vermesinin asıl sebebinin arkadaşı olduğunu biliyorum, yanına soy ismimin Kuyu olması ise tamamen bir tevafuk. Tevafuk dememin sebebi ismim koyulurken kimsenin soy ismimle olan irtibatını düşünmemesi. Hatta bunu anlatınca yüzüme garip garip bile baktı amcalarım. Yakup aleyhisselamın evladının yani Hazreti Yusuf'un kuyuya düştüğünü biliyoruz. Dolayısıyla Kuyu Hazreti Yusuf'un koruyucusu olduğu gibi mebdesi olması itibariyle ve Yusuf aleyhisselamı koruması cihetinden Yakup aleyhisselamın ümidi. Belki de hayatımın sürekli çeşitli imtihanlar etrafında dönmesi ve bu imtihanlarda bir kuyuya düştüğüm zannına kapılmam bundandır. Diyebilirim ki kimi zaman kuyuya düşen Yusuf'un çaresizliğine kapılırken kimi zaman Yakup olarak Yusuf'un hasretini çekiyorum. Zaten hayatım çaresizlik, hayret ve iştiyak arasında sallanan bir sarkaç adeta. -1.Fasılın Sonu-
·
64 görüntüleme
Fâtih okurunun profil resmi
Yakup Kuyu geri döndü. Fasıl fasıl yeniden ele alıyorum. Kimi yerleri tamamen değiştirerek kimi yerlere hiç dokunmadan geçerek itmama erdireyim artık şu Yakup efendinin hayatını. Yoksa peşimi bırakmayacak.
edanur okurunun profil resmi
Kuyu Yakup aleyhisselâm'ın hem umudu hem de sınavı aslında. Umudu olduğunu yazmamış olsaydınız sınavı derdim, nereden baktığımızla alakalı sanırım ama 'umut' olmasını daha çok sevdim
Fâtih okurunun profil resmi
İlk fasılı belki 2 ay önce yazmıştım, şimdi bakınca bana da imtihan yönü daha ağır bastı, ama o zamanki ruh halim bana bunun ümit olduğunu salık vermiş demek ki.
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.