Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

272 syf.
10/10 puan verdi
"İlkin şu vatanda anlaşalım. Artık vatan kavramı da ikileşti. Biz onların vatanından kaçıyoruz. Özgürce soluyamadığımız, emeğimizle doyamadığımız, yönetimine katılamadığımız yerse eğer vatan, ben vatansızım. Salt coğrafya kitabı kandırmıyor artık beni. Korkuyla yaşıyamayız ki...." Birkaç ay önce Yordam Kitap'ın sitesinde "hasarlı kitaplar" rafını kurcalarken ( basit hasarlı, kapağı bükülmüş, bazı lekeleri olan %55 indirimli kitaplar) Fahri Erdinç'e rastladım. "Kalkın Nazım'a Gidelim" adlı eserini görünce yazara bir bakayım dedim. Sabahattin Ali'nin öğrencisi olan bir isim olduğunu öğrenir öğrenmez satışta olan beş kitabını satın aldım. Sabahattin Ali'nin öğretisi ile yetişen bir isim Türk Edebiyatına mutlaka katkı sağlar başka bir referansa ihtiyacımız yoktur. "Kalkın Nazım'a Gidelim" eseri ile başladım. Nazım Hikmet'i, sürgün zamanını dinledim o kitapta elimden geldiğince bir şeyler yazmaya da çalıştım o kitap üzerine: #84893035 İkinci olarak "Acı Lokma" kitabını okudum. Çünkü bu eser Fahri Erdinç'in ilk otuz yıllık yaşamını ele alıyor bir nevi yazarı bu kitap sayesinde tanıma imkanına sahip oluyoruz. Baştan sona kadar hüzün derecesi yüksek bir okuma oldu benim için. Bu kara parçası (vatan) üzerinde yaşayan biri olarak ülkemin değiştiril(e)meyen yazgısını da okudum, yazarın acılarla geçen çocukluk yıllarını da, çiftçinin sömürülen alın terini de okudum bu satırlarda. İlk paragraftan başlamak gerekirse: Fahri Erdinç ile aynı düşüncedeyim. İçi boşalan "vatan, millet" söylemeleri ile zaman kaybetmiyor ve bunlar bana bir şey ifade etmiyor. Siyasi olarak da yok sayılıyorum, söz hakkım da yok bu vatan toprağı üzerinde, büyükdedem çiftçiydi, dedem çiftçiydi, babam da çiftçi ve nesilden nesile geçen tek şey "çalınan emekler" olduğu için Atatürk'ün "Köylü milletin efendisidir." cümlesinin son kullanma tarihi çoktan geçti ve hakkıyla kullanıldığı en son dönem ise Büyük Devrimci Eğitim hareketi olan: Köy Enstitüleri dönemidir. Bu eser otobiyografik bir eser ve kitabın yarısından fazlası çocukluk yıllarına ayrılmıştır. Bazı yorumlara, eleştirilere baktım bu durumdan şikayetçi olan kişiler var. Halbuki hayatımızı şekillendiren dönem çocukluk dönemi değil midir? Bir insanın en çok çocukluk döneminin hatıralarına yer vermesi gayet anlaşılır bir şey olsa gerek. Annesi daha doğarken ölen bir bebeğin, birkaç aylıkken yangında kapalı kapılar ardında kalıp son anda kurtarılması, sıtmadan cılız, zayıf, silik bir bedene sahip olması ve bu durumun ara ara kulağına çalınması elbet önemlidir. Annenin ne olduğunu bilmeden ve annesine ne olduğunu bilmeden büyümek elbet önemlidir bir insanın hayatında. Çocukluğunun kabusu haline gelen tütün zamanlarını okurken (ki o zamanlar 1925-30 yıllarına denk geliyor.) ilk olarak bu sayfaları babama, ölen dedeme, dedemin ölen babasına okutmayan düzene lanet ettim. 2000'li yılların başında birkaç sene Tütün Ekim, dikim, kırma zamanlarına eşlik etmiş biri olarak bir asır boyunca değişen tek şeyin isimler olduğunu ezen ve ezilen sınıfın olduğu gibi kaldığını küçük Fahri'nin gece yarısı uyandırılıp tütüne doğru yol aldığı o zulüm günlerini iliklerime kadar hissettim. Zehirden para kazanmaya çalışan küçük çiftçilerin reji ve köy ağaları tarafından nasıl sömürüldüğünü tekrar tekrar okudum çünkü bu düzen 1925 yılından 2020'ye kadar olduğu gibi devam ediyordu. Her yılda sömürülen çiftçiler için yeniden okunmalı o bölüm. Yüksek fiyat beklentisi içinde kıvranan köylüye "hayatta kalacağı" kadar fiyat biçen bu düzenin temsilcileri ve bu düzene boyun eğenlerle dönen bu çarkta, bu vatanda Fahri Erdinç'e ve ustası Sabahattin Ali'ye, sürgün arkadaşı Nazım'a yer yok. Yaşatmazlar ya öldürürler ya hapse atarlar, ya sürgüne mahkum ederler. Yanlarına çekemedikleri isimlere Cumhuriyetin kurulduğu ilk zamandan beri türlü yollarla baskı uygulayan bu organizmalar vatanı düşünen insana vatanında rahat soluk aldırmazlar. Fahri Erdinç köy öğretmeniyken ünlü bir üfürükçü hocanın olduğu köye sürgün edilir. Hoca'nın nefesi çok kuvvetliymiş ama hangi konuda derseniz bir nefesle köyde öğretmen bırakmazmış. O zamanlar Cumhuriyetin henüz ilk yılları 1930'lu yıllar ve Genç, idealist öğretmen Fahri ben bu hocaya papuç bırakmam derken şunları söylermiş: "Türkiye haritası üzerine serpilen Altıok'un birine bastım.) Bu ok laik olduğumuzu söyler. Senin anlıyacağın, din ile dünya işini ayırmışız birbirinden. Bu demektir ki, sen kendi çocuğundan başkasına din öğretip ticaret yapamazsın, beni de bu okulda öğrencisiz koyamazsın." O zaman karşıda duran üfürükçü hoca sadece gülmüş. Karnı kasılana kadar gülmüş ve sabah akşam Cumhuriyet'e , Atatürk'e küfürler ede ede gülmüş. Ama neden gülmüş henüz çiçeği burnunda olan Cumhuriyetin Kaymakamı, İl Milli Eğitim Müdürü, Karakolu, muhtarı... herkes bu üfürükçünün arkasında yer alıyor kimse genç Fahri'ye sahip çıkmıyordu. Bu kimsesizlik günlerinde toplumdan dışlanan Fahri öğretmen evinde Atatürk Portresini karşısına alır onunla konuşurmuş: "Yılsam, Cumhuriyet ölür! Dayanıyorum." "Ben kaybedersem, sen yok olursun, Altıok kırılır, Atam." "İlçeye gidip yakındım. Kaymakam 'ileri gitme,' dedi. Geri gidiyoruz öyleyse Atam!" "Bizim kale düşüyor, haberin olsun. Kış ortası. Kiremit aktaracağız diye okulun üstünü açtılar. Bir daha da kapamadılar. Yağmur, yel benim mumu söndürdü. Bu damlıyan, mumun içyağı değil, yüreğimin yağıdır, gözyaşımdır, kanımdır. Bu gece yağan kar, duvarda senin portrene bile sıvanmış. Elimle karları sıyırdım da öyle konuşuyorum seninle şimdi. Başka da bir diyeceğim yok. Nerdeyse teslim oluyorum, Atam!" Ve teslim de oldu. Ama teslim olmasının asıl nedeni şuydu: "Atam, senin emanete bekçi bıraktığın gençlik de, türedi hayınların elinde miting kalabalığı olursa, basımevi yıkarsa, gazete yırtar, kitap yakarsa, hele Amerikalıyı hayranlıkla alkışlamaya kalkışırsa, o zaman ne yapmalı?'' Eskimiş, kokuşmuş zihniyete sahip insanların bu ülkeye, bu vatana ihaneti karşısında direnecek olan gençlerin de birer birer gericiliğin elinde sönüp gitmesi, düşünme eylemi yerine hazır olan, ezberci zihniyeti beyne yükleme ile yetinen gençliğin bulunduğu bir "Cumhuriyet" rejiminde "Laiklik" ilkesinin lafta kalışı uzun süreli olacak gibi duruyor. Fahri Erdinç okuyun derim Toplumcu Gerçekçi bir tarzı sevenlere önerilir.
Acı Lokma
Acı LokmaFahri Erdinç · Yordam Kitap · 2013128 okunma
··
297 görüntüleme
Sultannn okurunun profil resmi
Ellerine sağlık. İncelemeni kaçırmış olduğuma üzüldüm (Malum yoğunluktan siteye girme sürem çok az) Neyseki Tuco sayesinde okuma şansım oldu.
Acı Lokma
Acı Lokma
listemde olan (Seda'nın incelemesi sayesinde) ama hala bekleyen bir  kitaptı. Senin incelemen sayesinde de
Kalkın Nazım'a Gidelim
Kalkın Nazım'a Gidelim
'i listeme almıştım. Daha fazla beklemenin anlamı yok dedim ve bugün siparişi verdim. Geldiği gün bekletmeden başlayacağım. Bazı yazarları tanımakta gerçekten çok geç kalıyoruz. Neyseki sen ve Tuco sayesinde yazarları tanıma şansına eriyoruz. Var olun.
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Hocam. Bu sitenin kattığı en önemli şeylerden biri de bu: eser etkileşimi. Keşfettiklerimizi tanıtmadığımız zaman etrafımıza pek bir faydası olmuyor o buluşun..
1 sonraki yanıtı göster
Psyche okurunun profil resmi
Bu ülkede tarım yapabilmek her zaman zor ancak tütün işlemek sanırım en zoru. Ben içinde hiç bulunmadım ama ailemde uğraşanlar vardı. Tütüncülerin yüzünde farklı bir acı görürdüm hep, büyük bir yıpranmışlık... En son tütünü tarlada satanlara da şahit oldum, bunun anlamı pes etmekti... Ve çocukluğu tütüncülükte geçen insanların hep daha mücadeleci olduğunu düşünürüm... İncelemen daha geniş ama ben çocukluğuna yöneldim yazarın, emeğine sağlık Adem.
Adem okurunun profil resmi
Beni de çocukluk dönemi daha çok etkiledi. Tütün ile uğraşan insanlar gerçekten çok fazla emek harcıyor ve bu emeklerin karşılığını da hiçbir zaman alamıyorlar. Çok hüzünlü bir eser olmakla beraber çok da sürükleyici bir eserdi. Okumanı isterim. Teşekkür ederim yorumun için.
1 sonraki yanıtı göster
Neşe okurunun profil resmi
Bugün Tuco’nun incelemesini okumaya başlamışken, seni ve Seda öğretmenimi etiketlemiş olduğunu gördüm. Ne iyi etmiş. Yoksa bu güzel incelemeyi gözden kaçırdığıma üzülürdüm. Özellikle "Yılsam, Cumhuriyet ölür! Dayanıyorum." alıntın burnumun direğini sızlattı. Dayanalım Adem. Sen hep yaz olur mu... Eline sağlık.
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Hocam. Umarım yakın bir zamanda yazarla tanışırsınız.
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.