Gönderi

480 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Okurken bir yandan heyecanla sayfaları çevirdiğim bir yandan da sinirden saçımı başımı yolmak istediğim bir kitap oldu Büyü ve Kan. Tüm suçun da yazarda olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İlk kitapta acemiydi, kalemi kuvvetli değildi ama hayal gücüyle samimiyeti bir araya geldiğinde harika bir seriye başlamıştı. İkinci ve üçüncü kitapta yazarın kalemi daha güçlü, kahraman anlatıcıyı daha etkili kullanıyor, kurguları daha detaylı fakat o samimiyet kaybolmuş. Bir şeyleri yazmak için yazdığı, iliklerine kadar hissedemediği öyle bariz ki artık. Kafasına yerleştirdiği "şöyle yapmalıyım"ları okurken görür gibi oluyorum. O yüzden de devamında ne geleceğini bildiğim, sinir bozucu duygu geçişlerini okuyup durmak zorunda kalıyorum. Neden mi bahsediyorum? Büyü ve Kan iki kısımdan oluşuyor benim için. Esas kurgu yani polisiye kısmı ve arka planda işlenen aşk. Bu kitaptaki polisiye kısmı, üç kitap içinde en sevdiğim kurguya sahipti. Heyecanla, katili arayarak okuyup durdum. Katil biraz hayal kırıklığı oldu, sonu daha kaliteli bağlasa mutlu olurdum ama bu da idare ederdi. Daha çok sevdiğim kurgunun detaylarıydı. Artık tarihi kurgu demek zor zira tam olarak eleştirdiğim noktaya geldik. Tarih artık sadece birkaç gerçek isim ve 1889 tabirinden ibaret, yaşantının gerçekçiliği tamamen kayboldu. Bunun sebebi de yazarın kafasındaki "şöyle yazmalıyım"lar bana soracak olursanız. Bu yüzden tarihi kurgu demeyeceğim bu kitap için artık ama kurgusal kısmını çok sevdim. Yazarın yalnızca 9 günü, bu denli detaylı, akılda kalıcı bir şekilde aktarmasına ve hayal gücüne hayran kaldım. Olayları birbiri içine karıştırmasını da sevdim. Tek sırıtan şey spoiler olduğu için uzun uzun sövemiyorum burada mevzuya ama inanın, kendi kendime söylemediğim kötü söz kalmadı o olaya da. İlk kitapta kurgu epeyce basitti. Yazarın katili bulduruşu şey gibiydi; katil mavi giyiyor, X de mavi giyiyor, acaba katil kim? Bu denli basitti yani ama o zaman da ikinci kısım enfesti. Thomas ve Audrey Rose'u tanımak bana yıldızlı yorum yaptırmıştı. İkinci kitapta yazar polisiye kısmını anlatmayı unutmuş gibiydi. Boş boş işler peşinde koştuk, durduk. Mesela üçüncü kitapta sürekli okulda şunu öğrendik muhabbeti geçiyor ama yooo gülüm? Yooooo? Hiç de öyle şeyler öğrenmediniz dedim durdum. Çünkü ikinci kitap başını büyük ihtimalle sertçe duvara vuran Audrey Rose'un hezeyanları yüzünden kâbusa dönüşmüştü. Son 100 sayfa olmasa seriyi gözden çıkarmam bile olasıydı. Hem aşk kısmı hem polisiye kısmı yerlerdeydi derken Thomas geldi, günü kurtardı falan filan. Üçüncü kitapta polisiye kısmı basitleştirilmemiş, gözden de çıkarılmamıştı ilk ikisi gibi ama yazar durur mu? İlla ki yapacak bir şeyler. Şimdi de aşk kısmını yerden yere vurup sonunu daha da leş edip bıraktı gitti. Yani o toparladığını sanıyor ama kendine ve sevdiğine saygısı olan kimse, bunun bir toparlama olamayacağını biliyordur. Bu olsa olsa Yeşilçam klişesi olur, eksiği fazlası yok. Yorum iyice kontrolden çıktı, duygularım çok taze hâlâ. Toparlamam gerekirse harika bir polisiye, berbat bir aşk okudum ama Thomas yine bende iz bıraktı. Ölümcül Oyuncaklar serisini okudunuz mu bilmiyorum ama seriden nefret etmeme rağmen kalbimde Jace karakterinin daima özel bir yeri vardır. Tüm seriyi ateşe atsam, onu çıkarıp bağrıma basardım, öyle bir karakter. İşte Thomas da benim için öyle. Yıllar sonra böyle sevdiğim bir seri karakteri olması benim için çok özel. Lisede bulurdum öyle seriler ama yıllardır hiç yoktu. O yüzden belki de yazarın onu harcamasını kaldıramıyorum, objektif olamıyorumdur, bilmiyorum. Bu yüzden her şeye rağmen seriyi çok seviyor, son kitabı okumak için çıldırıyorum. Yazar umarım zirveye oynar, polisiye ve aşk kısmından birini feda etmeden kitap yazmayı başarabilir de bu kitaptaki kötülüğünü affedebilirim. Siz okudunuz mu? Seriyi seviyor musunuz? Yoksa hâlâ Thomas ile tanışmadınız mı?
Büyü ve Kan
Büyü ve KanKerri Maniscalco · Ephesus Yayınları · 2020475 okunma
·
407 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.