Gönderi

Dilencilik, tembellik, sanatsızlık, işsizlik ve sarhoşluğu kaldırmanın yolu
Dilencilik, tembellik, sanatsızlık, işsizlik ve sarhoşluğu kaldırmanın yolu Müslümanlar arasında dilenciliği, tembellik, sanatsızlık, işsizlik ve sarhoşluğu kaldırmak için faydalı çarelerden bazıları şunlardır: 1. Sadakaları gelişigüzel değil, İslâm'ın maksadına uygun şekilde ve daha çok toplumsal işlerle ümmetin faydasını gözeterek vermek. Günah kazandıracak işlere harcamayacağı, zor durumda oldukları, istemeyi meslek haline getirmedikleri malum olan, muhtaç kimselere vermede herkes serbest olmakla birlikte, artanların, özellikle de ölülerin defni ve cenazelerin teşyii esnasında dağıtılan sadakaların, her işleri kontrol altında bulundurulan ve teftiş edilen; her hesapları, defterleri tamamen yasalar doğrultusunda tutulan hayır kurumları vasıtasıyla sarfedilmesi gerekir; 2. Fakirlerin çocuklarıyla yetimleri, ilkokul derecesinde de olsa okutmak, dini ve dünyevi ihtiyaçlarıyla geçim yollarını öğretmek; 3. Yoksulların erkek ve kız çocukları için sanat okulları açmak; 4. Bir iş yapabilen fakir dul kadınlarla yoksul erkeklere uygun işler bulmak, gerektiğinde el sanatlarına mahsus makinalar alıp vermek; 5. Yardımcısız kalan yaşlılar için bakımevleri açmak; 6. Yoksullar için özel ve ucuz evler yapıp geçimlerini kolaylayıp yoluna koymak. Bütün bunlar, ancak resmi yollarla kurulmuş hayır kurumlarının yapabileceği şeylerdir. Ama, bu kurumlara yardım etmek, destek olmak, sadakaları mümkün olduğunca tek elde toplamak ve dikkatli bir şekilde harcamak lazımdır. Karşılıksız çalışan, her türlü sorumluluğu üstlerine alarak tüm hizmetleri kendi işleriymişçesine gören hayır kurumlarmın bulunduğu yerlerde, zekat dağıtılacağını ilan edip de Ramazan aylarında, paketsiz çay gibi, eski püskü elbiseler içindeki müslümanları sokaklara, duvar diplerine toplayanların yaptıkları, bize göre, İslâm dinine -doğrudan değilse bile dolaylı olarak- cinayettir. Allah Teâlâ zenginlik vermiş, Kur'ân-ı Kerim farz sadakaları fakirlere vermeyi emretmiş ise, maksat, onların hamiyyet ve hislerini öldürmek, dilencilik öğretmek, ahlaksızlığa yol açmak değil, sefaletten kurtarmak, felakete düşmekten korumak, zillet denizlerine dalmamaları için ellerinden tutmaktır. Yoğun iş zamanlarında, çalışıp para kazanan kimselerin kazanç ve kârdan kalmalarına ve insanların bozulmalarına sebep olacak şekilde dağıtılan sadakaların yararlarının zararlarını karşıladığı şüphelidir. Amaç “Falan zengin zekat dağıtıyor!” diye isim kazanmaksa, bunun; her türlü din, mezhep, kabile ve soydan oluşan şehir halkının gözleri önünde Muhammed ümmetini sokak ortalarında, meydanlarda sefil ve rezil kıyafetlerle sergilemekten başka yolları da olabilirdi. Müslümanların yüz altınlık şereflerini bir altınlık sadakayla mahv etmek; çalışıp kazanmanın yüz çeşit yolunu öğretmek mümkünken, insanların sırtından geçinmeye teşvik etmek, iyi birşey olmasa gerektir. Bundan birkaç yıl önce, basında çıkmış bir makalenin özetini -bu vesileyle buraya almayı uygun gördük. Makalenin içeriği şuydu: Küçük kuşların azalması, ekinlere zarar veren kurtların çoğalmasına sebep olduğundan insanlar için zararlıdır. Bu yüzden, Alman hükümeti, küçük kuşları avlayıp soylarını tüketmeyi kanunla yasakladı. Bununla da kalmayıp, bütçeden para ayırılarak, ormanlarda küçük kuşlar için yuvalar yapıldı, bir hafta geçer geçmez bu yuvalar kuşlarla doldu. Ancak, kuşlar için yuva yapma tedbirine Alman basını karşı çıkıp “Kuşlar için yuva yapmak, onları tembelliğe alıştırır, bundan böyle kuşlar kendileri için yuva yapmaz olurlar, hükümete güvenirler; çalışkan kuşların başkalarının üstünden geçinmeye ve tembelliğe alışmalarına sebep olmak onlar için cinayettir” dediler. Basının bu sözleri şaka olsa gerektir; bununla birlikte, âdetin ahlâkı etkilediğinde de kuşku yoktur. Dünyada 250, bir başka rivayete göre 300 milyon müslüman vardır (1914'te). Bunlardan alim, tüccar, işçi, sanatkâr, molla, hoca -seyyid-, şeyh, mersiye-han (ağıtçı), teravihte Kur'ân hatmedenler, tekkelerde yatanlar ve mücavirler hakkında ayrı ayrı, fakat doğru bir hesap yapılmış olsaydı, bu iki-üçyüz milyon müslümanın ne kadarının kendi kazançlarıyla ve ne kadarının başkalarının emekleriyle yaşadıkları ortaya çıkardı. Güvenilir bilgilere göre, yalnızca Buhara şehrinde, çalmalı/sarıklı onikibin beleşçi (müft-hör) -çalışmayıp başkalarının üstünden geçinen- vardır. Buna bakılarak diğer şehirlerin durumu da iyi-kötü tahmin edilebilir. Burada, akla, “Müslümanlar, ne için kendi rızıklarını kendileri kazanmak için çalışmıyorlar ve ne için başkalarına yük olup duruyorlar?” diye bir soru geliyor. Bunun cevabı, “Alman devletinin kuşlar için yuva yapması gibi, müslümanlar da, beleş ve emeksiz yeyiciler için her türlü yolu hazırlayıp vermektedir. Mademki bedava yemek verenler vardır; bu insanlar niçin meşakkatle çalışsınlar ve niçin alın terlerini akıtıp zahmet çeksinler? Bedava yemek veren birini bulmak dururken, çalışmak ahmaklıktır” demekten ibarettir. Biri şeyhlik postuna oturdumu, avam ve cahil cemaat onun evini yapar, otunu biçip ekinini eker, tüm kazançlarını, emeklerinin meyvesini ona götürürler; hatta, “Şeyhtir!” diye üç-dört de kadın alıp verirler. Babasının böyle mutluluk içinde semirip yattığını gören oğul -mahdum- niçin kâr ve kazançla uğraşsın ve niçin sıcaklarda pişip soğuklarda donarak ekmek peşine düşsün?! Babası ölünce, adeta saltanat veliahtı -padişahın vârisi- gibi onun yerine geçer, ondan sonra dünya emrine amade olur. Şamahı şehri yakınlarında bir şeyh vardır. Bu adamın çobanken şeyh olduğunu herkes bilir. Bugün milyonerdir. Bu şeyhe bu milyonlar nereden geldi? Fabrikası yok, madeni yok, ticarethanesi yok, bir yerden miras kalmışlığı da yok. Elbette ki bunları şeyhlik sayesinde elde etti. Canlı mahluklar onun fabrikası, madeni ve ticari metaıdır. Onların çalışmalarının kaynağı, babasından kalan malı hükmündedir. Bu Şamahı şeyhini, örnek olmak üzere gösterdik; yoksa, İslâm dünyasında bu tür şeyhlerin haddi hesabı yoktur. Almanya'nın aklı erenleri, kuşlar için yuva yapmayı makul görmüyorlar, tembelliğe alıştırır diye hükümetlerini protesto ediyorlar. Peki ya biz?! Biz mi? Bizler kabirlere, mecnun ve sefillere, Hz. Peygamber'in (s.a.v) âdet ve emirlerine aykırı şekilde yaşayan Mekke-Medine mücavirlerine -el-ıyâzü billah/Allah korusun- ibadet ederiz. Bize göre, şeyhler insanüstü kimselerdir. İnsanların tüm kazanç ve hizmetleri, bunların “Daha yok mu?”larının (Kâf/30) somut örneği olan kursaklarına gider. Bu bâtıl inancımızı, bu çürük imanımızı, bu bozuk ahlakımızı ıslah etmeye çalışanları, Allah ve Rasülü için öğüt verenleri küfürle suçlamaktan, zındık ve dinsiz diye sövüp tahkir etmekten sıkılmayız. En güçsüz bir gazetenin sözü en güçlü hükümete etki eder; bu yüzden hükümet, yolsuz işleri düzeltir; ama, bin ârifin sözünün bizlere tesiri olmaz, kara taşa dönüşen kalbimize hükmedemez. Sonra, hak söz söyleyen kimse de kalmadı artık... Bir hak söyleyen çıksa, yüz kişi onun karşısına dikilip, eşi görülmemiş tahkir ve alaylarla karşılık verirler. Ey müslümanlar! İnsanlık hürmetine ve Allah aşkına tekfiri ve lanet okumayı bırakın! Garazdan uzak ve sırf sizin faydanıza olan sözlere kulak verin! İyiliğinizi, hayrınızı isteyip size mutluluk yolunu gösterenlere kızmayın! Kur'ân-ı Kerim “Söylenen sözleri dinleyip, güzel ve faydalı olanlarına uyan kullarımı müjdele!” (Zümer/17-18) buyurur. Tekfir ve tahkire lüzum yoktur. Olgun insan, sözlerin güzellerini alır, bozuklarını bırakır!
Sayfa 302-307
71 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.