Gönderi

176 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
kimsenin gülü
En çok bilinen şiiri Ölümfügü’nde; körleşmenin, yabancılaşmanın içinden geçen karanlığı; sabahları, öğlenleri ve akşamları içerek, ölümün nefes yitimi olmadığını, uzun bir zamana yayıldığını söylemiştir bize. Tıpkı sonbaharla yaz arasına döşeğini sermiş zaman gibi. Şiirin her zaman gerçekliğin ötesinde olduğunu ileri sürer. Karanlığın ışığıdır şiir Onda. parçalanmışlığını toplama ama eski haline getirmeden, parça parça anlamları büyüterek, yeni biçem kazandırarak yaşamıştır. Adorno’nun yazılmaz dediği şiirin elinden tutarak yazıyordu şiirlerini, Holokost'tan çıkmış birisi olarak. Ellerinde çölden topladığı kum taneleri, zamanı doldurduğu parçalanmışlıklarla gidiyordu bilinmeyen zamanlara. Bir sayıydı on altı ay boyunca, toplama kampında. Yontup estetize etmişti ruhunu, katilleri için sayılan bir gerçeklikten farksız olan bedenini. Romanya-Czernowitz’de doğduğu evden uzaklarda yaşama tutunmaya çalıştı. Gençliğinde Yahudi sosyalist örgütlerde aktif olan Celan, tüm ailesini kaybettiği kamptan sonra hayatını kazanmak için; Bükreş ve sonrasında Viyana’da, çevirmenlik, düzeltmenlik, öğretmenlik gibi meslekler icra ettikten sonra Paris’e yerleşti. Erguvan renkli ölümü orada buldu. Yan yana dizilen evlerin kapı numaralarından, sayılarla anılan sokaklardan kendini sıyırıp Seine nehrinde bir köprüde yaşamıştı. Kendini o köprüde esen rüzgarın türküsüne bırakıncaya dek. “Hayatım sona erdi, nakil esnasında nehirde boğuldu” diyecekti, Ingeborg Bachmann, mektup arkadaşının arkasından. Onu öldürmeyen Almanyadan gelen usta, ailesini almıştı kendinden. O yinede annesini kurşuna dizen nazilerin değil, annesinin dilini konuşmayı yeğlemişti. Almancaya yeni kelimeler katarak, içindeki parçalanmışlığa yeni adlar bularak bir dile sarılmıştı. Nazi subayının kızına yazdığı mektuplarıyla onun odasını gelincik tarlasına dönüştürmeyi başarmıştı. Çölünden taşıdığı kumlara, zaman ayıracı gibi tek tek dokunmuştu, ruhunu acıtan kelimeleri yok saymadan. Binlerce katilin karanlık sesi yarım bırakırken nefesleri, ölüm erguvan renkli elbiselerini çıkarmış çırılçıplak üstüne gelirken, o hayatta kalmayı başarıp kendine estetize edilmiş bir hayat kurarken, ölümü bile bir şiirin eleğinden geçirdi. Ki ölüm; Almanya’dan gelen ustaydı. Onun için ise duyguların kalkmasını sağlayan güzel bir sandaldı. “ sana adları, zamanı ve yürekleri fısıldayan, duyduğumuzda, uyumakta olan bir sözcük saklanıyor yaprakların altına” Erken kapıyı çalınan ölümlerden, bedenlerinden çalınmış ruhları kelimelere fısıldayarak doğurmuştu kelimeleri yeniden. Acıdan arındırılmış bir sözlük kuruncaya dek. Yabancılaştığı dilde yazarak Joris'in "dilimleme ve yeniden kaynaşma" olarak açıkladığı şeylerle kendi dilini yarattı. Paul Celan, 1958’de Bremen Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmada şöyle sesleniyordu: “Bütün kayıplar arasında erişilebilir, yakın ve kayıpsız kalan tek şey: Dil. Dil kayıpsız kaldı, evet, her şeye rağmen. Ama kendi yanıtsızlıkların içinden, korkunç suskunlaşmanın, ölüm getiren konuşmanın, bin türlü karanlıkların içinden geçmek zorunda kalmıştı. İçinden geçti ve yaşanılanın tarifi için söz vermedi; ama bu yaşanılanın içinden geçti. İçinden geçti ve yeniden gün yüzüne çıkabildi, bütün bunlarla ‘çoğalarak’. (…) İşte bu dilde, o yıllarda ve sonraki yıllarda, şiir yazmaya çalıştım.” Zamanı öper dudaklarından. Ki o dudaklar, unutulmuş gelincikler gibi canlıydı. Sözcükler gibi. Aşk yazla sonbahar arasında bir yatak iken, sevgilisinin göz kapaklarının altına canlı bir sözcük saklamıştı. Zaman Paul Celan’de hep kanamakta, daha biz evet ile hayırı karıştırıyorken. O da yüreğine batırdığı dikenle kanamakta, aynada gölgelerle birlikte. Akşam kum taneleriyle ölçülecek kadar uzundur. Ve kum ırmaklardan yola çıkmış gemisinin uykusuydu, mavi bir göze demir atmış. Ve o kum taneleri biriktirdiği sözcüklerdi. Herkese şarkısını söyledikten sonra yitecekti ama suskunluğunda sözcükleri var. Akşam geceye akarken, artık bir duvar gibi yaslanılandı. “peki şimdi nereye, ey gölge çıplağı nereye?” Dilin parmaklıkları arasından seslerle çıkmaya çalışıyordu o kafesten, dili yok ederek, dili yeniden yaratarak. Dilsizlik, Onun için rahat bir evdir. Gölgeler de canlıdır. Onu anlatan hakikati anlatır. Ve o gölgede, konuşmadan barınabilen her şeyi tanımak ister. Bir hiçtir kendisi ile birlikte tüm hayat, ve öyle kalmak ister, kimsenin gülü olmak ister. Ama kulaçlayamadı karanlığını sonuna kadar. Zorunluydu ışık…
Ellerin Zamanlarla Dolu
Ellerin Zamanlarla DoluPaul Celan · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20151,113 okunma
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.