Gönderi

Sultan Galiyev bu halkların içinden çıkmış devrimci sosyalist önderlerden biridir. Hatta Müslüman sosyalist hareketin simgesel ismidir. Galiyev, Müslüman sosyalist hareketin ilk önderi Mollanur Vahidov’un öldürülmesinden sonra, Asya Türklerinin/Müslü­manlarının Ekim Devrimi sürecine ve Sovyetlerin kuruluşuna katılmalarına öncülük etmiş; ayrıca Vahidov’dan sonra da devam ettirmeye çalıştığı Müslüman Sosyalistler Komitesi benzeri örgütlülüklerle “mazlum” Asya Müslümanlarının ulusal kurtuluşçu hareketlerini geniş cepheli sosyalist örgütlen­me içerisinde birleştirerek Sovyetlerin kuruluşunu da sağlıklı bir yöne çekmek istemiş ve bu konuda önemli adımlar atılmasını sağlamıştır. Yine Galiyev, Müslüman Kızıl Ordu­su’nu örgütlemiş ve bu orduyu da iç savaş sürecinde devrim güçlerine katarak savaşın Sovyetler lehine kazanılmasında önemli katkıları olmuştur. Bu ordunun bir parçasını da Türkiyeli komünist Mustafa Suphi’nin Rusya’daki esir Türk askerlerinden oluşturduğu Türk Kızıl Ordusu oluşturuyordu ki, bu ordu, özellikle iç savaş sırasındaki Kazan müdafaasında büyük başanlar kazanmıştı. Sovyetler Birliği ve parti bürokra­sisi içerisinde en yüksek kademeye gelmiş Müslüman olarak anılan Galiyev’in sosyalist devrim stratejisi de diğer Sovyet önderlerinden oldukça farklıydı. Batı’yı sönmüş devrim ocağı olarak görmekte ve esas sosyalist devrim merkezinin Doğuda olduğunu vurgulamaktaydı. Devrimci önderliğin, buıjuvalaşmış Batı işçi sınıfı ile vakit kaybetmek yerine enerjisini Doğu mazlumları üzerinde harcaması gerektiğini söylüyordu. Galiyev’in deyimiyle “Sömürge/yarı sömürge halklar ile metropolya halkları arasında aleni bir sosyal eşitsizlik oluş­makta bir bütün olarak insanlığın gelişmesi engellenmektedir'^ Öncelikle, bu dünyasal dengesizlik giderilmeliydi. Sosyalist dünya devrimi, dünya ölçeğindeki ulusalcı devrimlerle birlikte Galiyev, Müslüman sosyalist hareketin ilk önderi Mollanur Vahidov’un öldürülmesinden sonra, Asya Türklerinin/Müslü­manlarının Ekim Devrimi sürecine ve Sovyetlerin kuruluşuna katılmalarına öncülük etmiş; ayrıca Vahidov’dan sonra da devam ettirmeye çalıştığı Müslüman Sosyalistler Komitesi benzeri örgütlülüklerle “mazlum” Asya Müslümanlarının ulusal kurtuluşçu hareketlerini geniş cepheli sosyalist örgütlen­me içerisinde birleştirerek Sovyetlerin kuruluşunu da sağlıklı bir yöne çekmek istemiş ve bu konuda önemli adımlar atılmasını sağlamıştır. Yine Galiyev, Müslüman Kızıl Ordu­su’nu örgütlemiş ve bu orduyu da iç savaş sürecinde devrim güçlerine katarak savaşın Sovyetler lehine kazanılmasında önemli katkıları olmuştur. Bu ordunun bir parçasını da Türkiyeli komünist Mustafa Suphi’nin Rusya’daki esir Türk askerlerinden oluşturduğu Türk Kızıl Ordusu oluşturuyordu ki, bu ordu, özellikle iç savaş sırasındaki Kazan müdafaasında büyük başanlar kazanmıştı. Sovyetler Birliği ve parti bürokra­sisi içerisinde en yüksek kademeye gelmiş Müslüman olarak anılan Galiyev’in sosyalist devrim stratejisi de diğer Sovyet önderlerinden oldukça farklıydı. Batı’yı sönmüş devrim ocağı olarak görmekte ve esas sosyalist devrim merkezinin Doğuda olduğunu vurgulamaktaydı. Devrimci önderliğin, buıjuvalaş- mış Batı işçi sınıfı ile vakit kaybetmek yerine enerjisini Doğu mazlumları üzerinde harcaması gerektiğini söylüyordu. Galiyev’in deyimiyle “Sömürge/yarı sömürge halklar ile metropolya halkları arasında aleni bir sosyal eşitsizlik oluş­makta bir bütün olarak insanlığın gelişmesi engellenmektedir" Öncelikle, bu dünyasal dengesizlik giderilmeliydi. Sosyalist dünya devrimi, dünya ölçeğindeki ulusalcı devrimlerle birlikte yürütülürse başarıya ulaşabilirdi. Bu da, en fazla zulme uğrayan dolayısıyla nesnel olarak en fazla devrimci damann olduğu Doğudaki devrimci hareketlerin itici gücüyle olabilirdi ancak.Bu düşünceden yola çıkarak, kuruluş aşamasında sö­mürgeler dünyasına umut verse de, zamanla Rusya’nın büyük devlet şovenizminin aracı haline dönüştürüldüğünü düşündüğü Komünist Enternasyonal (Komintem)’in4 alternatifi olmak üzere, özellikle dünyanın sömürge halklarını birleştirmeyi düşündüğü “Mazlumlar Enternasyonalini oluşturmak için çalışmıştır. Bu amaçla, Doğu halklarının devrimci önderleriyle temas kurmuş ve daha o zamanlar “üçüncü dünyacı” bir siyasal düşüncenin/aksiyonun önermelerini içeren bir siyasal program çalışması başlatmıştır. Bu program çerçevesinde de, Bolşevik Partiden ayrı özerk bir Müslüman Komünist Partisi’ni örgütleme çabasına girmiştir. Türk siyaset tarihi açısından önemli bir durum da, Türk komünizminin ilk öncülerinden Mustafa Suphi’nin kurmuş olduğu TKP’nin Galiyevci hareket içerisinde doğmuş ve gelişmiş olmasıdır. Mustafa Suphi, Sultan Galiyev’in yardımcısıdır. TKP, Galiyevci stratejinin adeta Anadolu ayağını oluşturmuştur. Galiyev’in Anadolu’daki ulusal kurtuluşçu sosyalist hareketlerle ve bu arada Mustafa Kemal önderliğindeki Kuvayı Milliye hareketiyle de yakın ilişkileri vardır. Zaten, Stalin’in Sultan Galiyev’e yönelik sert eleştirilerinden biri de bu yöndedir. Stalin’e göre Galiyev, Kemalist hükümetin Moskova Büyükelçiliğini Komünist Parti Merkez Komitesi’ne tercih etmiştir.5Aslında, Partiyi gün geçtikçe mazlum halkların duyar­lılığını yansıtmaktan uzaklaşmakla ve bu konuda Çarlık monarşisi gibi düşünmekle suçlayan Galiyev, yakın çevresi ile birlikte gizlilik içinde programlamış oldukları stratejilerinin gereği olarak, sadece Kemalistlerle değil, Avrasya’daki bütün ulusal demokratik hareketlerle ilgilenmiş ve önderleriyle temas kurmuştur. Hatta İranlı devrimcilere göndermiş olduğu “gizli” mektup kanıt olarak değerlendirilerek Galiyev’in partiden atıl­masına karar verilmiştir. Bu ilişkilerin daha sonra da devam ettiği bilinmektedir. Sultan Galiyev ölümünden sonra da, özellikle Avrasya coğrafyasında ve “üçüncü dünya” ülkele­rinde önemli bir düşünsel miras bırakmıştır. Bu yüzden (iali- yev’e, çeşitli araştırmalarda “üçüncü dünyacı devrimin babası”, “ulusal sol düşüncenin öncüsü” gibi yakıştırmalarda bulunulmuştur.
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.