Gönderi

MOLDOVA’DA YÜKSELEN RUS ETKİSİ Moldova, coğrafi açıdan olduğu kadar, kültürel, ekonomik ve politik açılardan da Romanya ve Ukrayna arasına sıkışmış küçük bir ülke. Aslında, Moldova’nın bu sıkışmışlığını, daha geniş bir açıdan, Avrupa ve Rusya etki alanları arasında kalma üzerinden okumak da mümkün. Biz de bu çalışmamızda, bu temel perspektif dahilinde, Moldova’nın son süreçteki konumunu değerlendireceğiz. Avrasya coğrafyasında Rus etki alanının genişlemesinin Moldova özelindeki sonuçlarını inceleyeceğiz. Moldova Tarihi: Arada Kalmışlığın Göstergesi Moldova, Ukrayna ve Romanya tarafından çevrelenen, Karadeniz’e çıkışı olmayan, büyük ölçüde tarıma dayalı bir ekonomiye sahip, yüzölçümü bakımından Konya ilinden küçük bir ülke. Moldova’nın 5 milyon olan nüfusunun farklı verilere göre, yaklaşık %65-75’i Moldovalı/Romen, %8-14’ü Ukraynalı, %5- 13’ü Rus, %3.5-4.5’u Gagavuz ve %2’si Bulgar etnik kökenlilerden oluşmakta. Etnik köken olarak Ukraynalı ve Rus olanların ülkeyi ikiye bölen Dinyester ırmağının doğusunda nüfusun büyük bir kısmını oluşturuyor olmaları kayda değer bir unsur. Tarihi adı Besarabya olan Moldova toprakları, 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altına girdi. 1812 yılına kadar bölge, Boğdan adıyla Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kaldı. Bölge, 1812 yılında Osmanlı-Rus Barış Anlaşması’yla bu kez Rusya’nın egemenliği altına girdi. Böylelikle etnik değil, coğrafi ve siyasi faktörlerle şekillenen, Romanya’dan ayrı bir Moldovalılık kimliğinin oluşum süreci başlamış oldu. Rusya’nın Kırım Savaşı’nı kaybetmesinin ardından Moldova’nın bir kısmı (Güney Besarabya) Romanya’ya geçti, ancak Rusya 1878’deki Berlin Kongresi ile bu bölgeyi geri aldı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1918’de bölgenin Dinyester’in doğusu dışında kalan kısmı Romanya’nın eline geçti. Buna karşılık, 1924 yılında Ukrayna’nın hakimiyetindeki Dinyester’in doğu yakasında, Moldova Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (MÖSSC) kuruldu. MÖSSC’nin kuruluşu ile, 1812 sonrasında vurgulanan Moldovalılık kimliği üzerinden yeni bir politik söylem geliştirildi. Bu söylem, Moldova dilinin Romence’den farklılığı üzerine oturtuldu. 1940 yılında Sovyetler Birliği Besarabya’yı yeniden ele geçirdi ve bu bölgenin büyük bir kısmını MÖSSC ile birleştirdi. Almanya’nın SSCB’ne saldırması ile SSCB bir kez daha Temmuz 1941’de Moldova’yı Romanya’ya vermek zorunda kaldı, ancak Sovyet kontrolü Ağustos 1944’te tekrar sağlandı. Sovyetler Birliği’nin egemenliği altında, bir taraftan Moldova’nın “akraba ülke” Romanya ile bağlantıları kesildi, diğer taraftan özellikle Transdinyester bölgesinde kurulan endüstri sahalarına büyük çaplı Rus ve Ukraynalı göçü gerçekleşti. Moldova 27 Ağustos 1991’de bağımsızlığını kazandı. Bu yaşanan çalkantılı tarih, günümüzde Moldova’nın yaşadığı kimlik ve dış politika yönelimleri konusundaki tartışmaları ve sahip olduğu “kırılgan bağımsızlığı” anlamada kilit önemdedir. Moldova’da Üç Siyasi Yönelim Moldova’nın siyasi yaşamında, ülkenin tarihinden gelen çelişkilerin şekillendirdiği üç temel yönelimin bulunduğunu söyleyebiliriz. Birinci yönelim, bir “Moldovalı” kimliğinin varlığını bile reddeden, böyle bir kimliğin Sovyet yönetimi tarafından, Romanya ile Moldova’yı ayrıştırmak için bilinçli bir biçimde oluşturduğunu ileri süren yaklaşımdır. İkinci yönelim, özellikle Transdinyester bölgesinde hakim olan, “Moldovalı” kimliğini reddetmeyen, ancak Moldova’nın gelişmesinin tek yolunu Rusya Federasyonu ile birleşmekte gören anlayıştır. Bu yaklaşımın bir bölümünü ise Transdinyester ayrılıkçıları oluşturmaktadır. Bu kesim, Moldova’nın bir bütün olarak Rusya Federasyonu ile birleşmemesi durumunda, sadece Transdinyester bölgesinin Rusya’yla birleşmesi gerektiğini savunur. Üçüncü yönelim ise, bu iki anlayış arasında bir anlamda bir orta yolu simgeler. “Moldovenizm” olarak isimlendirilen bu yaklaşım, ortak bir “Moldovalılık” kimliği altında ülkesel bütünlüğü sağlamayı hedeflemektedir. Bu yaklaşım, hem Romen hem de Slav kimlikleri üzerinden siyasal strateji oluşturan gruplar tarafından ciddi eleştiriye uğramaktadır. Romanya ile birleşme tarafları “Moldovenizm”i, ancak zayıf bir Moldova’nın varolmasını sağlayacak bir yaklaşım olarak değerlendirip, bu durumun son tahlilde Rus stratejilerine hizmet edeceği görüşünü savunmaktadırlar. Rusya ile birleşme taraftarlarının bir kısmı ise Slav etnik köken üzerinden strateji oluşturduklarından, “Moldovenizm”i buna engel olarak görüp kötülemektedirler. Romen kimliğini merkeze alarak siyasal strateji üreten grupların bir kısmında, (tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi) Katoliklik yer tutmaya başlasa da, ülke nüfusunun %90’ından fazlası Ortodoks kiliselerine bağlı kalmayı sürdürmektedir. Ancak bu durum, kiliseler üzerinden yeni siyasi ayrımlaşmaların şekillenmesine engel değildir. Moldova Din İşleri Başkanlığı’nın verilerine göre, Moldova Ortodoks Kilisesi en yaygın kilise konumundadır. 1992 yılında Moldova Ortodoks Kilisesi’nden ayrılan Besarabya Ortodoks Kilisesi önemli güç sahibidir. Rus Ortodoks Kilisesi ise üçüncü büyük dinsel güç konumundadır. Bu farklılaşmalar, siyasi yönelimlerdeki kutuplaşmalar üzerinde etkili olacak potansiyeldedir. Hangi Yönelim Hakim? Moldova’nın bağımsızlığı kazanma sürecinde, Romanya ile birleşme taraftarlarının siyasi arenaya hâkim olduğu söylenebilir. Bu yönelim, daha bağımsızlık öncesinde, 1989’da Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçişi Kişinev’deki kitlesel gösteriler eşliğinde gerçekleştirerek gücünü göstermiştir. Bağımsızlık sonrasında, bu yönelimin etkisiyle yaşanan Rusya Federasyonu’ndan uzaklaşma süreci, kısa sürede Transdinyester’de etkisini göstermiş ve bu bölge de tepki olarak Moldova’dan bağımsızlığını ilan etme noktasına gelmiştir. 1992 yılı, gerilimin silahlı çatışma noktasına ulaştığı zaman olmuştur. Böylelikle Moldova’nın bağımsızlık sonrası tarihinin günümüze kadar uzanan en önemli sorunu olan Transdinyester sorunu ortaya çıkmıştır. 2001 yılı seçimlerine girilirken ise, Komünist Parti dışındaki neredeyse tüm partiler, (Soros gibi dış destekçilerin de yardımıyla), iç politik ve ekonomik sorunları AB’ye eklemlenerek çözme noktasında ortak bir zemin inşa etmişlerdir. Böylelikle, birçok grubun nihai hedefi olan Romanya ile birleşme, AB’yle birleşmenin içine gizlenerek sunulmuştur. “Batılılık” ortak hedefinin (ardında saklı bir ortak-Romen kimliğiyle), ülkesel bütünlüğü sağlayarak yeniden Romenleşme açısından kullanılabileceği düşünülmüştür. Ancak 2000 yılı seçimlerini, bu anlayışın dışında kalan Komünist Parti kazanmış, 1992 çatışmalarının en 127yoğun ve acı biçimde yaşandığı yerlerden biri olan Dubasari doğumlu; bir Transdinyesterli; Vladimir Voronin Devlet Başkanı olmuştur. Voronin’in Devlet Başkanlığı’nda politik arenaya üç yönelimden ikinci ve özellikle üçüncüsünün hakim olduğu söylenebilir. Bir başka ifadeyle, bir taraftan Rusya Federasyonu ile bağlar vurgulanmakta, fakat ülkesel bütünlüğü sağlamak adına “Moldovenism”e sarınılmakta, diğer taraftan, Rusya Federasyonu’nun hegemonyasına girmeme adına çok boyutlu bir dış politika üretilmeye çalışılmaktadır. Böylelikle Voronin yönetimi, Rusya ile iyi ilişkiler üzerinden Transdinyester sorununu ülke bütünlüğü çerçevesinde çözmeye dayanan hassas dengeler üzerine oturmaktadır. Rusya Federasyonu’nun Transdinyesterli ayrılıkçıları desteklediği ölçüde, Rusya dışındaki dış politika alternatiflerine yönelme yönünde simgesel adımlar atmaktadır. Voronin yönetiminin bu (ikircikli) yaklaşımı diğer yönelimlerin önemli eleştirilerine uğramaktadır. Birinci yönelime sahip olanlar, yani Romanya ile birleşme taraftarları, Voronin’i Moldova’yı Sovyet günlerine geri götürmekle suçlamaktadırlar. Bolşevik devrime işaret eden 7 Kasım tarihinin yeniden ulusal bayram ilan edilmesini eleştirmekte, Rusça’ya verilen önemi sorgulamakta ve “Moldovenism”in Voronin yönetiminde bir devlet ideolojisi hâline getirildiğini ileri sürmektedirler. Moldova’nın etnik ve dilsel açıdan Romanya kültüründen türediğini savunmanın devlete büyük zarar vereceği, Transdinyester sorununu çözümsüzleştireceği fikirlerine dayanan Voronin yaklaşımı, birinci yönelim tarafından özellikle 2003 yılında yürürlüğe giren “Moldova Cumhuriyeti Ulusal Politika Konsepti Belgesi” üzerinden sorgulanmaktadır. Belge, Moldova dilinin Romence’den farklılığını seslendirmekte, böylelikle Moldovalı’nın Romen’den farkına ulaşmakta ve son tahlilde Romenlerin Moldova’da bir azınlık olduğu sonucuna varmaktadır. Böyle bir yaklaşım, Romen kimliği ön plana çıkartanlar tarafından, devlet eliyle yapılmış bir bölücülük olarak yansıtılmakta ve Romenlerin ötekileştirilme süreci olarak değerlendirilmektedir. Voronin’in yaklaşımı Transdinyester ayrılıkçıları, Slav etnik köken üzerinden siyaset yapanlar ve Rusya yanlıları tarafından da zaman zaman eleştirilmektedir. Voronin’in Rusya Federasyonu karşısında konumlandığı her süreçte, bu kesimden gelen eleştiriler artmaktadır. Rusya’nın Artan Etkisi Ukrayna’da Ocak 2005’te yapılan devlet başkanlığı seçimini Batı destekli Yuşçenko’nun kazanması, Voronin tarafından Transdinyester ayrılıkçılığı üzerindeki Rus desteğini zayıflatabilmek ve burada konuşlanmış Rus birliklerini 1999’daki AGİT İstanbul zirvesinde alınan kararlar gereği geri çekmeye zorlamak için önemli bir fırsat olarak görülmüştür. Rusya’nın Ukrayna seçimleri sonrası bu büyük stratejik kaybının verdiği cesaretle, Voronin yönetimi, artık daha uzaktaki Rusya ile ilişkileri daha arka plana itip, Transdinyester’in sınır komşusu Ukrayna ile ilişkileri geliştirerek, bölgedeki Rus etkisini daraltmanın yollarını arayan yeni bir strateji geliştirmiştir. Bu pragmatik yaklaşım, Yuşçenko yönetimi tarafından da destek bulmuş, 2006 yılı Mart ayında iki devlet arasında bu yönde çok önemli bir adım atılmıştır. Transdinyester bölgesinin dış destekçisinin Rusya olduğunu söylemiştik. Dolayısıyla, bu bölgedeki ayrılıkçı direncin kırılması, Rusya ile bu bölge arasındaki bağın kesilmesini ya da zayıflatılmasını gerektiriyordu. Bu bağın kesilmesinin en önemli araçlarından biri ise Transdinyester’in Ukrayna üzerinden Rusya Federasyonu ile yürüttüğü ticareti denetim altına almaktı. Yuşçenko’nun Ukrayna’da devlet başkanı seçilmesinin hemen ertesindeki uygun ortamda, Ukrayna ve Moldova yönetimleri tarafından bu yönde önemli adım atıldı. Yapılan anlaşmada, Transdinyester bölgesinden Ukrayna’ya veya Ukrayna üzerinden üçüncü ülkelere (yani büyük oranda Rusya’ya) ticareti yapılan bütün malların, Moldova gümrüğünden geçmesi gerektiği yönünde karar alındı. Böylece Moldova, Transdinyester Bölgesi’nin dış ekonomik ilişkilerini tamamen kontrol altına alma fırsatı yakaladı.) Ancak bu durum çok uzun sürmedi. Rusya Federasyonu kısa sürede Voronin yönetimini hem içeriden hem dışarıdan baskı altına alıp, bu yöntemle yanına çekme yönündeki adımları atmaya başladı. Ukrayna yönetimini sıkıştırarak, Ukrayna’nın bu anlaşmadan çekilmesini sağladı. BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU Enstitüsü Başkanı ve milletvekili Konstantin Zatulin’in belirttiği gibi Rusya’nın Moldova politikasında Ukrayna’nın rolü çok büyüktü. Son süreçte Yanukoviç’in Başbakanlığa atanması ve Yuşçenko yaklaşımının temsilcisi Boris Tarasyuk’un Dışişleri Bakanlığı görevinden alınması, “Moldova’yı Ukrayna üzerinden çembere alma” yönünde Rusya’ya önemli bir koz verdi. Rus etkisine daha açık hâle gelen Ukrayna, Transdinyester sorununda Rusya’nın istediği biçimde rol almaya başladı. Rusya diğer taraftan, Transdinyester’e doğrudan müdahalelerde bulunarak, Voronin yönetimine bir gözdağı daha verdi. 17 Eylül 2006 tarihinde Transdinyester’de yapılan ve bölge halkının %90 oranıyla bağımsızlık ve Rusya’ya katılma yönünde oy kullandığı referandum sürecinde Rusya’dan gelen Putin yanlısı “Naşi” (Bizimkiler) hareketi bir baskı gücüydü. Rusya, uluslararası toplumun referandumu tanımamasına rağmen, referandumu “halkın iradesinin bir neticesi” olarak tanımladı. Ayrıca, Moldova’nın Ukrayna ile Mart 2006 anlaşmasına dayanarak yürüttüğü Transdinyester’in Rusya’yla ilişkisini kesme sürecinde, zor durumda kalmış Transdinyester bölgesine Rusya “insa- 130 ni yardımda” bulundu. Diğer taraftan Moldova’nın temel geçim kaynağı şarap konusunda Moldova’ya ambargo uygulamaya başladı. Ağustos 2006’da Ukrayna’da başbakan olan Rusya yanlısı Yanukoviç’in Yuşçenko’nun Transdinyester siyasetinden vazgeçmesi, Moldova hükümetinin elini daha da zayıflattı. Yanukoviç’in Transdinyester’i Ukrayna’nın Reni limanına bağlayan tren yolunu yeniden açması, böylelikle Danube nehri üzerinden Karadeniz’e çıkılabilmesi Transdinyester yönetiminin konumunu güçlendirdi. Moldova’nın uyguladığı ambargoyu işlevsiz hâle getirdi. Böylelikle GUAM (Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova) örgütü de bir dağılma sürecine girdi. Rus ambargosuyla yaşadığı ekonomik sorunlar, Transdinyester konusunda artan baskılar, Ukrayna gibi bir dış desteğin Rusya tarafına kayması Voronin hükümetini çaresiz bıraktı. Moskova yönetiminin 1992 çatışmaları sırasında Transdinyester’de konuşlandırdığı ve hâlen bu bölgede bulunan birlikler, bu tehditlerin Voronin hükümeti tarafından daha fazla hissedilmesine neden oldu. Voronin hükümeti bu durumdan kurtulmanın yolunun Rusya Federasyonu ile uzlaşmaktan geçtiğini görerek, Belarus’ta gerçekleşen BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU Zirvesi sırasında Putin ile görüşmenin yolunu aradı. Bu istem, Putin tarafından da olumlu karşılandı. Sonuç olarak zirvede Rusya Devlet Başkanı Putin, Moldova Devlet Başkanı Voronin ile önemli bir anlaşmaya imza attı. Moldova’nın ihraç ürünlerinin büyük bir kısmını oluşturan ve ülkenin temel gelir kaynağı olan et ve şarap kalemlerinde, Rusya Federasyonu, Moldova’dan ithalatına getirmiş olduğu sınırlamaları kaldırdı. Bir diğer ifadeyle, Putin, Moldova ile ilişkilerinde de “havuç” politikasını izlemeye başladığını gösterdi. Böylesine bir ortamda, Transdinyester bölgesinde devlet başkanlığı seçimleri yapıldı. 1990’dan beri bölgeyi fiilen yöneten Rusya yanlısı Igor Smirnov, %82.4 oyla yeniden devlet başkanlığına seçildi. Moldova ve Avrupa Birliği, seçimleri geçersiz saydıklarını bildirmelerine rağmen, Rusya Federasyonu yetkilileri seçimleri demokratik buldular; halkın iradesinin bir yansıması olarak değerlendirdiler. Sonuç olarak Rusya Federasyonu’nun hassas dengeler üzerindeki Voronin hükümetine karşı “havuç” politikasına yönelirken, Transdinyester konusunu kendi çıkarları çerçevesinde Voronin yönetimine çözdürme niyetinde olduğu söylenebilir. Bu durumda problemin çözümü konusunda ilk akla gelen, 2003 yılında Rusya Federasyonu Devlet Başkanlığı İdaresi Yardımcısı Dimitriy Kozak tarafından öne çıkarılan; sorunun Moldova’nın federalizme geçmesi ile çözüme ulaştırılmasını öngören ve Voronin tarafından reddedilen planın yeniden sunulmasıdır. Böylelikle Transdinyester’in Moldova’dan ayrılması kötüsü karşısında, Voronin hükümetini federalizme zorlayarak, ülke üzerindeki denetimi sağlamlaştırma politikası Rusya tarafından uygulanmaya koyulabilir. Transdinyester konusunda Ukrayna gibi bir dış desteği yitiren Moldova hükümetinin, ülke bütünlüğünü sağlamak ve ekonomik dengeleri korumak adına bu planı yeniden tartışmaya açması uzak bir ihtimal değil. Moskova’yı kısa vadede bu planı vurgulamadan alıkoyacak tek unsur ise, Rusya’ya karşı daha ılımlı olan Voronin’i zayıflatmanın, “batıcı” bir iktidarı Moldova’da işbaşına getirmeye dolaylı yoldan destek olacağı düşüncesi.
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.