Gönderi

Zorba iç çekişimi duydu, başını salladı, baktı: Kötü davrandık,diye mırıldandı, kötü davrandık patron! Sen güldün, ben de güldüm ve zavallı kadın bizi gördü. Bin yaşında kocakarıymış gibi ona hiç önem vermeden çekilip gitmen çok ayıp! Bağışla patron ama, incelik değil bunlar. İnsanlar böyle davranmamalı, hayır! Ne de olsa kadındır; zayıf, alıngan yaratıktır. Ben yine iyi ettim de onu avutmak için kaldım. Gülerek, Zorba, dedim, nedir bunlar, her kadının aklında bundan başka bir şey bulunmadığını sağlam kafayla mı düşünüyorsun? Hayır, kadının aklında başka bir şey yoktur patron. Çok gören, çok gezen, çok şeyler yapan ve diyelim ki, akıllanmış olan sen beni dinle: Akıllanmış olan kadının aklında başka bir şey yoktur; hasta diyorum sana, alıngan bir şey! Ona sevdiğini, kendisini istediğini söylemezsen ağlamaya başlar. Belki istemiyordur, belki de senden iğreniyordur, sana, 'Olmaz,'da diyebilir, ama bu hiçtir. Kendisini kim görürse arzulasın ister o. Bunu ister zavallı. Onun için hatırını yapıvermelisin... Bak benim bir ninem vardı, seksen yaşında olmalıydı. Hikayesi tam masaldır. Ama, başka bir hava bu Neyse... O sıralarda seksen yaşında vardı. Evimizin karşısında da, Krustalo adında, serin sular gibi bir kız oturuyordu. Biz köyün delikanlıları, her cumartesi akşamı içip aşka gelir, kulağımıza birer dal fesleğen takardık. Kuzenlerimden biriyle birlikte gidip kıza serenat yapardık. Aşk ve tutku. Budalalar gibi anırırdık. Hepimiz isterdik onu ve her cumartesi akşamı, beğensin diye sürü halinde giderdik. İnanacak mısın, bilmem patron. Kadın korkunç bir sırdır, hiçbir zaman da kapanmayan bir yarası vardır. Sen kulak asma, bütün yaralar kapanır ama, o yara kapanmaz. Kadının seksen yaşında olması neye yarar yani? Yara her zaman açıktır. İşte her cumartesi akşamı bizim ihtiyar, minderini pencerenin önüne çeker, gizlice aynayı alır ve başında ne kadar saç kalmışsa, onları ha babam tarar dururdu. Kendisini görüp görmediğimizi öğrenmek için çevresini kaçamak bakışlarla gözetler, birimiz yaklaştı mı, Frenk Meryemi gibi usulca toparlanır, uyur gibi yapardı. Ama uyku nerede patron? Serenadı beklerdi. Seksen yaşında... Kadının ne esrarengiz şey olduğunu anlıyor musun patron? Şimdi benim ağlayasım geliyor. Ama o vakit sersem olduğum için anlamaz, gülerdim. Bir gün ona kızdım, çünkü kızların peşinden gidiyorum diye beni azarlıyordu;ben de onu şu sözlerle bir güzel kalayladım: 'Neden her cumartesi günü dudaklarına ceviz kabuğu sürüp saçını tarıyorsun? Ne sanıyorsun yani? Serenedı senin için mi yapıyoruz? Biz Krustalo'yu istiyoruz. Sense günlük kokuyorsun.' İnanır mısın patron? Kadının ne olduğunu, ilk kez o zaman anladım işte. Ninemin gözlerinden, ateş gibi iki damla yaş aktı. Dişi köpek gibi büzüldü; alt çenesi titriyordu. Beni daha iyi işitsin diye peşinden giderek bağırdım: 'Krustalo'yu, Krustalo'yu!' Gençlik vahşidir, anlam dışıdır hem; anlamaz çünkü. Ninem kupkuru ellerini gökyüzüne kaldırdı. Ta yüreğimden sana lanet ediyorum! diye bağırdı. O günden sonra da, zavallı ninem hayır etmedi. Hastalandı, iki aya kalmadan ölüm döşeğine düştü. Can çekiştiği sırada gözü bana takılınca kaplumbağa gibi tıslıyor, beni yakalamak için elini uzatıyordu. Islık çalar gibi, 'Beni sen yedin,' dedi, 'yedin, kahrolası Aleksi! Lanet olsun sana, benim çektiğimi çekesin!
Sayfa 65
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.