Dün kırmızı pazartesi kitabını bitirdim yazarın. Daha önce de aşk ve öbür cinleri de okumuştum. Kırmızı pazartesiden sonra, benim hüzünlü orospularım kitabı geldi aklıma yine. Bu iki kitap aynı adamdan nasıl çıkar dedim. Birinde namus cinayetini, bir kadına biçilen toplumsal baskıyı incelerken, diğerinde bir çocuğu nasıl şehvetine kurban eder yine düşünüp, ben de bir hata var acaba diye geri döndüm incelemelere. Kendi incelememi okudum. Sonra buradakilere baktım yeniden. Ben edebiyattan mı anlamıyorum acaba? Yoksa sığ mıyım? Kendimi bir halt mı sanıyordum acaba? Sonra bu incelemenizi gördüm. Ben okurken yoktu sanki. Şimdi iyi ki varsınız. Yalnız olmadığımı bilmek güzel. Yazar bunu 1800 lerde yazsa, eskiden sekiz yaşındaki çocukların gelin edildikleri gerçekleriyle istemeyerek de olsa yüzleştiğimiz için kabul edeceğim belki, o zaman öyle görmüş napsın diyeceğim belki. Belki de kendimi avutmak için bahaneler arayacağım. Ama 2004 yılında yazıldığını görünce kafama vurmadan edemiyorum. İnsanlar gelişirler, gerilemezler sevgili Gabo ne anlatmak istedin acaba diyorum. İşin içinden çıkamıyorum. En sonun da çoğu okurun yorumundan sonra bana, salaklık düşünüyorsa , varsın kim ne derse desin diyorum.