Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

110 syf.
10/10 puan verdi
"Ölüm düşüncesi bana acı vermiyor. Hakaretten korkarım ben. Bütün isteğim öldükten sonra aleyhime bir şey söylemesinler. Ne söyleyeceklerse şimdi, yaşarken soylesinler ki ben cevabını verebileyim." İlhami Bekir Tez'in dört kitabını okudum daha önce sırasıyla:
Taşlıtarladaki Ev
Taşlıtarladaki Ev
Altın Destan 1
Altın Destan 1
Altın Destan 2
Altın Destan 2
Şiirler
Şiirler
Bu kitap da Refik Durbaş'ın hazırladığı bir röportajlar-seçmeler kitabıdır. Refik Durbaş'ın röportaj türünde hazırladığı bir sürü eser var geçen günlerde Nâzım'ın son eşi Vera ile yaptığı bir röportaj olan
Güneşli Rüzgarı Nazım'ın
Güneşli Rüzgarı Nazım'ın
adlı kitabı okudum. Listemde olan bir sürü kitabı daha var. Göz atılması gereken çok yönlü bir edebiyat insanıdır o da. 2020 yılının son ayındayız. Toplumsal, Siyasi, Ekonomik ve Bireysel çıkmazlarızın üzerine eklenen bir Koronavirüs ile beraber çok değişik bir dönemden geçiyoruz. Yine yasakların başladığı bu günlerde dış dünya ile ilişkimiz ister istemez azalıyor. Yeni uğraşlar üretmekte zorlanıyorum lakin en iyi bildiğim şey olan okuma eylemini yazıyla çokça destekledim bu pandemi döneminde. Şuana kadar süren hayatımda kendimle, kitaplarla en fazla zaman geçirdiğim yıl 2020 oldu. Bazı zamanlar esnek çalışmaya geçtik ayda birkaç gün işe gittik. Bazen art arda çıkan vakalar yüzünden işe ara verdik, bazen de pozitif vakalarla temaslı olduğumuz için evlere kapandık. Normal hayata olumsuz yansımaları olan bu durumları tersine çevirebilenler için iç dünyalarında ise bir o kadar olumlu yansımalar olmuştur diye düşünüyorum. İşte bu pandemi döneminde denk geldiğim yazarlardan biri İlhami Bekir Tez oldu. Kısa bir sürede içselleştirdim. Kitaplarını toplamaya, hakkında yazılanlara göz atmaya başladım. İçselleştirme nedenim: İç dünyasına işleyen uçsuz bucaksız yalnızlık durumundan kaynaklı olabilir. İç dünyasını olduğu gibi aktarması, kendi yalnızlığının bilincinde olup insanlara suni bir iletişim kurmak için de pek bir çaba içine girmiyor oluşu da olabilir... İlhami Bekir Tez "nasip" bakımından kendini iki kişiyle kıyaslar. 1. Tevfik'in oğlu Haluk.. "Haluk İstanbul çocuğuydu. Bir yabancı memlekete müslüman olarak gitti, Hıristiyanlığı seçti. Kısaca değişti." 2. Ahmet Haşim: "ikinci kisi Ahmet Haşim'dir. Haşim Bağdat'lıdırr. O da yüksek bir ailenin çocuğudur. Araptır. Bense, Berberiydim. Yani Afrikalı Araptım. Haluk gibi ben de degiştim. Ben Türk oldum. Haşim İstanbul'a küçük yaşta gelmiştir. Kimsesiz olarak Galatasaray Lisesi'nde okumuştur. Sonra da burada hoca olmuştur, şair olmuştur. Ve Bağdat'a bir daha dönmek istememiştir." Bence Ahmet Haşim ile olan nasip benzerliği daha fazladır. İkisi de başka coğrafyalardan kimsesiz bir şekilde gelerek hayatlarını, dostlarını, düşmanlarını Türkiye'de "kazandı-kaybetti". Ahmet Haşim'in yoğun bir kaçış, yalnızlık durumu varken İlhami Bekir'in ise yalnızlık duygusundan başka olarak yoğun bir Toplumculuk, siyasilik durumu vardır. Cemal Süreya'nın İlhami Bekir Tez'e taktığı ismi de eklemek istiyorum: "Afrika Aslanı" İlk şiirleri yayımlandıktan sonra ilk övgüler yakın arkadaşı Nazım'dan ve büyük edebiyatçı Halit Ziya Uşaklıgil'den gelmiştir. Halit Ziya Halit Fahri Ozansoy'a: "Bu genç, geleceğin güçlü bir şairi olacağa benziyor." Nazım Hikmet 24 Saat adlı kitabı içinse şunları demektedir: "24 SAAT gerek muhtevası, gerek hüneri ile, yeni Türkçe şiirin kazandığı meydan muharebelerinden biridir." Olumsuz görüş bildirenler de vardı elbette. Biri (ismini görünce hiç şaşırmadım) Peyami Safa. Tüm kitaptan bir sözcüğü yanlış kullanmış diye (Silahşör değil Silahşör) ona yüklenmiş ki Peyami Safa ile Nazım Hikmet arasında büyük bir çatışma olduğu için Peyami Safa İlhami Bekir Tez'e Nazım düşmanlığı yüzünden tanımadan da düşman kesilmiş olacak ki daha sonra kanatları altında tuttuğu Orhan Veli'nin de İlhami Bekir'e karşı tavır almasını sağlamıştır. "Herhangi Bir Şiir Kitabıdır" adlı kitap üzerine Nazım Hikmet şu çarpıcı cümleyi kuracak: "proleter aşk şiiri işte böyle seslendirilir." Bu şiir kitabı için İlhami Bekir Tez şöyle der: "Neylersiniz ki, bu kitabı okumuş olanların da sayısı birkaç yüzü geçmiyor.." kitabın basılmış hâli sahaflarda bulunuru bilmiyorum ama May Yayınevinden çıkan Toplu şiirler kitabında yer alıyor. Az sayıda
Şiirler
Şiirler
kitabını temin ettim ve "Herhangi Bir Şiir Kitabıdır" kitabından bir-iki bölümü paylaşayım: "Bana derdi ki yüzün Bir mapusane duvarı gibi hüzünlüdür. Ona derdim ki gözlerin Kara ölüm kavka ölüm günleri gibi güzel... Sabah oldu gel - gece oldu gelmedi... Yıl gibi ihtiyar Gece gibi çirkin değildi o, Pudra sürmezdi yüzüne... Benzetirdim onu Aç sofralarda yüreğini ısıranların yarınki gündüzüne," "Upuzun kış günlerinde donmamak için Tüylü bir kedi sokuyorum yatağıma. Geçiriyorum Meşin bir çizme gibi Aç ve soğuk günlerin romatizmalarını çıplak ayağıma. Ömrümde üç şeye meyletmedim: İsim Servet İzdivaç. Ve üç sıfatla yaşadım: İdealist Şair Aç. Ve bu günlerde işte bir an için bir an için âşıkım" İlhami Bekir Tez'e ayırdığım vaktin sadece onun isteği üzerine olduğunu da belirtmek isterim. Hem kendisi hem de ben onun unutulduğunu bir avuç insan tarafından okunduğunu biliyoruz. Unutulanlara sırt çevrilen bir çağda yaşadığımızın da bilincindeyim. Lakin bir röportajının sonunda İlhami Bekir Tez: "Hatırlanmak güzel şey. Pek gelenim olmuyor da" cümlesini sarf ediyor. Yıllar sonra gelen gideni olsun ve okuduklarımdan hafızamda kalanları bir araya getirmek adına uğraş veriyorum. Yoksa İlhami Bekir Tez yalnızlık yazgısını, unutulma-unutturulma durumlarını yaşarken hisseden bir isimdi. Ondan sonra gelen nesillerin onu hatırlamak için uğraş vereceklerini de bekleyen bir isim değildi. Kabullenmişti açıkçası o yüzden onun unutulmuş olma durumunu sakinlikle karşılayabiliriz. Edebiyat dünyamızda bu unutulma, okunmama, anlaşılmama durumunu kabullenmeyen bir isim var ki kendisi bir edebiyat dehasıdır: Sevim Burak. "Türk gençliği zekidir. İleride beni çok okuyacak olduklarını biliyorum. Onlara güveniyorum" gibisinden cümleler kurmuştu. İşte Sevim Burak adına üzülüyorum mesela o da unutulana sırt çeviren toplumun kurbanı oldu. Sevim Burak'ı da anmış olarak devam edelim. İlhami Bekir Tez bazı ilklerin adamıdır. Mesela Taşlıtarladaki Ev adlı romanı onun deyimiyle Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sansüre uğrayan ilk edebi romandır. Eserin neredeyse yarısı sansüre uğramış ve özünden çok şey kaybettirilmiştir. Bir başka ilki ise: Çocuk Edebiyatında ilk eserleri vermiş olmasıdır. İlk Çocuk şiirlerini, hikayelerini kitap olarak yayımlayan isimdir. İsmail Hakkı Baltacıoğlu ile beraber başlattıkları Mavi Kitap'a daha sonradan Nazım Hikmet de eşlik etmiştir. İlhami Bekir Tez politik olarak daima sansürlenen bir isimdi bu nedenle bir sürü eseri ya basılmadan önce ya da basıldıktan sonra yok edilmeye çalışıldı. Kendisinin de kimi kimsesi pek olmadığı için tüm eserlerini muhafaza edecek kimse çıkamadı elimize üç beş eseri geçti halbuki en az yirmi kitabı vardır. Mesela Küba adlı bir eseri var Komünistlik suçlaması ile karşı karşıya kaldığı bir eseridir. O zamanlarda bu eseri okuyanlar sansür, baskı düzenine ithafen şu ilginç cümleyi kurmuşlardır. "Şiirin kuvvetli ama, onu basmakta gösterdiğin medeni cesaret daha değerli" Gönül dilerdi ki İlhami Bekir Tez daha özgür bir ortamda eserlerini basmış olabilseydi ve biz tüm eserlini okuyabilseydik ama olmadı kendisi bu durum için şunları söyler: " Hâlâ yayımlamasam da yazıyorum Çünkü, büyük bir Romalı şairin dediği gibi, "şairler duymak ve haykırmak için doğmuşlardır. Şairleri susan uluslar, bahtsız uluslardır. İnanç konusunda ne düşündüğünü merak ettiğim bir şairdi bu kitapta da cevabımı aldım. Birey olarak materyalist olduğu hâlde şair olarak bir öte dünyaya inanmaktadır. Bunu geleneksel dinlerin çizdiği öte dünya olarak değil de şairin inanma ihtiyacından doğan bir tabiat inancına sığınmak gibi olduğunu ifade ediyor. Ve bir şiirle destekliyor: "Ne aldımsa onu doğadan aldım Neyim varsa doğaya vereceğim Kuşlar, böcekler, arılar, dalgalar Selamlar olsun aranıza geleceğim ... istemem toprağa gömüldüğümü Yakın beni ve savurun külümü Baharda badem ağaçlarının üstüne Ben yine döneceğim yeryüzüne" İlhami Bekir Tez'in etrafınca tanındığı bir başka özelliği ise döneminin siyasi liderlerine çoğu içkili olduğu zamanlarda sokaklarda, meyhanelerde bağırıp çağırması(sövme)dır. Hatta onu tanıyan mekan sahipleri bu nedenle içeri almamak için epey uğraş verirlermiş. Refik Durbaş ön sözde bir gün onu Süleyman Demirel'e söverken bulduğunu sonrasında beraber bir iki kadeh içmek için bir mekana gittiklerini anlatır. Ve onlarca kez de gözaltına alınmıştır bu nedenden dolayı. Yalnızlığını ve kimsesizliğini işlediği birkaç mısra ile sona erdirmek istiyorum. "Kendimiz salladık içinde büyüdüğümüz salıncakları" #90795958
Mektup Var İlhami Bekir'den
Mektup Var İlhami Bekir'denRefik Durbaş · Piya Kitaplığı · 19971 okunma
··
229 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.