Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Doğrusunu söylemek gerekirse ben de az önce Öteki’yi bitirmiş biri olarak, bir incelemelere göz atayım derken aşağıdakine rastladım ve kendi edindiğim düşüncelere en yakın bulduğum da bu inceleme oldu, fakat kafamda hala bir ton soru işaretleri var ve kitabı okumak isteyenler de berrak bir kafayla kitabı bitirmeyi hiç düşünmesinler çünkü kafanız adeta bulamaca dönüyor. Dostoyevski adeta bizi ikidir sonlarda afallatıyor, eh bu da bir yetenek. Bay Golyadkin, önceleri Karolina adlı bir Alman kadınının pansiyonunda yaşarken, kendine bir uşak tutar, şaşaalı sosyete dünyasından olmak için çokça çabalar. Parası daha çok gözüksün diye cüzdanındaki paraları daha küçük birimlere çevirir. Mobilyacılara uğrayarak alacağı eşyalarda anlaşır, fakat ücretlerini ödemez, sanki hepsini alacak kadar parası olduğunu göstermek istermiş gibi davranır. Baloya gidecektir, çok sevdiği Klara’ya iyi gözükmek için parfümler satın alır, yeni çizmelerini kuşanır. Fakat büyük bir hevesle gittiği baloya kabul edilmez, bunun üstüne gizlice girer. Aralarına karışır fakat balodan kovulur. İşte tam da bu gecedir, ötekiyle tanışması! Gerçek şudur ki, Öteki onun ikinci benliğidir. Yani, Bay Golyadkin, İkinci Bay Golyadkin’ i kendi elleriyle yaratmıştır! Nasıl mı? Dürüst ve ahlaklı olduğunu ,entrika çevirmekten hoşlanmadığını papağan gibi tekrar eden “maskeyi sadece maskeli balolarda giydiğini söyleyen” Golyadkin’in onlardan biri olma isteğinin ateşlenmesiyle elbette! Çünkü Öteki, aslında toplumsal kimliktir, yasalardır. Ahlaksızlaşan toplumun yasasında artık ikiyüzlülükler vardır; entrikalar çevirmek, başkalarının ayağını kaydırmak yoluyla başarıya ulaşmak, itibar görmek gerekmektedir. Karakterimiz de çareyi Öteki’de bulur. Adeta o Gerçek Bay Golyadkin’in idealini gerçekleştirir, akıllıdır, toplumca başarıları takdir edilir, sosyetik ortamlara girmeyi başarmıştır. Bu noktada karakterimiz, Öteki’ye karşı büyük kıskançlıklar besler, onu ahlaksızlıkla, aşağılık olmakla suçlar. Kendisiyle çelişir, Ötekiyle olan mücadeleyi görürüz burada. - Aslında ne kadar bir davranışı eleştirsek, aşağılasak da, içinde bulunduğumuz toplum şartları yüzünden çoğu insan gibi hepimiz bunlara ayak uydurmak için,kendimiz de ikiyüzlülükler, yalakalıklar sergiliyoruz; hepsi hırslarımız, daha çok görülmek, daha çok sahip olmak, daha çok uğruna... Fakat bununla baş edemeyen, onlardan biri olmayı kabullenemeyen kişilerin sonu da Bay Golyadkin gibi oluyor: delirmek. Bu delileri de tımarhanelere kapatmak uygun düşerdi değil mi? Sağlıksız, hastalıklı bir toplumun; sağlıklı insanları, bu iğrençliklere ayak uyduramayan kişileri mi delidir? Yoksa bu çağımızın uydurduğu bir delilik midir? Güçlü olanların yani iktidarın uydurduğu bir kavramdır bu. Güçlünün; kendi egemenliğini sürdürmek amacıyla yalakalıkları, ayak kaydırmaları meşrulaştırdığı bir toplumda; dürüst, çağa ayak uyduramayan insanların seslerini kesmek için “onlar deli,siz aldırmayın!” dediği ahlaksız bir uygarlıktır bizimkisi. Freud’un da dediği gibi “Uygarlığın bedeli nevrozlardır.”
NigRa

NigRa

@nigra
·
06 Nisan 2018 15:25
Kitapla ilgili anlatmak istediklerim öyle dağınık dağınık ki bir araya toparlamayı başarabilirsem incelemenin altından kalkabileceğim. Adım adım kendime not tutar gibi yazmayı deneyeyim. Kitapla ilgili elimizde olan veriler; - Öncelikle kitabı Varlık Yayınları -Nihal Yalaza Taluy çevirisi ile okudum, başarılı buldum okurken garip kelimeler ya da cümleler çıkmadı karşıma ya da cümleleri anlamakta zorlanmadım. - Dostoyevski'nin yazdığı 2.kitabı... - İnsancıklar ile yakaladığı büyük çıkış sonrası yazdığı bu kitap hiç beğenilmemiş. (Dostoyevski'nin düşmanlarının kurduğu tuzak olabilir mi?) (Nasıl pişmandırlar şimdi, böyle popüler olacağını düşünemedikleri için.) - Kitapla ilgili meşhur dövüş kulübü benzetmesi sebebiyle bütün kitap boyunca bunun ortaya çıkacağı sahneyi beklerken okumamın tadı kaçtı diyebilirim. - Dostoyevski neden edebiyatın peygamberi kabul edilir sorusunun cevabını bulabileceğimiz bir kitap olabilir bu, çünkü 19.yy da kişilik bölünmesi ve şizofreniyi böyle işleyebilmesi gerçekten saygı duyulası. Daha Freud portakalda vitaminken, Dosto psikanalizin temellerini atmış diyebiliriz. Memur Goladkin bir gece davet edilmediği doğum günü balosuna zorla sızıp, yaka paça dışarı atılınca kendisini bir böcek gibi hissederek yeraltındaki bir fare deliğine tıkılmak ister. (Evet evet biliyorum.) Balo günümüz tabiriyle sosyetik bir partidir, Goladkin ise sıradan, normal bir memurdur. Fakat o çevreye kendini kabul ettirmek istemektedir. Bu yüzden yaşadığı yerden taşınıp sosyete mahallesinde ev tutmuştur, hatta saygın kimseler gibi kendisine bir uşak tutar, kupa arabasıyla gezintiler yapıp pahalı dükkanları ziyaret eder ve alıcıymış gibi pazarlık yaparak gövde gösterisinde bulunur. O kadar ki büyük paraları cüzdanı şişkin gözüksün diye bozdurur. :) Gel gelelim yine de her zaman ÖTEKİ’dir, kabul edilmez bu çevreye... Partiden sonra sırılsıklam bir halde köprüde yürürken birden sahneye ÖTEKİ çıkar. Kimdir bu Öteki peki? Aslında büyük Goladkin’in küçümseyip, kıskandığı her şeydir. Büyük Goladkin sürekli çelişir kendisiyle, dosdoğru bir insan olduğunu, oyunlar, entrikalar çevirmeyi bilmediğini gururla savunurken içten içe bir takım oyunlar yapabilmeyi diler. Yapabilseydi eğer o baloya katılan çevreyle yakın ilişkiler kurabilirdi. İkiz ise kendisinin çok arzu ettiği bu konumu kolaylıkla elde edebilir. Bunu bir nevi şöyle düşündüm ben, hepimize öğretilen içinde yaşadığımız toplumda hangi durumda nasıl davranmamız gerektiğini söyleyen yazısız bir takım kurallar var; ailemizin, arkadaş çevremizin, okulun ve sosyal çevremizin bize empoze ettiği kurallar… Örneğin yalakaları, ispiyoncuları kimse sevmez ve dışlar; dışlanma korkusu olan birisi de bunları yapmaktan kaçınır. Goladkin’de de durum böyle bence bir yandan arzu eder; bir yandan kötü bir şey olarak görüp aşağılar, küçük Goladkin’in davranışlarını. Hep bir kendiyle çelişme hali. Demem o ki aslında hepimiz kendi ötekilerimizle ve başkalarının ötekileriyle bir arada yaşıyoruz. Ben bazen karşımdakine nazikçe cevap verirken, içimdeki tahammül sınırı daha düşük öteki ben, ağzına geleni saydırabiliyor. Ya da dış görüntü olarak aynı görünen bir kişi iş ortamında başka, sosyal ortamlarda bambaşka olabiliyor. Her ortama bir öteki çıkıp yerleşiyor. Edebi dünyaya bakalım; yakın zamanda okuduğum
Kör Baykuş
Kör Baykuş
bir ÖTEKİ romanı değilse nedir örneğin… Kitapta karakter ve karakterin amcası, babası, sürekli ortaya çıkan ihtiyar mezarcı en sonunda tek bir kişide yaşayan ÖTEKİler. Aynı zamanda kitaptaki esrarengiz kız, karakterin halası, kuzeni de ÖTEKİ’ye birer örnek. Klişeye dönse de
Dövüş Kulübü
Dövüş Kulübü
belki de buradan yola çıkılarak yazıldı, hatta Öteki kitabından 40 yıl sonra yayınlanan
Dr. Jekyll ile Bay Hyde
Dr. Jekyll ile Bay Hyde
yine buradan esinlenilmiş olamaz mı? (Olabilir.) Hatta belki Kafka bile… Dostoyevski’nin bu parçalanmış kişilik izleği burada başlayıp Ecinniler, Delikanlı ve dolaylı olarak da Suç ve Ceza’da devam etmiş. (Okuyup göreceğiz.) Ve biz sevgili okurlar, kendi ötekilerimizle yüzleşmekten kaçmayalım, içimizdeki Goladkinlere sahip çıkalım, aslında onların hepsi bizim birer parçamız. =)
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.