Gönderi

Risale-i Nur’la Tanışmam Ben 1969’da askerden döndüğümde kardeşim Hüseyin’in, Nur’larla tanıştığını gördüm. Bana her gün “Ağabeylerin yanından geliyorum.” dedikçe, “Ne ağabeyi? Senin ağabeyin benim!” der, öte yandan da merak ederdim. Ereğli Demir Çelik Fabrikasında çalışırken, elektrik uzmanı, azılı bir dinsiz vardı. Hep ideolojisini yaymakla meşguldü. Benim dine yatkınlığımı biliyordu. Bir gün bana stajyer öğrencilerin huzurunda çetrefilli bir soru sordu: “Madem Allah var, neden şeytanı engellemiyor da insanlara zarar verdiriyor?” O zaman bu sorunun cevabını veremedim. Kendisinden üç gün müsaade istedim. Gittim, ilk olarak cami hocasına sordum. Âyet ve hadislerle cevap verdi. Oysa adam bana “Âyet hadisle cevap istemem; çünkü ben bunlara inanmıyorum!” demişti. Diyanet İşleri Başkanlığına telefon ettim, aşağı yukarı hocanın verdiği aynı cevabı aldım. Bir-iki gün böyle geçti. Evde kara kara düşünmeye başladım. Çünkü verdiğim süre doluyordu. O sırada Hüseyin, içeri girdi. Beni dalgın ve düşünceli görünce, “Ne o ağabey, Karadeniz’de gemilerin mi battı?” dedi. Durumu ona anlattığımda, “Bundan kolay ne var; gider, ağabeylere sorar, öğreniriz!” demesin mi! “Allah, Allah!” dedim içimden, “Bu ağabeyler de kim oluyor böyle. Her defasında karşıma çıkıyorlar!” Fakat onun kendinden emin konuşması, beni rahatlattı. Gittik. Önce Allah’ın varlığını, birliğini ispatlayan öyle güzel bir ders yaptılar ki verdikleri örnekleri hayranlıkla dinledim. Sonra şeytanın yaratılış hikmetini anlattılar. Ben âdeta bunları zihnime kazıdım. Ertesi gün kendimden emin ve rahat bir şekilde fabrikaya vardım. Kırk kişilik stajyer öğrenciler önünde tartışma başladı. Ben öğrendiğim aklî ve mantıkî delilleri bir bir anlatmaya başladım. Ardından kendisini sorularla köşeye sıkıştırdım: “Söyler misin? Çekirdek, toprak altından nasıl açılıp büyüyor? Toprağın, suyun ve güneşin bizi düşünecek, bize acıyacak aklı mı var? Bunlar kendiliğinden nasıl oluyor?” Bu ve buna benzer sorular karşısında, daha fazla dayanamadı. Ayağa kalktı ve “Sen Nurcusun, bir daha benimle konuşma!” deyip orayı terk etti. Ben Nurcu falan değildim, sadece bir kereliğine sohbete katılmıştım.“Demek ki,” dedim, “dinsizliğin hakkından ancak bu Nurculuk geliyor.” Merakım daha da arttı! Böylece kendimizi davanın içinde bulduk.
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.