Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

224 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
GÖSTERİŞ, YARATICILIK, HIRS, DELİLİK...
Gogol, şüphesiz üst düzey bir yazar. Tüm öykülerinde de bunu gösteriyor, gerek fantastik ögelerle olsun, gerekse hayattan ögelerle olsun, birçok ders çıkarabiliyoruz o öykülerle.
Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları
Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları
kitabında daha çok fantastik ögeler vardı; bu kitabındaki öykülerde de fantastik ögeler vardı tabii, ama daha çok hayattan izler taşıyordu, bu yüzden daha güzeldi. Kendi kendime durup düşündüm kitabın ortalarına doğru: ''Neden Gogol doğaüstü ögeleri çok fazla kullanıyor?'' diye. Bunda şüphesiz Gogol'ün yaşadığı bölgenin kültürel özellikleri ve oradaki insanların etkisi olmuştur fakat cevap bence farklı: Gogol hayatın ne kadar sıradan ve sıkıcı olduğunu biliyordu, bu yüzden de doğaüstü ögelere başvurmayı tercih etti. Gerçekten de biz, doğaüstü şeyler içeren dizileri veya filmleri izlerken bu hayattan alınıp oradaki hayata çekilmiş gibi olmuyor muyuz? İzlememizin sebebi de bu zaten: Gerçek hayatın sıkıcılığından ve ''normalliğinden'' ayrılıp, doğaüstü ve ''anormal'' şeyler görmek. Zaten kitapta ''Neva Bulvarı'' öyküsünde diyor ya Gogol: ''Ah, ne kadar iğrençti şu gerçeklik denen şey!'' (s. 22) Ayrıca, bu kitabında Dostoyevski'nin Gogol'den ne kadar çok esinlendiğini daha çok anladım. Dostoyesvki de Gogol gibi insanların betimlemelerini yapar, ''şöyle insanlar vardır, şu tür insanlar böyle hareketleri çok sever'' gibi. Ve ikisi de şüphesiz olağanüstü yeteneğe sahip, muhteşem gözlemciler; ikisinin benzer özelliklere ve üsluba sahip olmasına şaşırmamak gerek, ne de olsa Dostoyevski de Gogol'ün ''Palto''sundan çıktı. Kitaptaki ilk öykü, Neva Bulvarı, toplumun aptal, modaya ve estetiğe ''aşırı'' düşkün, her gün ne yaptığının farkına bile varmaksızın boş boş ''Neva Bulvarı''nda dolaşan insanları çok güzel yeriyor. ''Herkes bir şeylerini göstermeye çalışır: Kimi kunduz kürkü yakalıklı takım elbisesini, kimi biçimli Grek burnunu, kimi göreni hayran bırakan favorilerini, kimi olağanüstü gözlerini ve son derece süslü şapkasını, kimi serçe parmağındaki tılsımlı yüzüğünü, kimi büyüleyici pabuçlar içindeki minnacık ayacıklarını, kimi insanı hayretten şallak mallak eden kravatını ve kimi şaşkınlıktan insana parmak ısırtan bıyıklarını...'' (s. 6) Ayrıca bu öykü ve diğer bütün öyküler, Gogol'ün ne kadar yetenekli bir gözlemci olduğunu gösteriyor. Bu öyküde ben şunu sordum kendime: ''Güzellik bu kadar delirtici olabilir mi?'' Aslında, belki de ressamı bu kadar delirten sadece kadın değildi, kadın üstünden hayatı da sorgulamış, boşluğa düşmüş de olabilir ressam. Böylece onu çıldırtan kadın değil, hayat olmuş oluyor. Olanaksız bir şey değil ama ikisi de korkutucu: Kadın ve hayat tarafından çıldırtılmak. ''Kafasında dünyevi hiçbir düşünce kalmamıştı; içini dağlayan ateş de dünyevi bir ateş değildi; şu anda o, sınırları belirsiz tinsel bir aşk gereksinimiyle içi dolup taşan kirlenmemiş, tertemiz bir gençti'' (s. 13) İkinci olasılığa dönersek, gerçekten, güzelliğin insanı bu kadar zıvanadan çıkartıcı bir şey olduğunu düşünmüyorum, ki ressam da muhtemelen bunun yüzünden çıldırmadı. Onun çıldırdığı şey eşsiz ''İlahi güzellik''in nasıl kötü yola düşecek kadar hoyratça kullanılmış olabileceğiydi. Ki bu da, çıldırıp hayatı sorgulamak için güzel bir neden. Ayrıca ressam, kadını elde edemediğinden değil, aniden ve çılgınca âşık olduğu bu kadının ne kadar niteliksiz bir insan olduğunu anladığında da boşluğa düşüyor. Ve de Gogol genellikle öykülerini iki parça olarak kurguluyor, bu öyküyü de ''Ressam ile / Teğmen Pirogov ile'' şeklinde ikiye ayırabiliriz ve açıkçası ikinci bölüm güzel değildi... İkinci öykü, Burun, Gogol'ün ne kadar yaratıcı ve tam anlamıyla ''özgün'' olduğunu kanıtlıyor. Şahsen ben, hayatımda bu kadar absürt ama bir o kadar da güzel bir öykü okumadım. Hatta kendi kendime düşündüm: ''Gogol'ün aklına nasıl gelmiş bu öykü acaba?'' diye. Gerçekten de nereden esinlenerek böyle ilginç bir öyküyü yazdığını merak ettim. Bu öykünün özel olmasının nedeni bazıları ekmek arasında ''Burun'' bulurken, bazıları da ekmek arasında beynini buluyor ve çayla birlikte yiyor. Ayrıca ben öyküdeki ''Burun''un soylu bir kişi kılığına girdiği kısmımda çok güldüm, ne de olsa bazılarının beyni de akıllı birer kişi kılığına girip sahiplerinden ayrılıyor. Üçüncü öykü, Portre, Gogol'ün resim sanatını ne kadar çok sevdiğini ve resim sanatı hakkında ne kadar çok şey bildiğini gösteriyor. Ressam Çartkov, öykünün başında rüyaların içinde sıkışıyormuş gibi oluyor, bir nevi Inception, herhalde tarihteki ilk ''Inception''lardan birini Gogol ''Portre'' öyküsünde yazıyor. Çartkov, ''Portre''deki adamın gözlerinden çok etkilenmiş ve tesirini de kendisinde hissetmişken, bundan kurtulamıyor ve kendi içinde sıkışıyor. Bundan kurtulmak için çok çabalıyor ama yapamıyor. Aslında, Çartkov gibi biz de çoğu zaman kendi içimizde sıkışıyoruz ve dış etkenlerin tesirinde kalıyoruz. Bazen bu ''içine sıkışılmışlık''tan hiçbir zaman kurtulamıyoruz, bazense kurtuluyoruz... Çartkov'un paraya kavuştuktan sonra üne kavuşması ve hızlıca yükselmesi dünyada yeteneğin bile parayla pazarlanabileceğini gösteriyor. Çartkov yaşlandığında ise
Macbeth
Macbeth
gibi hırslı oluyor, ama bu bir iktidar hırsı değil, yükselme ve ''biricik ressam'' olma hırsı oluyor. Böylece içi içini yiyor ve sonunu da kendi hazırlıyor. Gerçekten de aynı
Macbeth
Macbeth
gibi Çartkov, bile bile kendini ateşe atıyor. Bu öykünün ikinci bölümü, çok şükür ki, güzeldi. Gogol bir daha bizlere öykülerini ne kadar ustaca kurguladığını gösteriyor ikinci bölümle. Aslında öykünün sonu, ''Kötülüğün ve insanların içindeki pisliklerin asla tükenmeyeceği'' mottosuyla bitiyor. Bu öyküdeki kahramanı
Macbeth
Macbeth
'e benzetmişken şu muhteşem alıntıyı (birçok yazımda kullandığım alıntı) vermeden geçmeyelim: ''Gökler kızmış insanoğlunun ettiklerine, Yıkacaklar neredeyse kanlı dünyasını. Saate baksan gündüz şimdi: Ama karanlığa boğulmuş göğün lambası. Ya gecenin zaferi bu, Ya da gün utanıyor doğmaktan. Karanlıklar sarmış dünyanın yüzünü Diri aydınlıklar öpecekken.'' -
William Shakespeare
William Shakespeare
,
Macbeth
Macbeth
Dördüncü öykü, Palto, epigrafta da verdiğim, Dostoyesvki'nin o meşhur sözü etmesine sebep olmuştur: ''Hepimiz Gogol'ün Palto'sundan çıktık.'' Palto, yüzeysel bakınca, bir memurun sefil hayatını konu alıyor ve memurların bir palto bile zar zor alabilecek bütçe kapasitesine sahip olduğunu göstererek, Rus hükümetini eleştiriyor. Ayrıca bir liyakat sorunu olduğunu da dile getiriyor (Aynı günümüzde Türkiye'de olduğu gibi). Akaki Akakiyeviç Başmaçkin adlı memur uysal, temiz, saf, işine bağlı ve işini layıkıyla yerine getiren biri olmasına rağmen hâlâ sefil bir halde yaşıyor ve ''Palto''ya muhtaç oluyor. Şüphesiz, bu büyük bir liyakat sorunu. Ayrıca Palto öyküsü, çok acıklı bir konuyu, bir insanın insanlardan bir sevgi ummayıp, bir ''Palto''ya sarılıp, onla hayat bulma öyküsünü anlatıyor: ''Evlenmişti sanki ya da yaşamına bir başkası katılmıştı, yalnız değildi artık. Yaşam yolunu onunla birlikte aşmaya karar vermiş hoş, sevimli bir yaşam arkadaşı vardı: Bu arkadaş, eskimek bilmeyen sağlam bir astarı olan, astarıyla kumaşının arası kalın bir pamuk tabakasıyla beslenmiş paltosundan başkası değildi.'' (s. 158) Bence ''Palto'' aslında bir amacı simgeliyor. Akaki Akakiyeviç, hiçbir amacı olmadan yaşayıp giderken paltosunun yıpranmış ve ezik olduğunu fark edince, yeni bir ''Palto'' edinme amacı güdüyor ve hayata tutunup, etrafındaki şeylerin farkına varıyor. Palto ona hayata karşı mutluluk veriyor: ''Akaki Akakiyeviç sanki daha bir canlanmış, hayatta bir amacı olan, bu amaç uğruna ne yapacağını, ne edeceğini bilen sağlam karakterli bir insan olmuştu.'' (s. 158) Tabii sizin bir amacınız varsa o amacı gerçekleştirmenizi engellemek isteyen insanlar da olur, Gogol hırsızlarla bir nevi bu insanları bağdaştırıyor. Ayrıca yüksek rütbelerde olan ve kendisi budala olduğu halde alt mevkilerdeki insanları küçümseyen ''general''leri çok güzel yeriyor Gogol. Bu kitabın ikinci bölümündeki fantastik öğeler çok güzel olmasa da, öyküde kötü de durmamış ve gayet güzel bir öykü olmuş. Altıncısı, günlük tarzında yazılmış yazı, Bir Delinin Anı Defteri, olağanüstü bir öyküydü. Gerçekten, beni çok sarstı bu öykü, sanki o ''deli'' gerçekmiş gibi... Ama bu öykü Gogol'ün iç sarsıntılarını ve yalnızlığını büyük oranda açıklıyor. Öncelikle, başlarda görüldüğü gibi memuriyetten ve monoton hayattan sıkılıdığı için delirmedi Aksentiy İvanoviç. Delirmesinin nedeni kimsenin onu anlamaması, kimsenin onu anlamak istememesi ve kimsenin ona değer vermemesiydi. Bu yüzden hatıra defterinden insanlardan medet ummayıp hayvanların mektuplarını okuyor ve hayvanlardan medet umuyor. ''Köpek kısmının insanoğlundan daha akıllı olduğundan hep huylanmışımdır; dahası bunların konuşabildiklerinden de eminim ben, konuşmamalarının tek nedeni inatçılıklarıdır. İnsanoğlunun her kımıltısını, her adımını sezerler, her şeyi bilirler...'' (s. 190) İnsanlarla ilişkisi kesilmiş, kendi halinde, herkesin, hatta sevdiği kızın bile kendisiyle dalga geçtiği bir adam oluyor... Ve bence tarihteki en anlamlı ve en muhteşem alıntılardan biri ortaya çıkıyor: ''Hayır artık dayanacak gücüm kalmadı. Tanrım! Neler yapıyorlar bana! Kafama buzlu sular akıtıyorlar! Beni dinlemiyorlar, neler çektiğimi görmüyorlar. Ne yaptım ben onlara? Niçin çektiriyorlar bana bütün bu acıları?'' (s. 208) Bu alıntı o kadar özel bir alıntı ki... Her okuyuşumda içim parçalanıyor ve her okuyuşumda kafamda yankılanıyor bu alıntı. Alıntı, canlı bir alıntı sanki ve Aksentiy İvanoviç'in ruh halini, Gogol'ün ruh halini ve genel olarak insanların halini o kadar iyi anlatıyor ki... Gerçekten de, kimse bizi anlamıyor, anlamak da istemiyor zaten çoğu kişi. Bunu yazıya dökmek zor ama, insanların duygularının tamamını hatta %20'sini bile anlamak zordur, anlatmak bambaşka bir olaydır. Ki zaten bu acıları sadece kendileri yaşadıkları için, başkalarına anlatamadıkları için, yazarlar da kurgu oluşturup karakterlerine bu acıları çektirtirler, insanlar çektiği acıları belki anlar diye. İşte burada da, Gogol, bas bas bağırıyor ''Acı çekiyorum, insanlar beni anlamıyor, neden böyleler!'' diye. Alıntıları yaşarsak daha çok etkileniriz onlardan ve belki de, kendimden bir parça hissettiğim için etkilendim bu alıntıdan, belki de tüm insanlıktan... Faydam dokunduysa ne mutlu bana, keyifli ve verimli okumalar.
Bir Delinin Anı Defteri - Palto - Burun - Petersburg Öyküleri ve Fayton
Bir Delinin Anı Defteri - Palto - Burun - Petersburg Öyküleri ve FaytonNikolay Gogol · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201955,4bin okunma
··
213 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.