Ürolojinin Kısa Tarihi
Eski Mısıra ait en eski Papirüs rulolarında bile idrarın yapısı, idrar bozukluklarının düzeltilmesi ve
kan işemenin tedavisi ile ilgili öğretilere rastlanmaktadır. Bilginler 4000 mumya üzerinde yaptıkları
araştırmalarda böbrek ve mesane taşları ile idrar yolları darlıkları tespit etmişlerdir. İdrardaki
anormallikler doktorların devamlı uğraştıkları bir konudur. İranlılar çok eski devirlerde katater
uygulamışlardı. Fakat anatomik bilgilerden yoksun oldukları için, idrar yollarında onarılmaz yaralara,
kanamalara, fistüllere ve ölüme yol açmışlardı. İlk olarak ünlü hekim Hipokrat böbrek ve mesane
hastalıkları konusunu biraz aydınlattı. Böbreğin suyu süzdüğünü öğrenmişti, fakat tedavi konusunda
bir çare bilmiyordu. İlk defa İsa'dan sonra 4. yüzyılda çinko ve kurşundan yapılmış katater kullanıldı.
11. yüzyılda Cordoba'da Albucasis idrar yollarına katater uygulamasını geliştirme, mesaneyi yıkama
ve makat yolundan şak yaparak taşları bulma çalışmalarına ağırlık verdi. 12. yüzyılda Salerno'da
yaşayan Gilles de Corbeil'e göre bütün hastalıkların teşhisi nabız ve idrara dayanıyordu.
İdrarın görünüşü ortaçağda gittikçe önem kazandı. Horozların ötmesi ile birlikte, idrar bir oturak
veya kap içinde toplanıyordu. Hastalar bunu güneşten koruyarak, serin bir yerde saklıyorlar ve
ardından söğüt dallarından örülmüş sepetler içinde, ortaçağ doktorları olan idrar yorumcularına
götürüyorlardı. O çağlara ait resimlerin hemen hepsinde, aynı zamanda tıbbın bir sembolü sayılan,
idrar kavanozu mutlaka bulunur. İdrar taze haldeyken kontrol edilir ve aradan iki saat geçince bu
kontrol tekrarlanırdı. İdrarın kontrolünde ağırlığına, rengine, kokusuna, tadına ve tortusuna dikkat
edilirdi. Bu bulgular not edilir ve hastanın yaşı, cinsiyeti ruh ve beden yapısı ile bağdaştırılırdı.