Gönderi

408 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Kitaba başlarken kurduğum düşüncelerle bitirdikten sonraki düşüncelerim arasında uçurum var sanırım. Başlarda 1801 yılındaki çiftlik hayatının anlatılacağını düşünmüştüm. Lockwood’un kiralama düşüncesiyle geldiği yolculuğun buralara geleceğini asla hayal edemezdim. Hizmetçisinin o güzel anlatımıyla birlikte öyle güzel anılara gidiliyor ki sanki o anları yaşıyoruz. Uğultulu tepeleri hayalimde canlandırmak bile huzur veriyor, sessiz sakin bembeyaz bir ev. Romana dalıp gezmek görmek çok isterdim. Burada evlatlık alınan Heathcliff ve evin 2 çocuğu olan Catherine ve Hindley’in anılarına gidiyoruz. Ev sahibinin göz bebeği olan Heatchliff’e ev sakinleri evlatlık olduğu için çok kötü davranıyorlardı. Başlarda bu duruma çok üzüldüm fakat böyle bir durumla baş başa kalan bir çocuğunda çok sağlıklı bir kişiliği olacağı söylenemez tabi ki. Heathcliff ve Catherine’nin aşkı çok sağlam temellere kurulmuştu. Birbirlerine verdikleri değer hiçbir zaman değişmedi. Her ne kadar aşk olsa bile hayatının temelleri nefret ve intikam üzerine kuruluydu. Bu süreçte Heatchliff ve Hindley de birbirlerinden nefret ediyordu. Roman tamamen nefret üzerine kurulu diyebilirim. Nefret ediyorlar ama ayrılamıyorlar. Hep bir intikam, hep bir hırs mücadelesi. Bu süreçte Catherine’nin hayata göz yummasıyla birlikte hayata gözünü açan minik Caty ise dünyadan habersizdi. Babası Edgar’ın annesinin ölümüyle yıkılmasından sonra küçük kuzeniyle gelmesi onu çok mutlu etmişti. Kuzeniyle olan tanışıklığı zamanla farklı haller alıyordu. Heathcliff sevdiği kadının kızı ve kendi oğlundan hem nefret ediyor hem de nefretine engel olamıyordu. Hatta mutlu olmalarından çok üzülmeleri adına zorla birbirleriyle zorla evlendirmişti. Aslında tüm derdi Catherine olmuştu. Ona ulaşmak uğruna ölmek öyle güzel gelmişti ki huzurla bu anı bekliyordu. Vefatından sonra ise Caty ve Linton içindeki hisleri bastıramıyor ve birbirleriyle olmak istiyorlardı. Birbirlerine kitap okuyor, yeni şeyler öğreniyor ve çok mutlu yaşıyorlardı. Romanı böyle yazarak anlatmak o kadar zor ki ne anlatsam bir diğeri eksik kalır. Bahsetmek istediğim, değinmek istediğim çok başlık var. Bu kadar nefret normal mi? Her şeyi nefretle bağdaştırmak kolay mı? Nefret gören birinin sevgi verebilmesi olası mı? Kötü bir çocukluk geçiren birinin sağlıklı bir birey olması mümkün mü? Birini kötü olduğunu bile bile sevmek nasıl bir duygu? Birini kendinden çok sevebilmek mümkün mü? Her kötülüğün altında bir vicdan yatıyor mu? Soracak soruların bitmeyeceği bir kitap diyebilirim. Zengin karakterleriyle hepsinin ayrı bir hikayesi var. Her karakter hakkında dolu dolu analiz yapmak mümkün. Böyle güzel bir hikayeye ortak olduğum için çok mutluyum. En sevdiğim kitaplar arasına girdiğini söyleyebilirim. Okumayan varsa bence hemen bir şans verip okumalı. Ay öyle güzel ki nasıl öveceğimi bilemiyorum, hadi hemen başlayın.
Uğultulu Tepeler
Uğultulu TepelerEmily Brontë · Can Yayınları · 202142,8bin okunma
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.