Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş felsefesini anlamakTürk milliyetçiliğinin büyük mürşidi, Türk sosyolojisinin kurucusu, Türk halkbilimi çalışmalarının öncüsü, çağdaş Türkiye'nin fikir ve eğilimlerinin babası Ziya Gökalp, Cumhuriyet dönemi reformlarına ilişkin fikirlerini çeşitli yazı ve makalelerinin yanı sıra Türkçülüğün Esasları kitabında da açıkça ortaya koymuştur.
Türkçülüğün Esasları, Ziya Gökalp'in uluslararası araştırmaları ve incelemelerinden elde ettiği sosyolojik bir eser. Gökalp, Türk milliyetçiliğinin temellerini anlattığı çalışmasında, "yakın planda Türkçülük, uzak planda Turancılık" prensibiyle adlandırdığı mefkûresini en ince detaylarıyla okura aktarıyor. Cumhuriyetin kuruluş aşamasında bir arayış içerisine giren Türk milletinin kim olduğu, nereden geldiğini ve nereye gitmesi gerektiği sistematize edilerek bütünlük içinde okura sunuluyor.
Bir nevi Atatürk'ün Türkçülüğünü anlatan Ziya Gökalp, Türkçülüğü ırkçı bir zihniyetten uzak sosyal bir gerçeklik üzerinden anlatmıştır. Türkçülüğü yalnızca 1.Dünya Savaşı sonu 2.Dünya Savaşı öncesi filizlenen ırkçılıkla tanımlamak bu ideoloji üzerine yeterince okuma yapmamakla alakalıdır. Gerek Türkçülüğün babası Ziya Gökalp, gerek Yusuf Akçura, gerekse de Erol Güngör gibi önemli düşünürler Türkçülüğü hep sosyal bir temelden açıklamışlardır. Bu hacimce küçük, etki alanı olarak oldukça geniş kitabı okuduğunuzda sadece Türkçülüğü-Milliyetçiliği değil, Türk modernleşmesini de anlayacaksınız.
Milliyetçiliği "Cahiliye" olarak görenler, 1000 yıldır Arapça Kur'an, Arapça namaz, Arapça ezanı dayatmaktan geri durmadı. Hani ırkçılık yoktu? Neden şart Arapça? Oysa milliyetçilik çağdaş bir kültürdür. Cahil adamdan milliyetçi olmaz, olamaz. Rönesans, Fransız ve Sanayi Devrimi ve bilinen tüm aydınlanma hareketleri milliyetçi duygular sonrası gerçekleşti. Milliyetçilik demek, hastalandığında içtiğin ilacı kendin üretme içgüdüsüdür. Yabancı bağımlılığına bir isyandır. Kendi geleneklerine, kültürüne, diline duyduğun özlem ve milletini ve devletini yüceltme arzusudur.
Birileri, tabi ki mevki-makamın arkasına saklanmış olanlardan "Türkçülük haramdır" buyurmuş. Bu örümcek kafalılara neden diye sormak abesle iştigaldir. Bir adın soyadın var, cebinde kartvizitin, kimlik belgen var. Hepsinin üzerinde adın ve soyadın yazılı. O zaman hepsini bir kenara at ve "Allah'ın bir bendesi" yaz. Kur'an'da "Hiçbir canlı koloni yoktur ki, bir adı olmasın" der. Bütün halkların bir adı vardır. Türk de bir halkın adıdır. Bir insan mensup olduğu milletin adını söyleyince ırkçı mı olur, behey ahmak? Ah şu yobaz kafalılar!
Ayrıca şuna değinmeden geçemeyeceğim. Ülkemizde Türkçülüğü/Milliyetçiliği ırkçılık, faşistlik olarak algılayanlar var. Yahu! 400 sene bir valiyle yönettik Yunanları; fakat onları Türkleştirmedik. 400 sene İstanbul'u kaybetmenin acısı ve Megali İdea ile onları bir başlarına bıraktık; fakat unutturmayı ihmal ettik. Bin yıldan fazla süre boyunca Fars ve Araplarla beraber yaşadık. 400 sene hükmettik Araplara. İngilizlerin 50 senede İngilizce öğrettiği Araplara, biz yüzyıllarca Türkçe öğretmedik. İlk Dünya Savaşı'nda, kendi benliğimize sahip çıkmamamızın faturasını ödedik. Türk toprağında Türklerden daha refah yaşayan Ermeniler, tereddüt bile etmeden Ruslara katıldı. Araplar tereddüt bile etmeden İngilizlere katıldı. Yunanlar ve Rumlar Türk yurdunu ateşe verdi. Türk milleti sultanların, vezirlerin marabası haline gelirken; makam sahibi edilen, vekil, paşa, sadrazam yapılan devşirmeler devlet teşkilatının canına okudular. Kıtalara yayılan güç bizdeyken, kendi dilimize, inançlarımıza, geleneklerimize, kardeş devletlere ve atalarımıza sahip çıkmamışız. Araplar bizim tebaamızken, onların küresel olmayan harflerini almışız. Halklara, tüm dünyaya Türkçe öğretmek varken, çocuklarımıza medreselerde Farsça, Arapça öğretmişiz. Tebaamız olan Yunan'ın Platon'unu öğrenmişiz; onlara Dede Korkut'u okutmayı ihmal etmişiz. Arap'ın Ömer'ini öğrenmişiz; onlara Yunus Emre'yi okutmak aklımıza bile gelmemiş. Şimdi sana sormazlar mı behey mankurt ırkçılık bunların neresinde! Kendi kültürüyle, diliyle alay eden başka millet yok. Kendi atası sırf başka dine mensup oldu diye onları gavur gören başka millet yok. Aslında başka milletin Türk düşmanlığına gerek bile yok. Çünkü kendi ülkesinde, kendi devletinde Türklüğü, Türkçeyi yani kendi kendini tartışma konusu yapan başka bir milletde yok.
Aklıma Atatürk'ün, "Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının Kavm-i Necip evladına "sen nasıl kötü muamele yaparsın" diye tokatladığı garip bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim." sözü geliyor. Birde bir Türk tarihçisinin sözü geliyor aklıma; "Türkler Ebu Cehil'in gerçek adı Hişam dahil ne varsa çocuklarına isim olarak verdiler ama İslam'a en büyük hizmeti yapan Sultan Alparslan ismini, bin senedir bir Arap çocuğuna verdiremediler."
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken eski hamam içinde, kaf dağının ötesinde, önlerinde kurt başlı sancakların olduğu ak keçeden kubbeli otağların göz alabildiğince uzandığı iki vadi arasında, özü sözü bir olan yağız yiğitlerin yaşadığı Türk yurtları bulunurmuş. Gel zaman git zaman, ne olmuşsa olmuş, bu yurtlar kalbi "Türk'üm" diye çarpmayanların avuçlarına kalmış... Yağız yiğitler tutsak edilmiş, kimisi dağlara kaçmış... Derken... Neyse efendim, bu masalın sonu kötü bitecek. Bitmez Türk'e düşmanlık.
"Ey Türk ulusu! Silkin ve kendine dön! Niçin yanılıyorsun? Bütün bunlar kendinden, kendi öz benliğinden uzaklaşıp düşmana dönük yaşadığın için oldu."
Bilge Kağan