Sahi aşk neydi? Bir tarifi var mıydı? Tarif edilebilir miydi? Yahut da bir kalıba sokulabilir miydi? Amacı neydi? Sebebi neydi? Dünyadaki her şeyin bir varoluş sebebi varken ask duygusu sebepsiz değildi ya?
Bir kadın için başını sevdiği adamın omzuna koymak demek, bütün dünyaya meydan okuyacak gücü kendinde bulmak demekti. İşte ben bu sebeple kendimi güçsüz hisseder olmuştum.
Ben artık eski ben değildim. Dünyayı şu küçük pencerenin gösterdiği kadar sanan, küçük şeylerden büyük mutluluklar çıkaran o eski Nazlı değildim artık. Yeni bir duyguyu keşfetmiştim: Adı aşktı... Günüm, gecem, her saniyem, her zerrem artık bu duyguyla dolup taşıyordu.
Nasıl bir histi bu Allah'ım? Çölün ortasında sunulan soğuk bir bardak su kadar güzel, aynı zamanda o hayat veren suda boğulup ölmek kadar acı. Tarifsiz bir duygu aslında...
Sadece hissedenin anlayabildiği...