Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Proletarya diktatörlüğü
Troçki 1905 olaylarını daha derinlemesine kavramıştı: Devrime önderlik edebilecek güce yalnızca proletarya sahipti; ancak şehirlerde yapılacak kitlesel grevler ve isyanla sonuçlanacak gösteriler, köylü isyanını ateşleyebilirdi; ordu ancak bundan sonra emirlere karşı gelebilir ve devlet dağılabilirdi. Ama o zaman, demokrasinin zaferini tamamına erdirmek ve pekiştirmek (devrimi ezmek amacıyla yeniden toparlanan gerici kuvvetleri engellemek) için proletaryanın bir işçi devleti kurması gerekecekti. Böyle bir devlet, sınıf tabanlı olması nedeniyle proletaryanın çıkarlarının bir organından başka bir şey olamazdı –işçilerin fabrikaların denetimini almasını, köylülerin topraklara el koymasını ve zenginlerin mülksüzleştirilmesini destekleyen bir organ. Troçki’ye göre bundan daha azını istemek, zaferi tehlikeye atacak, mülkü ve gücü sınıf düşmanlarının elinde bırakacak, devrimin dayandığı işçilerle köylülerin şevkini kıracaktı. Dolayısıyla, Lenin’in “burjuva devrimini” gerçekleştirecek “proletarya ile köylülüğün demokratik diktatörlüğü” formülleştirmesinin karşısına Troçki “proletarya diktatörlüğü” ile “sürekli devrimi” koyuyordu –burada, Rusya’nın demokratikleşmesi, dünya sosyalist devrimi mücadelesinin önünü açacaktı.
siz asıl bombalayanlar sağ olduğu halde bombalamanın kesileceği andan korkun. çünkü her bomba, ruhun henüz ölmediğinin kanıtıdır. mülk sahipleri sağken grevler durmuşsa... ondan korkun işte. çünkü ezilip bastırılan her grev, bir adım atıldığının işaretidir. şundan emin olabilirsiniz... korkulacak zaman, insan'ın bir ülkü uğruna acı çekmeyi ve ölmeyi reddettiği zamandır. çünkü bu bir tek nitelik insan'ın temelidir. bu bir tek nitelik, evrende benzeri olmayan insan'ın ta kendisidir.
Sayfa 185Kitabı okudu
Reklam
"Uygarlık uyuşturucudur, alkoldür, savaş makineleridir, fuhuştur, makineler ve makine köleleridir, düşük ücretlerdir, kötü yiyeceklerdir, kötü zevklerdir, hapishanelerdir, ıslahevleridir, tımarhanelerdir, boşanmadır, sapkınlıktır, vahşi sporlardır, intiharlardır, çocuk katletmektir, sinemadır, şarlatanlıktır, demagojidir, Grevler, lokavtlar, devrimler, darbeler, sömürgeleştirme, elektrikli sandalyeler, giyotinler, sabotaj, sel baskını, kıtlık, hastalık, gangsterler, para baronları, at yarışı, defileler, kaniş köpekleri, köpek köpekleri, Siyam kedileri, prezervatif, pekari, frengi, bel soğukluğu , delilik, nevrozlar vb. vb." Henry Miller
Dipnot
... İlk defa işçilerin menfaatlerinin her şeyden önce birleşmekte olduğunu, Marx'tan evvel, 1843 yılında söyleyen Peru asıllı Fransız bir kadın oldu: Flora Tristan. Gauguin'in büyükannesi olan bu kadın aynı yıl ilk İşçi Birliği'ni kurdu. İngiliz trade-union'larını Fransa'da işçi yardımlaşma dernekleri izledi. 1830-1840 arasında işçiler gündeliklerinin arttırılması ve daha iyi şartlar altında çalışmak için grevler yaptılar.¹
Sayfa 377 - İletişim Yayınları, 10. Baskı
“ Gazete okumak denilen iğrenç, tensel edim sayesinde son 24 saat içinde dünyamızda gerçekleşen felaketler, talihsizlikler, savaşlar, cinayetler, grevler, iflaslar, yangınlar, zehirlenmeler, intiharlar, boşanmalar ve bir de devlet adamlarının ve oyuncularının abartılı duyguları, hiçbir şeyi umursamayan bizler için, bir sabah keyfine dönüşüyor; ve biz bütün bunları, belki biraz abartılı bir heyecanla, tavsiye üzerine sabahları içtiğimiz birkaç yudum sütlü kahveyle birlikte hazmediyoruz.” ( Marcel Proust) Doğal olarak, kahveden bir yudum daha almayı düşünürken, iç içe geçmiş, belki birazdan buruşturulup çöpe atılacak sayfalardaki haberlere ilgi duyma konusundaki kararlılığımız dağılıverir. Buna şaşmamalı. Bir haber ne kadar sıkıştırılmışsa, o kadar emin oluruz ona ayrılan yerden daha fazlasını haketmediğinden. Bugün hiçbir şey olmadığını düşünmek, savaşta ölen ellibin insanı unutmak, iç çekip gazete elimizden atmak, klinik alışkanlıkların verdiği sıkıntıdan kaynaklanan hafif bir melenkoli dalgasının bizi sarmasına izin vermek ne kadar kolay.
İrlanda'da eşit işe eşit ücret mücadelesini kuruşu kuruşuna kazandı kadınlar. İran'da özgürlük mücadelesi "Beyaz Çarşamba" devam ediyor, canları pahasına yeni kazanımlar elde ediyor kadınlar. Arjantin, Afganistan, Şili tıpkı bizim gibi; "Bir kişi bile eksilmeyeceğiz" diyen kadınlar kadın cinayetlerine karşı meydanları dolduruyor. Polonya'da İrlanda'da Arjantin'de kürtaj hakkımız için mücadele, bazen kazanıyor, bazen yeniliyor. Ama yenildiğimizde de "iyi yeniliyoruz." "Sel durulmuyor, kadınlar durmuyor" diyen grevler yayılıyor. Suudi kadınların onca yoksunluk altında cezaları göze alarak o arabaları sürmesi, daha rahat rejimlerde yaşayan kadınları daha çok mücadeleye zorluyor. Dünyada halk düşmanlığını ve adeta kadın düşmanlığını bünyelerinde cisimleştiren erkek liderlere böyle yanıt veriyor kadınlar. Asya'dan Amerika'ya Uzakdoğu'dan Ortadoğu'ya tüm coğrafyalarda birbirlerini görüyor, birbirlerinden öğreniyor, güç alıyorlar. Biliyorlar: Anlatılan hepimizin hikâyesidir.
Sayfa 178Kitabı okudu
Reklam
Batı Alman ekonomisi görece iyi çalışma ilişkileri, nadiren görülen grevler ve esnek çalışma koşullarıyla tanımlanabilir.
Sayfa 244 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Türklerin Sivil Toplum Yarasının Sebepleri
1936 tarihli İş Kanunuyla grevler yasadışı ilan edildi. 1938’de yürürlüğe konulan bir yasayla basın ve dernek kurma özgürlükleri önemli ölçüde kısıtlandı. Böylece Kurtuluş Savaşı’nda kitlelerin harekete geçirilmesine yardımcı olan Türk Devrimi’nin halkçı yanı, savaşın kazanılmasının ardından silindi.
''Gazete okumak denilen tiksinç ve şehvetli edim sayesinde son yirmi dört saat içinde dünyamızda gerçekleşen felaketler, talihsizlikler, elli bin insanın yaşamına mal olan savaşlar, cinayetler, grevler, iflaslar, yangınlar, zehirlenmeler, intiharlar, boşanmalar ve bir de devlet adamlarının ve oyuncuların abartılı duyguları, hiçbir şeyi umursamayan bizler için, bir sabah keyfine dönüşüyor ve bütün bunları, belki biraz abartılı bir heyecanla, tavsiye üzerine sabahları içtiğimiz birkaç yudum sütlü kahveyle birlikte hazmediyoruz.'' Ayrım Pierre Bourdieu
584 syf.
5/10 puan verdi
·
30 günde okudu
"Buyrun dostlar buyrun, Halil İbrahim sofrasına" demek isterdim canlarım ama sadece cenaze namazına davet edebiliyorum sizleri. Vallahi öldü umutlarım, yıkıldı hayallerim. Ben de topladım hepsini, Grange'in tüyleri diken diken eden gerilim dolu kalemiyle birlikte gömüyorum! Mayıs 1968 Paris'ine gidiyoruz. Ortalık mahşer;
Kızıl Karma
Kızıl KarmaJean-Christophe Grangé · Doğan Kitap · 2024236 okunma
Reklam
250 syf.
·
Puan vermedi
Halil... Birgül... Aysel... Oğuz... Bir dönemin portresini çizmiş yazar. 1970'li yıllar... Yılların nasıl yorgun düştüğünü ve bu süreçte insanının da ister istemez nasıl yıprandığını anlatıyor. Hem de tüm duygularıyla. Herkesin özgür ve eşit olduğu bir dünya mümkün müydü ve belki daha da önemlisi bu uğurda ödenecek bedelleri taşıyacak omuzlara sahip miydi insan? Nelerden vazgeçmek zorunda kalınırdı kimbilir... Her dönemin davası başka oluyor. Taşlı, sopalı kavgalar, grevler, özgürlüğün sadece duvarlara yazılmış bir kelime olmaktan öteye geçemediği anlar... İnsan belki de bazen aslında hiç içinde olmadığı çemberin siyah çizgilerini çekmeye çalışıyor, gün gelip o halkanın içinde hapsolacağını bilmeden. Belki de o yuvarlağın zamanla boynuna dolanan kalın bir halat olup canını almaya çalışacağını anlamadan. İçindeki karakterlerin yaşamları çok etkiledi beni. Kimi dinlesek o haklı. Yazarın dediği gibi "Gerçekten ne çok duvar var. Ne çok aşılması gereken, insanı yoran, yaralayan, bazen de üstüne yıkılan duvar var. Ne çok." Ve her birimizin duvarı kendine yüksek, kalın ve sert. Hâlbuki ruhlarımız bir o kadar yaralı, ince ve hassas. Ufacık bir rüzgarın darmadağın edebileceği, karşıdan bakınca aşılmaz sanılan, sağlam ördüğümüz duvarlara inat... Bir o kadar da kırılgan...
Duvarlar
DuvarlarCaner Almaz · Everest Yayınları · 202411 okunma
Britanya'nın en önemli sömürgesi olan Hindistan'da, 1900'lerin ortasında, imparatorluk otoriteleri, böl ve yönet stratejisinin bir parçası olarak alt-kıtanın en büyük eyaleti Bengal'ı Müslüman ve Hindu bölgelerine ayırınca, ülke çapında bir direniş kampanyası gerçekleşti. Kampanya, 'Swadeshi' (kendi ülken) sloganı altında Britanya mallarına boykot, grevler, gösteriler ve Britanyalı subayların komutasındaki birliklerle çetin çatışmaları içeriyordu. Direniş hem İngilizce konuşan profesyonel orta sınıfları, Hindistan Ulusal Kongresi'ni, hem de Hinduluğun gerçek Hint geleneği olduğu gerekçesiyle Müslümanlara karşı yukarı kast Hindu husumetini cesaretlendiren ve 'terörist' yöntemleri destekleyen B. G. Tilak gibi insanları birleştiriyordu. Ancak Hindistan ayrıcalıklı sınıflarının geniş kesimleri hâlâ Britanya'ya bağlıydı. Dünya savaşı patlak verdiğinde hem Tilak hem de (Güney Afrika'dan 1915'te Hindistan'a dönen) Mahatma Gandhi, Britanya'nın savaş çabalarını desteklediler. Otoriteler Hindistan ordusunu iki milyona çıkaracak sayıda insanı askere aldılar ve çoğunu da Avrupa'daki katliama gönderdiler.
Sayfa 434Kitabı okudu
1980 yılı, Cumhuriyet tarihinin terör, anarşi hareketleri açısından en kanlı yılıdır. Bu yılın ilk dokuz ayının her günü, onlarca insanın ölüm haberini getirdi. Bu yılda grevler, lokavtlar, işten çıkarmalar, gazete kapatmalar, parti kapatmalar, kepenk kapatmalar, işgaller, sıkıyönetim kararları birbirini kovaladı.
Sayfa 272Kitabı okudu
Mor çizme giymiş bir kadın gördüğümde, gazetelerde çıkarma gemilerinden söz edildiğinde, toplu sözleşmeler ve grevler çoğaldığında köşe başındaki eski ev yıkılıp da yerine kondurulan betonarme yapının alt katı banka şubesi olduğunda, bildiğimiz polise artık toplum polisi ya da güvenlik kuvvetleri adı verildiğinde, ikinci katta oturan genç kadını bir gün kısacık ve kara, ertesi gün uzun ve sarı saçlarla gördüğümde ya evime ya da bir kitaplığa sığınmışımdır.
Sayfa 14
112 syf.
·
Puan vermedi
·
13 saatte okudu
Alman şair, tiyatro yazarı ve yönetmenidir. 20. yüzyıl Alman şiirinin ve tiyatrosunun en önemli isimleri arasında kabul edilir. Eserleri uluslararası alanda da saygı ile kabul görmüş ve ödüllendirilmiştir.
Bertolt Brecht
Bertolt Brecht
İki güzel güçlü dostluğun gecırdıpı zorluklara rağmen bozulmamış haliyle, yıllar sonra ayrı olan ıkı yabancı dostun hikâyesini okuduk. '
Bertolt Brecht
Bertolt Brecht
' in Kaleminden okuduk bu dostluğu "Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, Hitler Almanya'sından hemen önce grevler, gösteriler, yürüyüşler ve enflasyonla sarsılan bir dönemde, iki genç adamın, A. Bronnen ve B. Brecht'in, dostluklarını, tiyatroya başlangıç çabalarını ve aşklarını anlatmakta. Bu ilginç ilişkide Brecht, Bronnen'i dostu, yandaşı, iş arkadaşı olarak görür;
Brecht'li Günler
Brecht'li Günler
Bronnen ise Brecht'e hayrandır; ona "bağımlı"dır, taparca sevdiği bu adama hizmet ve yardım etmek için çırpınır. Bronnen, 1920'li yıllarda Almanya'da ortaya çıkmaya başlayan "Nasyonal Sosyalist" akıma giderek bağlanır. Bu görüş farklılığı, arkadaşlıklarının sarsılmasına neden olur. 1920'lerin magazin basınına geçen bu yarım kalmış, "değişik" arkadaşlığın öyküsü, Brecht'in gençlik günlerine küçük bir pencere açıyor. Arka Kapaqın bilgisiyle
Brecht'li Günler
Brecht'li Günler
Yolumuz gercek dostluklara olsun, gönlümüzü, elimizi güzel dostlarımız tutsun
Brecht'li Günler
Brecht'li GünlerArnolt Bronnen · Mitos Yayınları · 03 okunma
809 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.