Okudukça çığlık atmak istedim. Ama çığlıklarım içimdeydi. Sessizdi ve benden başka kimse duymadı. İşte kitabı elimden bıraktığım an tam olarak böyle hissediyordum. Hislerimi yazıya dökmem epey günümü aldı.
Delirerek ölenlere..
Kitabın ilk sayfası bu cümlelerle karşılıyor bizi. Mine Söğüt bu satırlarla kitaba başlamadan uyarıda bulunmuş aslında. Okuyucuyu hazırlamış bir nevi. Oysaki kitabı alırken sadece ismine odaklanmıştım. Evet beni anlatıyor, okumalıyım demiştim :) fakat okudukça aslında zalim dünyayla baş edemeyen, zorbalıklarla ve acıyla yoğurulan hayatları gördüm. Kadınsan bu ülkede yaşamak, delirmeden yaşamak çok zor.
Kitapta 21 öykü bulunuyor. Öykülerde tahmin edeceğiniz üzere farklı hayatlar yaşamış kadın karakterler bulunuyor. Aralara öykülerin karanlık taraflarını bize çok iyi yansıtan resimler var. Ben en çok bu resimleri beğendim. Derinlerde bir yerde tarifsiz bir yaraya dokundu sanki. Baktıkça içine çekiyorlar insanı. Aslında rahatsız ettiler beni. Her baktığımda anlamsız acı veriyorlardı. Evet, sonradan anladım. Resimler bu topraklarda yaşayan kadınların çektikleri acıları tüm çıplaklığıyla vuruyordu yüzüme.
Kasvetli, soğuk, iç burkan... ve de gerçek, dönüp arkanızı gidemeyeceğiniz kadar gerçek.
Mine Söğüt'ün okuduğum ve instagram sayfamda paylaştığım ilk kitabı oldu. Bir anda okuyup bitirilmemeli. Şahsen hikayeler ağır geldi bana. Hemen sindirmekte zorlandım. O yüzden anlayarak, hissederek zor olacak ama yaşayarak okumak gerektiğini düşünüyorum.