Bir kız çocuğunun büyümesi ne zaman biter acaba? İlk ádet gördüğünde mi, 18 yaşını doldurunca mı, evlenince mi, saçına ilk ak düşünce mi?
Bence hiç biri değil. Bir kız çocuğu büyümez, kaç yaşına gelirse gelsin asla büyümüş gibi hissetmez kendini.
Son nefesini içi arzularla, heyecanlarla dolu bir kız olarak verir.
Ama değişim yaşar. Hayat o kızı sürekli değiştirir ve bu değişimlerin hiç şaşmayan bir aktörü vardır: Bir erkek.
Hayatımda mutlu günlerim olmuştu elbette, ama mesele sadece mutluluk değildi. Önemli olan yaşadığını, hayatın bir anlamı, bir değeri olduğunu hissetmekti.
Her bir insanın hikâyesi, bizi kendi başımızdan geçen olaylar kadar ilgilendirirdi. Yeter ki kendi gerçekliği içinde kavransın. Her hikâye, sonuçta insan varoluşunun bir hikâyesi değil miydi? Ve akıp giden hayatın?
“Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!”
“Peki, sen ne görüyorsun bakalım?”
“İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.”
“Mühtedi ne demek?”
“Din değiştirmiş demek.”
“Gerçekten değiştirdin mi dinini?”
“Kimse bana böyle bir şey sormadı. Hıristiyan olarak doğmuşum, ama Müslüman olarak yaşayıp gittim.”
Ama sen namaz kılıyorsun, Ramazan’da oruç tutuyorsun?”
“Herkes aynı Allah’a dua etmiyor mu kızım, ha kilisede ha camide. Ne fark eder?”
“Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru!
Bütün erkekler böyleydi. Bir kadın evlenip boşanmışsa mutlaka “erkek” arıyordur, mutlaka “erkek” ihtiyacı içindedir! Kim bilir neler keçiyordu hayallerinden.