Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
6.cilt
Daha sonra Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:   - "Sana bütün işlerin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi?"  Ben: - Evet, bildiriniz Ya Resûlallah! dedim. - "İşin başı İslâm, direği namaz, doruğu cihaddır" buyurdu.Sonra: - "Sana bütün bunların kıvamının kendisine bağlı olduğu şeyi (can damarını)  bildireyim mi?" dedi.  Ben: - Evet, bildir Ya Resûlallah! dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber dilini tuttu ve: - "Şunu koru! buyurdu. Ben: - Ya Resûlallah! Biz konuştuklarımızdan da sorgulanacak mıyız? dedim. - "Annen yokluğuna yansın ey Muaz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir!" buyurdu. Tirmizî, Îmân 8. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 12.
6.cilt
1520. Süfyân İbni Abdullah radıyallâhu anh şöyle dedi: - Ey Allah'ın Resûlü! Bana kesinlikle yapmam gereken bir iş söyle dedim. Efendimiz: - "Rabbim Allah'tır de, sonra dosdoğru ol!" buyurdu. Ben: - Ey Allah'ın Resûlü! Hakkımda (zararını göreceğimden) en çok endişe ettiğin şey nedir? dedim. Efendimiz, o güzel dilini eliyle tuttu ve: - "İşte budur!" buyurdu. Tirmizî, Zühd  61;  Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 12.
Reklam
6.cilt
1519. Ebû Abdurrahman Bilâl İbni'l-Hâris el-Müzenî radıyallâhu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kul, Allah'ın hoşnut olduğu bir sözü söyler, fakat onunla Allah'ın rızâsını kazanacağı hiç aklına gelmez. Halbuki Allah, o  söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden hoşnut olur. Yine bir kul da Allah'ın gazabını gerektiren bir söz söyler fakat o sözün kendisini Allah'ın gazabına çarptıracağını düşünmez. Oysa Allah, o kimseye o kötü söz sebebiyle kendisine kavuşacağı kıyamet gününe kadar gazap eder." Muvatta, Kelâm 5; Tirmizî, Zühd 12. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 12. ... "Hakkı bir zâlime ihtar, o ne şahane cihâd! "En büyüktür" dedi Peygamber-i pâkîze-nihâd!”
6.cilt
1491. Ebü’l-Fazl Abbâs İbni Abdülmuttalib radıyallâhu anh şöyle dedi: - Yâ Resûlallah! Bana Allah Teâlâ’dan isteyeceğim bir şey öğret, dedim. - “Allah’dan âfiyet dileyin!” buyurdu. Aradan birkaç gün geçtikten sonra tekrar yanına geldim ve: - Yâ Resûlallah! Bana Allah Teâlâ’dan isteyeceğim bir şey öğret, dedim. - “Ey Abbâs! Ey Resûlullah’ın amcası! Allah’tan dünya ve âhirette âfiyet dileyin!” buyurdu. Tirmizî, Daavât 85.Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 209. ... Halbuki Hz. Ebû Bekir’in haber verdiğine göre bir gün Resûl-i Ekrem minbere çıkmış, sonra ağlamaya başlamış ve ashâbına, “Allah’tan af ve âfiyet dileyiniz; zira bir kimseye imandan sonra âfiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir” (Tirmizî, Daavât 106; İbni Mâce, Duâ 5) buyurmuştu.
6.cilt
1480.Âişe radıyallâhu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allâhumme innî eûzü bike min şerri mâ amiltü ve min şerri mâ lem a‘mel: Allahım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım işlerin şerrinden sana sığınırım.” Müslim, Zikir 65, 66.Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 32; Nesâî, Sehv 63, İstiâze 58, 59; İbni Mâce, Dua 3. ... Bundan sonra yapacağım işlerin şerrinden sözü daha kapsamlıdır. Bu sözün içine ilk bakışta, insanın o âna kadar yapmadığı, fakat ondan sonra yapabileceği günahlar girmektedir. İnsanın yapabileceği günahlar, yaptıklarından daha çok olabilir. Meselâ günahtan şiddetle sakınan bazı kimselerin bu davranışlarından dolayı gurura kapılıp kendilerini beğenmeleri başlı başına bir günahtır. Âyet-i kerîmede belirtildiği üzere, sadece zulmedenlere erişmekle kalmayan, diğer insanları da perişan edecek olan fitneler vardır [Enfâl sûresi(8), 25] İnsan bu geniş kapsamlı duayı yapmakla, başına gelebilecek sıkıntılardan da Allah’a sığınmış olmaktadır.
6.cilt
1478. Ebû Bekir es-Sıddîk radıyallâhu anh Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e: - Bana bir dua öğret de namazımda okuyayım, dedi. O da şöyle buyurdu: - “Allâhumme innî zalemtü nefsî zulmen kesîran ve lâ yağfirü’z-zünûbe illâ ente, fağfir-lî mağfireten min indik, ve’rhamnî inneke ente’l-gafûru’r-rahîm: Allahım! Ben kendime çok zulmettim.
Reklam
6.cilt
1473. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallâhu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle dua etti: “Allâhümme musarrife’l-kulûb! Sarrif kulûbenâ alâ tâatik: Ey kalpleri yönlendiren Allahım! Kalplerimizi sana itaate yönelt!” Müslim, Kader 17. Ayrıca bk.Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 168. Açıklamalar Hadisimizin
6.cilt
1444. Ebü’d-Derdâ radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ashâbına: - “Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı,  düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi? diye sordu. Onlar da: - Evet, söyle dediler. Resûl-i Ekrem de: - “Allah Teâlâ’yı zikretmektir” buyurdu. Tirmizî, Daavât 6.Ayrıca bk.İbni Mâce, Edeb 53. ... Şüphesiz böylesine değerli olan ve insana nice nâfile ibadetten daha fazla sevap kazandıran zikir, bütün organların sultanı kabul edilen kalbin iştirakiyle yapılan zikirdir. Uyanık bir kalp ve duyarlı bir gönülle yapılan zikir dünya ile alâkayı kesmek suretiyle mümkün olabilir. Bu ise son derece güçtür. Zikrullahı işte böylesine değerli kılan, Allah’ı âdetâ görürcesine ve O’nun huzurunda olduğunu hissedercesine bir şuur haliyle yapılmasıdır. Dil Allah’ı zikrederken kalbin de ona katılması insanı âdeta melekleştirir. Hatta onun meleklerden de üstün bir seviyeye çıkmasına imkân hazırlar. Zira böyle bir şuur haliyle Allah’ı zikreden kimse, devamlı surette Rabbiyle beraber olduğu için ne bir fenalık düşünebilir ne de elinden kötülük gelir.
6.cilt
1438. Ebû Hureyre radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer beni yalnız başına anarsa, ben de onu yalnız anarım. Şayet beni bir toplulukla beraber anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.” Buhârî, Tevhîd 15; Müslim, Zikir 2, 19, 50; Tevbe 1.Ayrıca bk.Tirmizî, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58. ...  “Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim” ifadesiyle âlemlerin Rabbi, kulunun kendisi hakkındaki inancına ve kanaatine büyük önem verdiğini söylüyor. Hadîs-i şerîfteki “zan” sözü, kesin bilgi anlamındadır. Buna göre hadisin mânası, eğer kulum kendisine iyi davranacağıma, onu rahmetimle kuşatacağıma, vadettiğim lutufları kendisine ihsan edeceğime gönülden inanıyorsa ve bu konuda hiçbir şüphesi yoksa, o beklediklerini aynen görecektir. Benden bir şey isterse kendisine mutlaka vereceğim; dua ederse duasını kabul edeceğim, demektir. Buna hüsnüzan denmektedir. Resûlullah Efendimiz “Her biriniz (başka şekilde değil) ancak Allah’a hüsnüzan ederek ölsün” buyurmaktadır.
6.cilt
1395.Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallâhu anhümâ şöyle dedi: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Allah Teâlâ ilmi insanların hâfızalarından silip unutturmak suretiyle değil, fakat âlimleri öldürüp ortadan kaldırmak suretiyle alır. Neticede ortada hiçbir âlim bırakmaz. İnsanlar bir kısım cahilleri kendilerine
Reklam
6.cilt
1394. Ebû Hureyre radıyallâhu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim kendisinde Allah'ın rızâsı aranan bir ilmi sadece dünyalığa sahip olmak için öğrenirse, o kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz." Ebû Dâvûd, İlim 12. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 23. ... Dikkat edilmesi gereken en önemli husus, dini, dünyanın ve dünyalık elde etmenin vasıtası kılmamaktır. Hasan el-Basrî, ip üzerinde oynayan bir cambazı gördüğünde: "Bu şahsın yaptığı iş bizim ilim erbabı arkadaşlarımızın bir kısmının yaptığından daha iyidir; çünkü o dünyalıkla dünyalık kazanıp yiyor; bizimkiler din ile dünyalık kazanıp yiyorlar" demiştir.
6.cilt
1393. Ebû Hureyre radıyallâhu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kimseye bildiği bir konu sorulduğunda cevap vermezse, kıyamet gününde ağzına ateşten bir gem vurulur." Tirmizî, ilim 3. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İlim 9; İbni Mâce, Mukaddime 24. Açıklamalar İlim bölümünün
6.cilt
1392.İbni Mes'ûd radıyallâhu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bizden bir şey işitip, onu aynen işittiği gibi başkalarına ulaştıran kimsenin Allah yüzünü ağartsın. Kendisine bilgi ulaştırılan nice insan vardır ki, o bilgiyi, bizzat işiten kimseden daha iyi anlar ve korur." Tirmizî, İlim 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İlim 10; İbni Mâce, Mukaddime 18; Menâsik 76. ... Hadisimizde ortaya konulan bir başka gerçek, ilmi öğrenen ve hıfzeden kimsenin onu sadece kendisine saklamasının câiz olmadığı, tam aksine başkalarına tebliğ edip ulaştırma göreviyle de sorumlu olduğudur. Başlangıçtan beri açıkladığımız gibi tebliğ edenin görevi bilgiyi işittiği ve öğrendiği şekilde aynen başka insanlara ulaştırmaktır.Kendisine ilim ve bilgi ulaşan kimsenin daha iyi koruyan, daha iyi anlayan ve o bilgilerden daha iyi hüküm çıkaran biri olması mümkündür. Onun için bundan sonra gelecek olan hadiste görüleceği gibi ilmi gizlemek değil, yaymak esastır. İlmi yukarıda açıklanan yollarla hıfzedip korumak, başkalarına ulaştırıp tebliğ etmek faziletli bir iş olduğu gibi, onu anlamaya ve kavramaya çalışmak, hükümler çıkarmak ve hayata uygulamak da üstün bir niteliktir. Bu sebeple ilme hizmetin her çeşidi bir fazilettir.
6.cilt
1391. Ebü'd-Derdâ radıyallâhu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittim: "Bir kimse, ilim elde etmek arzusuyla bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır. Muhakkak melekler yaptığından hoşnut oldukları için ilim öğrenmek isteyen kimsenin üzerine kanatlarını gererler. Göklerde ve yerde bulunanlar, hatta suyun içindeki balıklar bile âlim kişiye Allah'tan mağfiret dilerler. Âlimin âbide karşı üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler altın ve gümüşü miras bırakmazlar; sadece ilmi miras bırakırlar. O mirası alan kimse, bol nasip ve kısmet almış olur." Ebû Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, İlim 19. Ayrıca bk. Buhârî, İlim 10; İbni Mâce, Mukaddime 17.
6.cilt
1387. Yine Ebû Hureyre radıyallâhu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah'ı zikretmek ve O'na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır." Tirmizî, Zühd 14. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 3. ... Allah'ı zikir, yani daima O'nu anmak, kalbinde ve gönlünde bulundurmak, O'nun murakabesi altında olduğunu bilmek, kişiyi Cenâb-ı Hakk'a yaklaştıracak ibadet ve tâatleri yapmak  iyi bir kul olmanın gereğidir. Bu niteliklere sahip bir mü'min aynı zamanda zâhid yani dünyaya ve dünyalığa esir olmamış iyi bir insandır. İşte bu özellikler değerli ve kıymetlidir. Değerli ve kıymetli bir başka nitelik de ilim ve bilgi sahibi bir öğretici veya ilim öğrenmeye arzulu ve istekli bir öğrenici olmaktır. İlmin ve bilginin üstünlüğü tartışılamaz. Dolayısıyla âlimler üstün vasıflı insanlardır. Çünkü onlar Allah'ı en iyi bilen, O'na gereken saygıyı gösteren, bilmeyenleri öğreten ve eğiten seçkin insanlardır. Bu özellikler en büyük hayır ve en üstün fazilettir. İlim yolundaki öğrenciler de aynı durumdadır; onlar da ileride âlim olacak ve insanlara fayda sağlayacak, İslâm'ın öğretim ve eğitimini devam ettirecek kimselerdir.
386 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.