Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Büyükada, Türk, Musevi, Rum ve Ermeni tacirlerinin ve harp zenginlerinin sayfiyesi olmuştu. Burada tacir nazırlar, muhtekir def t erdarlar, vagon ta'bi­ yesinde mahir, askeri demiryollara mensup erkan-ı harpler, Hasan Paşa'nın hafiyeleri, harp zenginleri, Ermeni parçalayan katiller, hep bir grup teşkil et­ mişlerdi. İşret, sefahat, kumar, ahenk birbirini velyediyordu. Ada vapuru he­men her hafta koltuklarında udlar, tanburlar, kemençeler, kerizci alaylarını taşımakla meşguldü. En ziyade piyano sadasına alışkın olan Adanın münev­ ver seması harbin son senelerinde zurna sesleriyle de inlemeye başlamıştı. Semai kahvesinden yetişen harp zenginleri yüzlerce liralar vererek köşkler tutmuşlar, halkın cebinden aldıkları paralarla eğleniyorlar, sabahlara kadar zevk ve sef a ediyorlardı. Denizabdal mahallesinde, ayaklarında takunya, komşu komşu dolaşan hanımlar, şimdi muhteşem arabaların atlarını kulla­ nıyorlar, bazen atları zaptedemeyerek fe ryat ve fi gan içinde Nizam Cadde­ si'nin kalabalığına rezil oluyorlardı. Ada başka bir şekle, başka bir renge bü­rünmüştü. İsplandit Palas önünde püskülü yanında, siyah fesli bıçkınların rakı içtikleri görülüyordu.
Sayfa 25 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Atsız Türkiye Yayınevi'nde: Nihal Atsız 1947-1949 yıllarında Türkiye Yayınevi'nde uzman olarak çalışmıştır. İşi tarihî yayınlara nezaret etmektir (Hacaloğlu 2013: 34). Yayınevi'nin sahibi Tahsin Demiray Kadıköy Sultanisinden beri Atsız'ın arkadaşıdır ve Bozkurtların Ölümü romanını da o yayımlamıştır. Atsız'ın Türkiye
Reklam
Hasan Paşa, bir rütbe için insanın insanı sattığı o zamanda: "Vazifemden başka bir şey yapmadım ki," diyor. Vezirlik rütbesi bol keseden dağıtılıp ayağa düşürülmemeliydi Tiryaki Hasan Paşa'ya göre, böyle düşünen insan sayısı bol olsaydı!
Halbuki şartları zorlayıp gelmeliydi Paşa, verdiği cevap ihanet olarak değerlendi. Tiryaki Hasan Paşa, çok müşkül durumda kalınca her şeyi göze alarak askerin moralini bozmamaya çalışacak. Yardımın yolda olduğunu yaydı asker arasına ve çeşitli hilelerle düşmanı da buna inandırdı
...Babası, Süveyş'teki Malatya ganbotunun süvarisi olduğu için ailece oraya giderler. Hüseyin Nihal kısa bir süre bu şehirdeki Fransız Mektebine devam eder. Trablusgarp Savaşı sürerken Hüseyin Nihâl'in babası Mehmed Nail Bey bir İtalyan'la kavga eder. Bunun üzerine İstanbul'a dönme emri alır. Aile İstanbul'a dönünce Hüseyin Nihâl, Kasımpaşa'daki Cezayirli Gazi Hasan Paşa Mektebi'ne gider. "Bir yıl kadar burada okuduktan sonra ailesinin Kadıköyü'ne taşınması üzerine oradaki Osmanlı İttihad Mektebi'ne" geçer (Ergun 1936: 562). Fransız ve Alman mekteplerinde Latin harfleriyle öğrenime başlayan Hüseyin Nihâl, Gazi Hasan Paşa Mektebi'nden itibaren öğrenimine Arap harfleriyle devam eder.
"Bay Strike. Şu an itibariyle çatışma sona ermiş görünüyor. Size söylemem gereken pek çok şey var. Bana söylediğiniz sorunu bir an önce ortadan kaldırın, yoksa ben oraya geleceğim." Hasan Paşa güldü, Binbaşı Hakan'a baktı. Bir an önce şehitleri gömmeli ve yaralılara bakım yapmalıydılar. Hem yardıma ihtiyacı olan pek çok Amerikalı asker de vardı.
Sayfa 205Kitabı okudu
Reklam
Bu sırada bir vınlama duyuldu. Hakan başını son anda kurtarmıştı. Amerikalı genç bir asker, çok yakınlarında belirmiş ve heyecanla elindeki tüfeği mızrak gibi Hakan'ın kafasına doğru fırlatmıştı. Şimdi silahsız ve gözleri korkuyla açılmış bir halde Türk askerlerinin arasında kalmıştı. Binbaşı Hakan, koşarak Amerikalı gencin yanına geldi ve göğsüne bir tekme vurarak sırt üstü yere yıktı. Boğazına bastı ayağını ve süngü takılı tüfeğini kaldırdı. "Dur!" diye bağırdı Hasan Paşa. "Ama komutanım, esir alacak durumda değiliz. Onu bırakamam, gidip bir askerimi öldürebilir." "Yarala yeter."
Sayfa 203Kitabı okudu
Aslan değil, Kartal gibi pençeliyorlar;)
Binbaşı Hakan ve Hasan Paşa, yanlarında Halid'le beraber iyi bir üçlü oluşturmuştu. Etraflarından Türk askeri eksik olmuyordu, ama onlar da en az etraflarındaki askerler kadar savaşıyorlardı. Koruma ordusuna güvenme konforu yoktu artık. Her an her yerden birileri gelebilirdi. "Hakan, nasıl gidiyor, hâlâ askerlerimiz var etrafta. Sanırım bizimkileri yenemiyorlar." "Komutanım baksanıza şu aslanlara, biri üç kişi ile uğraşıyor."
Sayfa 202Kitabı okudu
Binbaşı Hakan, Hasan Paşa'nın yanından ayrılmıyordu ve savaş sonuna kadar da ayrılmayacaktı. Suudi Halid de ilk anlarından beri Binbaşı Hakan'a rehberlik etmişti. Halid'in yüzünde de ilk andan beri görülmemiş bir ifade vardı. Hakan Halid'e, dikkatli ol, der gibi bir baktı. Halid, bundan hiç etkilenmiş gibi durmuyordu. Hiç de dikkatli olmaya çalışacakmış izlenimi vermiyordu doğrusu.
Sayfa 199Kitabı okudu
Binbaşı Hakan da askerlerine süngü tak emri verdi. Karanlık çökmeye başlamıştı, iki taraf da sanki bir mezarın içine kapanmış gibi hissediyordu kendisini. Nefes bile almak imkânsız gibiydi. Askerlerden birisi, Binbaşı Hakan'ın yanına geldi. "Komutanım, Hasan Paşa geliyor askerleriyle." Binbaşı Hakan'ın gözleri doldu birden. Koşarak geri hatta geçti. Görüş çok zordu ama binlerce gururlu gölgenin karanlıklar içerisinde hareket ettiğini görebiliyordu. Sanki zamanın başka bir boyutuna geçer gibi, ucu görünmeyen bir tünele giriyorlardı.
Sayfa 196Kitabı okudu
Reklam
ATATÜRK’E DÜŞMANLIKLARININ NEDENİ!.. Gazi 2 Nisan 1922 tarihinde yanında Sovyet Elçisi Aralov ile birlikte Konya’dadır: "O gece iki medreseyi ziyaret ettik. Kanlı, canlı hemen hepsi de gencecik mollalar medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların yanında, geniş cüppeli, beyaz sarıklı hocalar da yer almıştı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek
Senin güzel gözlerini görecek bu satır benden bin misli ziyade bahtiyardır. Hasan Enver Paşa
" Ne olmuş Hasaniko'm? Ne olmuş?" dedi. Anlattı Hasan da. " Kemal Paşa Yunanları geri püskürtmüş. İzmir'e kadar kovalamış, oradan denize dökmüş hepsini. Kıyı kıyı bütün Anadolu'yu da Yunan'dan temizlemiş. Bir daha savaş olmasın diye anlaşmalar yapmaktaymış."
Sayfa 132 - Kırmızı Kedi Yayınevi
Yani Türkiye son derece deneyimli diplomatlara sahipti Ama onların çoğu İstanbul hükümetine bağlıydı. Bu durumda Ankara kimleri gönderecekti? Mevcut Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) Yusuf Kemal (Tengirşek) bu görüşmelere başkanlık edecek vasıfta bir diplomat olarak görülmüyordu. TBMM Başkanı Mustafa Kemal, arkadaşı İsmet Paşa'yı önerdi... Fakat İsmet Paşa bakan değildi. Mustafa Kemal bu işin de kolayını buldu. Yusuf Kemal'i istifa ettirip yerine İsmet Paşa'yı getirdi. Böylece asker İsmet Paşa önce "bakan", ardından da "diplomat" oluverdi (Bu formül 12 Mart 1971 darbesinden sonra Orgeneral Faruk Gürler'i cumhurbaşkanı yapmak isteyen darbeciler tarafından da aynen uygulanacak ama bu kez siyasi partilerin dik durmaları sebebiyle yürümeyecekti). İsmet Paşa böylece 26 Ekim 1922'de de Dışişleri Bakanı olarak Bakanlar Kurulu'na girdi. Trabzon Milletvekili Hasan Bey (Saka) ve Sinop Milletvekili Dr. Rıza Nur başta olmak üzere, kendisine yardımcı olmak üzere 25 kişilik bir heyet oluşturuldu (Temsilciler Kurulu). Artık Lozan'a gidecek "Türk Murahhas Heyeti" hazırdı.
Sabuni Camii arsası, Balaban Paşa Camii arsası, Zen-i Finiz (Zenfuruzi yazılı), Kunduk Osman Camii arsası, Hoca Bali Camii arsası, Hacı Mercimek Camii arsası, Hacı İslam Camii arsası, Cedid Kasım Paşa Camii arsası, Şihabeddin Paşa Camii arsası, Çavuş Bey Camii arsası, Hacı Hasan Camii arsası, Sabuni Rüstem Paşa Camii arsası, Külahçı Camii arsası, Gülbahar Camii arsası... Ve daha pek çok cami, mescit, imaret, medrese... Biliyorsunuz bütün bunlar laiklik uğruna yapıldı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.