Birinci makalenin hakikati, Hristiyanlığın psikolojisidir: hıncın ruhundan Hristiyanlığın doğuşu, hep sanıldığı gibi "tin"den değil, -özü gereği bir karşı hareket, seçkin değerlerin egemenliğine karşı büyük ayaklanma. İkinci makale vicdanın psikolojisini verir: bu da sanıldığı gibi "tanrının insandaki sesi" değildir - daha fazla dışarıya doğru boşalamadığında geriye yönelen bir gaddarlık içgüdüsüdür. Kültürün en eski ve en olmazsa-olmaz temellerinden biri olarak gaddarlık, burada ilk kez gün ışığına çıkarılmıştır. Üçüncü makale çileci idealin, rahip-idealinin tam bir zararlı ideal, bir yok olma istenci, bir dekadans ideali olduğu halde sahip olduğu muazzam gücünün nereden geldiği sorusuna yanıt verir. Yanıt: sanıldığı gibi, rahibin arkasında tanrının faal oluşundan değil, aksine faute de mieux, - şimdiye kadar biricik ideal olduğu için, rakipleri bulunmadığı için. "Çünkü insan hiçbir şey istememektense, hiçi istemeyi tercih eder"... Her şeyden önce bir karşı-ideal yoktu -Zerdüşt'e kadar.- Anlaşıldım. Bir psikoloğun, tüm değerlerin yeniden değerlendirilişi için üç belirleyici ön çalışması. Bu kitap ilk rahip psikolojisini içerir.
Belki kıskanıyorum Stendhal'i? Tam da benim yapabileceğim en iyi ateist esprisini aldı elimden: "Tanrı'nın biricik özrü, var olmayışıdır"... Ben de bir yerlerde şöyle demiştim: neydi şimdiye kadar varoluşa karşı en büyük itiraz? Tanrı...