Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Rüyaydı" ifadesinin dehşet verici yanı, gerçekliğin bir parçasını gösterdiği zamandır. Gerçekliğin bir kırılmasını.
Bir günah (bir hatıra) akla gelince kesinkes gömmek gerek onu. Uzak bir geçmişten gelen bir günahın hatırasını nasıl gömmeli?
Reklam
... J. D.’nin gizli mezarının parçasını cebime soktum. Bana verilmeyeni ben almıştım.
... yaşanmamış hayata ağladım, bir de öğlenle saat iki arası ara vermeyi beceremeyen babama. Şimdi gelecek misin? Şimdi ölü olduğuna göre, bütün gün röntgen çekmeye devam edecek misin, sanki ölmeden önce işi bitirememekten korkuyormuşsun gibi?
... uyku da bir çare değil artık çünkü aynı mekânda, aynı zamanda uyanılıyor, birkaç saatliğine kesilmiş oluyor ıstırap çekmek ve duraklayan bir zamanın içinde olmanın ıstırabı derhal başlıyor yeniden.
... bana tutkunun şarabını içirdiğinde, bir türlü öldürmeyen şu baldıranın nesi haz verici? Tamı tamına şurası: şarabın çıplak keskin tadı. Hayır, sevincin olmadığı “haz, korkunç ve kederli haz, ıstırap çekmenin ayrıntısında yatıyor, ıstırap çekmenin ta kendisi hattâ, ıstırabın sınırsızca ve yasaksızca tadılan tadı, üstelik böylesine tadılan her zalim yemek, hissedebilmenin yakıcı hazzını barındırıyor.
Reklam
Bir zamanlar geceden suçluluk duyardım. Hep iki ülkede yaşarım öteden beri, gündüz ülkesi ve kesintisiz kesintili çok fırtınalı gece ülkesi. Ama söylemezdim bunu. Birinde kaçak olduğuma inanıyordum, öbüründe de başka türlü kaçak, çünkü iki ülke için de sadece tek bir vizem vardı.
Helene Cixous bir yerde "Başkaldırı erkeklerde görülmeyecek bir şekilde kadınlarda vardır" diyor. Ancak ataerkil çağın acımasız egemenliği, kadının başkaldırışını, darbeler altında tutup onu sindirip saklamıştır. Biz kadının başkaldırışı yerine onun günahını görüyoruz. Ve kadın kendisi bile kendi başkaldırışından vicdan azabı duyuyor. Günah hissi, kadının başkaldırışından unutuluşundan doğmaktadır. Eril egemenlik, bu unutkanlığı insanlığa dayatmıştır. Tarihsel, toplumsal ve sanatsal ataerkil sistemler bu unutuşun temel ve özünü oluşturur. Baskaldırışın unutuluşu ve günahın onun yerine oturuşu...
Helene Cixous,Tevrat'tan iki öykü aktarıyor.Birinci öykü,Tevrat'ın hemen hemen ilk sayfalarında yer almakta.Adem ve Havva'ya cennetteki o yasak meyve dışında,tüm nimetlerden yemeleri emredildiğinde, başkaldıran ve yasak meyveden yiyen kadındır.Lezzetin yolu o yasak meyvenin yenmesiyle başlıyor.Bu öykü,yeryüzüne lezzet kapısını açanın kadın olduğunu göstermekte.Başkaldırı ve lezzet ve peşinden ilkel günah.Esasında ataerkil çağ Tevrat ile başlamaktadır.Gerçi lezzetin duyumsanması insan yaşamının benliğini göstermektedir ve kadın onun odak noktasında yer almakta,ancak tarihsel devinim ve düşünme ve düşlemede ikiciliğin başlaması,kadını sahnenin gerilerine itiyor ve onu erkeğin uydusu ve sol kaburgasının parçası yapıyor.
Sayfa 35 - Totem YayıncılıkKitabı okudu
Helene Cixous bir yerde "Başkaldırı erkeklerde görülmeyecek bir şekilde kadın benliğinde vardır," diyor.Ancak ataerkil çağın acımasız egemenliği,kadının başkaldırışını,darbeler altında tutup onu sindirip saklamıştır.Biz kadının başkaldırışı yerine onun işlediği günahı görüyoruz.Ve kadın kendisi bile,kendi başkaldırışından vicdan azabı duyuyor.
Sayfa 34 - Totem YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Yazmak Neyse Okumak da Odur Helene Cixous’ya göre kadın yazar olmak bir çığlığın içerisinde kaybolmak demek. Kadın dilinin bir çığlık, bir mırıltı, bilinçaltı bir ses olduğunu savunurken kadının elindeki kalemin mürekkebinin beyaz olduğunu söylüyor Cixous. Beyaz kâğıda beyaz mürekkeple yazmak. Bunun karşılığı görünmezliktir, bunu karşılığı
43 öğeden 31 ile 43 arasındakiler gösteriliyor.