Kuzey'den ne haberler var, Rohan Süvarileri?
"Bir söz söylenmeden, bir komut haykırılmadan, aniden durdu Süvariler. Mızrakları bir orman gibi yabancılara çevrilmişti; atlıların bazılarının elinde yayları vardı ve oklarını kirişe geçirmişlerdi bile. Sonra içlerinden biri ileri doğru sürdü atını. Uzun boylu, diğerlerinden daha uzun boylu bir adamdı; miğferinde at kılından beyaz bir sorguç
MUHAMMED FAZIL PAŞANIN BAĞDAD'DAKİ HAYATI VE HAYVANLARA MERAKI Babam, pek az zamanda bir çok dostlar edinmiş, tevazu, güzel ahlaki, cömertliği ve mertliği ile kendini herkese, her millete sevdirmişti. Hele zeki Araplar onun ne cevher olduğunu çabuk anlamışlardı. Meraklı olduğu bir çok hayvanları toplamış, at ve kısraktan başlayarak bir
Reklam
Yaşadığımız her ânın hafızamızda o ilk saniyelerdeki gibi canlı kaldığını düşünsenize. Ne fena, unutmak ne büyük nimet! Samet Doğan'ın aynı kitabında geçer: "Böyle zamanlarda her şeyi unutup gülmeye başlamak tuhaf, fakat olması gereken bu: Çiçek solar, güneş batar, yağmur ıslatır, süt ekşir, insan unutur." Unutalım sevgili okur.
Bir mektubum olsaydı okusaydım :(
O ünlü insanların sevgililerine yazdığı onca mektubu bayıla bayıla okurken bizim bu işe hiç kalkışmamış olmamız tuhaf. Mektubu hem çok romantik, çok soylu, hem de işte bu özellikleri nedeniyle bizim dünyamıza ait olmayan bir incelik gibi görmüş olmalıyız. Kafka ya da Nazım; Milena ya da Piraye olmalıydık. Yoksa ne anlamı var?
Sayfa 42 - Doğan Kitap 36. BaskıKitabı okuyor
Hem çok kalabalığız hem de çok yalnız. Öyle tuhaf bir zamandayız.
Hayatının dip noktasında olanların aydınlığa çıkması niyetiyle...
Hayat, benim için en hayırlı ve en mutlu olan hâle dönüşüyor. Bu yeni ve harika sürprizlerle dolu yıldız günlerim için teşekkür ederim. Ruhumdaki, zihnimdeki ve bedenimdeki her şey kalıcı bir şekilde pozitife dönüşüyor. Bunu sevgiyle kabul ediyorum. Uyandığım her günde, bir öncekinden daha mutlu ve daha enerjik oluyorum. İçimdeki iyilik ve
Reklam
Bilbo hem çok zengin hem de acayip biriydi; ayrıca tuhaf bir biçimde ortadan yokolup beklenmedik bir şekilde geri dönüşünden beri, yani altmış yıldır, Shire'ın merak konusuydu. Yolculuklarından alıp getirdiği servet yöresel bir efsane halini almıştı bile; yaşlılar ne derse desin hemen hemen herkes Çıkın Çıkmazı'ndaki Tepe'nin ağzına kadar define dolu tünellerle örülü olduğuna gerçekten inanıyordu. Ve bütün bunlar Bilbo'yu ünlü yapmaya yetmezmiş gibi, şayanı hayret bir özelliği daha vardı: Bitmek nedir bilmeyen dinçliği. Zaman, akıp gitse de Bay Baggins'e pek etki etmiyor gibiydi. Doksan yaşında, elli yaşındaki halinden pek farklı görünmüyordu. Doksan dokuz yaşında ona yaşım göstermiyor demeye başladılar; fakat yaşlanmıyor demek daha isabetli olurdu. Başlarım sallayıp böyle bir şeyin haddinden fazla iyi olduğunu söyleyenler de vardı; bir kişinin, hem (rivayete göre) bitmek tükenmek bilmeyen bir servete, hem de (görünüşte) ebedi bir gençliğe sahip olması haksızlıktı. "Bunun hesabını verecektir," diyorlardı. "Bu tabii bir şey değil, sonu selamet olmaz."
Her gelişinde mektuplarını getiren benimkileri sana ulaştıran bu canayakın arkadaşına minnettarım. Galiba en yakın arkadaşın bu. Senden çok iyi bahsetti, birçok komik ve sıradışı anılarınızı anlattı. Keyifli ama kısa bir sohbet oldu. Avrupa’ya hemen dönmesi gerekiyormuş. Kimseye kızgın değilim bayım. Hiç kimseden nefret etmiyorum, hiç kimseye öfke duymuyorum. Bu insanlara sevgim de yok. Hissizim kısaca. Bazı insanlar sevgiye ihanet eder, bazı insanlar iyi değildir, bazı insanlar kıskançtır. Bizim birçok samimi dostlarımız var. Herkesle iyi olamayız. Bu mümkün değil. Konuşulanları kafana takma! Sen başarılı bir adamsın. Cesursun, çalışkansın ve insansın. Bak, bir dostunla da bugün tanıştım. Günümde bu yüzden güzel geçti. Sana anlatmak istediklerim var. Gülsüm olayından sonra başka tuhaf olaylarda gelişmeye başladı. Mesela geçen büyük bir kavga çıktı. Seçim kavgası! İnsanlar bir oy yüzünden davalı oldular. Bu mahalleninde huzuru gitti. İnsanlar birbirlerini öldürücek gibi bakıyorlar.Beni de karşı taraf olduğum için büyük bir topluluk küs oldu bana. Ben de böyle olunca korktum.Hem kendim için hem de senin için duacıya gitmeye karar verdim. Ama duacı kapıyı açmadı. Kimseye görünmek istemiyormuş o sıralar. Sonra birgün öldüğü haberini aldım. Anlatmak istemiyorum bayım daha fazla .Yeter bu kadar!
Acılar sayesinde ıslah olduğumuz, daha iyi, daha bilge, daha dirayetli biri haline geldiğimiz doğru değil. İnsan soğuk, çok daha net ve kayıtsız oluyor. Kaderin ne demek olduğunu hayatta ilk kez gerçekten anladığımızda, neredeyse dinginleşiyoruz. Hem dingin hem de son derece tuhaf ve ürkütücü bir biçimde yalnız oluyoruz.
Ne zaman kendime hayatımın büründüğü tuhaf hali izah etmeye çalışsam, o ilk nedene geri döndüğümde kaçınılmaz olarak âşık olduğum ilk kızı düşünürüm. Her şey dönüp dolanıp o başarısız gönül macerasına dayanıyor gibi gelir bana. Tuhaf, mazoşist bir gönül macerasıydı; hem saçma hem de trajik. Onu iki-üç kez öpme zevkini belki tatmışımdır, bir tanrıçaya saklanacak türde öpücükler. Onunla belki iki kez yalnız kalmışımdır. Onu pencerede bir an için görmeyi umarak bir yıl boyunca her gece evininin önünden geçtiğimi hayal bile edemezdi elbette. Her gece yemekten sonra masadan kalkar, evine çıkan uzun yolu yürürdüm. Ben geçerken asla pencerede olmazdı, evinin önünde durup beklemeye de hiçbir zaman cesaret edemedim. Bir ileri bir geri evinin önünden yürürdüm. Bir ileri bir geri, ama saçının teli bile görünmezdi. Ona neden yazmadım? Neden telefon etmedim? Bir keresinde bütün cesaretimi toplayıp onu tiyatroya davet ettiğimi hatırlıyorum. Evine bir demet menekşeyle gittim, bir kadına ilk ve tek çiçek alışımdı ömrümde. Tiyatro salonundan çıkarken menekşeler demetten kayıp yere düştü ve ben şapşal gibi üstlerine bastım. Yalvardım ona çiçekleri yerde bırakması için, fakat toplamakta ısrar etti. Ne kadar sakar olduğumu düşünüyordum ve menekşeleri toplamak üzere yere eğilirken bana sunduğu gülümsemeyi ancak çok sonra hatırlayacaktım.
Sayfa 177Kitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.