Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Genel bir psikolojik yasa ortaya konulabilir: Kişinin güçsüzlük hissi ve özgün irade eksikliği ne kadar büyük olursa heveslerini ve keyfilik ısrarını tatmin etmesi için teslimiyet duygusu ya da takıntı haline gelmiş arzusu da o kadar güçlenir. Özetleyecek olursak: Keyfilik takıntısının başlıca kılıfı, anti-otoriterlik kavramıdır. Elbette otoriterliğe karşı mücadele etmek geçmişte olduğu gibi günümüzde de olumlu ve büyük bir öneme sahiptir. Fakat anti-otoriterlik kendini beğenmişliği, eğlence ve zevk yaşamına hiç bitmeyen çocuksu merakı rasyonelleştirme aracına dönüşebilir, nitekim dönüşmüştür de. Bu son durumda Herbest Marcuse'a göre cinselliğin temeli otoriterdir, çünkü pregenital özgürlüğü, yani anal sapmaları kısıtlar. Son olarak, otoriterlik korkusu bir tür deliliği, gerçeklikten kaçma isteğini mantığa bürümeye hizmet eder. Gerçeklik insana kendi yasasını, insanın yalnızca rüyalarda, trans hallerinde yahut delirerek kaçabildiği yasaları dayatır.
Herbest Marcuse
Bugün araçlar kitleleri uyutma görevini üstlenir. Gün boyu süren pembe diziler, her akşam izlenen reality programları ile televizyon böyle bir araçtır. Televizyon ve diğer güncel teknolojiler, bireyleri işgal eder ve onların içini boşaltır. Bunun sonucunda insanlar 'tek boyutlu' hale gelir. Bu baskıcı fakat hoş teknolojilerin olmalarını istediği şey olurlar. Teknolojinin rolüne odaklanan Herbert Marcuse, bunun tek boyutlu toplum yarattığını savunur. İnsanlar teknoloji kullanarak kendini ifade etmek yerine, teknoloji tarafından kontrol edilerek körelirler. Herkes teknolojinin taleplerine uydukça, bireysellik bastırılır. Yavaş yavaş bireysel özgürlük ve yaratıcılık yok olur. Bunun sonucunda insanlar, teknoloji ve onları kontrol eden ve ezen toplum hakkında eleştirel düşünme becerilerini kaybeder.