Muhacir-Ensar Kardeşliği
Rabbimiz Medinelileri Zikr-i Hakim'de şöyle tasvir eder: "Önceden Medine'yi yurt edinmis, îmanı gönüllerine yerleştirmiş olan kimseler, hicret edip kendilerine gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde herhangi bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri muhtaç durumda olsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa eren kimselerdir." (Haşr, 9) Böylece gerçekten hak ettikleri; yardımcı, yardım kucağını açan mânâsına gelen "el- Ensår" lakabını almışlardı. Artık onlardan her biri kıyamete kadar "el-Ensâri" olarak anılacaktı. Bakınız Allah Rasûlü (sav) ne buyuruyor: "Eğer Ensar bir vadi veya dağ arasına yönelse ben de onların gittiği vadiden. giderdim. Eğer Hicret olmasaydı, ben de Ensardan bir fert olurdum." Enes'ten nakledilen bir hadiste de Ensar'a hitaben; "Siz en sevdiğim insanlardansınız" buyuruyor ve bunu üç kere tekrar ediyordu.
Sayfa 148Kitabı okudu
Açıkça bir yol ayrımına gelinmişti, Ya Gandi'nin başına çektiği pasif direnci sürdürecekler ya da şiddet yolunu tercih edeceklerdi. Bu ikincisi İngiliz tacına sadakat red edilip hicret hareketi uygulamaya konarak gündeme getirildi. On binlerce Müslüman artık Darülharp sayılan Hint topraklarını terk edip Afganistan'a yürüyüşe geçti. Büyük kısmı yollarda sefaletten öldü, Afgan Emiri de İngiliz baskısına boyun eğip muhacirleri geri çevirince bu eylem boşa çıktı. Buna karşılık Malabar'da bağımsız bir Hilafet Devleti'ni hedefleyen Moplah ayaklanması sadece İngilizlerle değil Hindu'larla da çatışmakla, Hindu-Müslüman işbirliğini yeni bir döneme soktu. Şiddet hareketleri dolayısıyla Muhammed Ali ve arkadaşları idama mahkum edilince, Müslümanların arasında da pasif direnç yanlılarının sayısı arttı. Böylece Gandi'nin hedeflediği Hint ulusculuğu'na yöneliş daha da belirginleşti. Muhammed Ali 'nin yerine Müslümanların liderliğine geçen Ebul Kelam Azad asıl mücadelenin Hindistan'ın istiklali olduğunu tekrar tekrar vurguladı. Aynı zamanda Hilafet için aşırı isteklerden de (Bütün kutsal yerlerin Osmanlı yönetiminde kalması gibi) vazgeçildi.
Sayfa 194Kitabı okudu
Reklam
Sevgili Peygamberimiz, Yüce Allah"tan hicret iznini aldığı günün öğlen vakitlerinde Hz. Ebû Bekir"in yanına gitti. Birlikte Medine"ye doğru yola çıktıklarında, onların evlerinde olmadıklarını fark eden müşrikler her tarafta onları aramaya başlamışlardı. Allah Resûlü, yolculuktan haberdar olmamaları için gece yolculuğunu tercih etmişti. Yine takip edilmemek ve müşrikleri şaşırtmak amacıyla da Hz. Peygamber (sav) ve yol arkadaşı Medine tarafına değil tam aksi yöndeki Sevr Dağı tarafına yönelmişlerdi. İki yol arkadaşı oradaki bir mağarada birkaç gün saklandılar. Buna rağmen kâfirler onların izini bulup mağaranın önüne gelip dayandılar. Acaba başvurdukları tedbir bir fayda vermemiş miydi? Yol arkadaşı çok endişeliydi. Çünkü müşriklerden bir grup üst üste binmiş kayalardan oluşan bu mağaranın üzerinde gezinip durduğu esnada Hz. Ebû Bekir, onların ayaklarını görmüş ve endişesini, “Onlardan birisi ayaklarının dibine bakacak olsa kesin bizi görür.” sözüyle dile getirmişti. Bunun üzerine Allah"a karşı her an tam bir güven ve tevekkül içinde olan Hz. Peygamber (sav), “Üçüncüsü Allah olan iki kişiye sen ne (olacağını) zannediyorsun?” diyerek onu teselli etmiş ve Allah"ın kendilerini koruyacağına olan güvenini ve tevekkülünü göstermiştir.Arkadaşını, Üzülme! Çünkü Allah bizimle beraber. sözleriyle teskin etmiş, Allah onun üzerine bir güven ve huzur indirmiş ve görünmez ordularıyla onları desteklemişti.Böylece Peygamberimiz gerçek tevekkülün nasıl olması gerektiğini bize öğretmişti. Çünkü onun hicreti, başlı başına bir tevekkül örnekliği teşkil etmekteydi.
Sayfa 309Kitabı okudu
"Onlardan (Muhacirlerden) önce o yurda yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar (Ensar), hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."
(Haşr Sûresi, 9)Kitabı okudu
Mesele; insanların hatasıyla, kusuruyla, günahıyla uğraşıp başkalarında kusur bularak kendi kendimize bahane üretmek değildir. Bu iş bizim işimiz değil Allah’ın işidir; çünkü kullarını hesaba çekecek olan odur. Allah “aranızda hüküm verecek olan benim." Siz başkalarını bırakın, hakkınızdaki hükmü vermek bana aittir. Huzuruma geldiğinizde
Enfâl Suresi 72. Ayet
“Fakat iman ettikleri hâlde,” İslâm’ın egemen olduğu ülkeye “hicret etmeyenlere gelince;” onlar İslâm diyarına “hicret etmedikleri sürece, sizinle onlar arasında hiçbir dostluk bağı yoktur.” Zira siz, zulmün egemenliği altında yaşamayı tercih eden bu Müslümanların haklarını korumakla yükümlü değilsiniz. Bununla beraber, “eğer din konusunda” uğradıkları baskılardan dolayı “sizden yardım isterlerse, —antlaşmalı olduğunuz bir topluma karşı olmamak şartıyla— o” mazlum Müslüma”nlara yardım etmek görevinizdir.” Fakat müttefikiniz olan bir devlet, kendi sınırları içinde yaşayan Müslümanlara baskı uygularsa, o zaman silahlı müdâhalede bulunamazsınız. Bu durumda sorun, diplomatik görüşmeler yoluyla halledilmeye çalışılır. Yine de çözüm bulunamazsa, Müslümanların İslâm yurduna hicret etmelerinden başka çıkar yol yoktur. O hâlde, hem Müslümanların hakkını koruma, hem de kâfirlerle yaptığınız antlaşmalara bağlı kalma konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın! Unutmayın, “Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir.”
Reklam
Hindistan'da Muhammed Ali ve Şevket Ali kardeşlerin doruğa ulaştırdığı Hilafet Hareketi, Sevr'de saptanan şartlarla tam bir soğuk duş yaşadı. Sultan/Halife'nin İstanbul'da bırakılması dışında diğer maddeler eskisinden de kötüydü. Esasen bu kalış da yukarda bahsettiğimiz gibi, dinin liderlerini tam esir durumuna getirmişti. Buna
Sayfa 194 - Boyut YayınlarıKitabı okudu
DİĞERGAMLIK/ÎSAR KARDEŞLİĞİN ZİRVE BİR HALİDİR ََِّْ ََِ َِٓ َوالٖذيَنتَبَّوَُؤالّدارََواٖليَماَنمْنقَْبِلِهْمُِيّبُوَنَمْن َهاَجرَالْيِهْمَولَِيُدوَنٖفي ُصُدوِرِهْم َحاَجةًّما ۫ ٰهٓ َ ٰهٓ ْ اُوتُواَويُْؤِثُروَنَعلاَْنُفِسِهْمَولْوَكاَنبِِهْمَخَصاَصةٌَۜوَمْنيُوَقُشَّحنَْفِسٖهفَاُو۬لِئَكُهُمالُمْفِلُحوَنۚ﴿9﴾ Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (HAŞR: 9)
Sayfa 31
Jöntürkler kullanılan Jülyen takvimini Gregoryen'e çevirmişlerdi, ama Hz. İsa'nın doğum yılını temel almak yerine Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği yılı başlangıç olarak kullanmayı tercih etmişlerdi. Mustafa Kemal'in bu gibi takıntıları yoktu.
136 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.