Birkaç günden beri, bir karşılıklı konuşma isteği vardı havada, ruhlarımızın fazlasıyla dolu kaynağını fışkırtacak, ilk sözcükte boşanıverecek gibiydi. Tümden anlaşacağımız dakikayı hangi utanç geciktiriyordu? Korkunun heyecanlarına benzeyen, taşmanın eşiğine gelmiş yaşamın dizginlendiği, sevilen eşin karşısına çıkarken genç kızları heyecanlandıran utanca kapılarak insanın içini açmaktan çekindiği anlarda duyguları ezen titreyişi benim gibi o da seziyordu belki. Birikmiş düşüncelerimizle, zorunlu olmuş bu ilk açılmayı kendimiz büyütmüştük.
Kız olduğu için hep annesinin dizi dibinde kalmak yüzünden çektiği acılarla, kolejler dünyasına atılmış bir çocuğun acıları arasındaki farkları açıkladı.
“Burada karşılaşmadan önce aynı kürede yaşıyormuşuz, siz doğudan çıkmışsınız yola, ben batıdan.”
Umutsuz bir deviniyle başını salladı.
“Doğu sizin olsun, batı da benim,” dedi. “Siz mutlu yaşayacaksınız, ben acıdan öleceğim!
İyi sonucu nasıl bir sevinçle benimser! Onun günlerinin kötü otlarını ayıklamak, havasını güzel kokuyla doldurmak, taşlarla doldurduğu yolunu kumlamak, çiçeklendirmek için canım çıkarken hep onun dert yanışlarını dinlemek ne büyük bir sabır ister!
Ne zayıflığa dayanabilirim ne de çocukluğa; bana vurabilirler, direnemem; güce güçle karşı koyabilirdim belki, ama acıdıklarım karşısında güçsüz kalırım.
Acıma bütün liflerimi gevşetir, sinirlerimi yumuşatır. Bunun için şu on yılın şiddetli sarsıntıları beni yıktı; şimdi, öylesine sık sık saldırıya uğrayan duygularım bazı bazı güçsüz düşüyor, hiçbir şeyle canlanmıyor, fırtınalara katlanmama yardım eden gücü bulamadığım oluyor. Evet, yeniliyorum bazı bazı. Böyle dinlenmeye dinlenmeye, bütün bedenimi daldıracağım denizden uzak kala kala ölüp gideceğim. Mösyö de Mortsauf beni öldürmüş olacak, benim ölümüm de onu öldürecek.”
Hiç kimse dinlemez onu; çoğu zaman emirleri birbirlerine zıt olur; hem onu hiç kimse sevmez, fazla homurdanır, fazla dediği dediktir; sonra, bütün zayıf insanlar gibi, çevresinde aileleri birleştiren sevgiyi uyandıramayacak ölçüde fazla kulak verir kendinden aşağı kimselere. Ben gitsem, sekiz gün içinde hiçbir uşak kalmaz burada. Görüyorsunuz ki, şu kurşun demetleri çatılarımıza nasıl bağlıysa, ben de Clochegourde’a öyle bağlıyım. Sizinle konuşurken hiçbir düşüncemi gizlemedim, Mösyö. Bütün memleket Clochegourde’un gizlerinden habersizdir, şimdi siz biliyorsunuz. Yalnız iyilerini, güzellerini söyleyin, saygımı, minnetimi kazanırsınız,” diye ekledi tatlı bir sesle. “Böyle yaparsanız, Clochegourde’a her zaman gelebilirsiniz, gelince dost gönüller bulursunuz.”
“Ama ben, ben hiçbir zaman acı çekmemişim!” dedim. “Yalnız siz...”