Bir bilgi daha
Yüeçi Kralı Kitolo’ya ait baş, altınla kaplanmış ve kutlu and törenlerinde kullanılacak bir kadeh haline getirilmişti.Artık büyük bir törenle Kiok Han’a sunulacaktı. (Zamanın inancına göre Yüeçi Kralı Kitolo’nun başı altınla kaplanmış ve kutlu bir hazine olarak han otağında muhafaza edilmiştir. Nesilden nesile bırakılan kaplanmış bu kafatası, Yüeçiler için utanç, Hunlar için övünç kaynağı olmuştur. Çin kaynakları bu kafatasının Hakan’ın ve Hun soylularının and törenlerinde kullanıldığını yazarlar.)
Sayfa 189Kitabı okudu
Türklerin Ecdadı Bozkurt
Menşe mitin­de bozkurtla bağlı bilinen en eski anlatı Hunlarla ilgilidir. Bozkurt miti, M.Ö. 119'da baş vermiş olaylar anlatılırken verilen bilgilerde korunmuştur. Ön-Türkler olarak bilinen Wu-sunlardaki bu mitin iki varyantını Çin salnamecileri yazıya aktarmışlardır: Denilenlere göre Vusunların, Hunların batı sınırında küçük bir devleti varmış. Hun hükümdarı Vusunları orta­ dan kaldırmak için onlara saldırmış, halkı ve hükümdarla­rını öldürmüş, ancak hükümdarın çok küçük yaşlı oğluna acımış, onu öldürmemiş, kendi kaderine terk edilmesini emretmiştir. Hunlar çocuğu çöle bırakmışlar. Çocuk çölde emeklerken aniden bir karga uçarak gelmiş, gagasında­ki bir parça eti çocuğun önüne bırakarak uçup gitmiş. Az sonra çocuğun etrafında dişi bir kurt dolaşmaya başlamış. Kurt memelerini çocuğun ağzına vermiş, onu emzirdikten sonra oradan uzaklaşmıştır. Bütün bu olup bitenleri uzak­tan seyreden Hun hükümdarı çocuğun tanrısal özelliğe sahip olduğunu anlamış, onu alıp götürmeyi adamlarına emretmiş. Çocuk iyi şartlar altında yetişerek büyümüş, bir yiğit olmuştur. Daha sonra hükümdar onu ordularından birinin komutanı yapmıştır. Her şartta başarı ve yiğitlik gösteren çocuk, Hun hükümdarının sevdiği bir kişi haline gelmiş, hükümdar da babasının eski memleketini ona vererek, onu Vusunların hükümdarı yapmıştır.
Reklam
M.s birinci yüzyılda Çinliler istenmeyen Hun komşularını batıya doğru sürmüş ve yüzyıllar boyu Asya’dan kopup Avrupa’ya yakacak çığı başlatmışlardır. Birinci yüzyıldan başlayarak sürekli olarak batıya akan bu grupları çoğunlukla genel bir sözcük olan TÜRK sözcüğüyle tanımlamaktadırlar. Bu sözcüğün de Çin dilinden geldiği ve gerçekte bir tepenin adından alındığı öne sürülmektedir. Ama sonradan bu sözcük, belirli karakteristikleri taşıyan dilleri konuşan, yani Türki Dilleri konuşan bütün kavimlere maledilmiştir. Bu açıdan bakıldığında, hunlar ve Hazarlar da Türki uluslardır. Hazarların dili bilindiği kadarıyla türkçe’nin Çuvaş lehçesidir. Kesin olarak söyleyebileceğimiz tek şey, hazarların Türkî bir ulusu olduğu Ve beşinci yüzyıl dolaylarında Asya steplerinden kopup batıya yönelmiş olduğudur. Büyük olasılıkla Hazar sözcüğü, Türkçe “gez” kökünden gelmekte, aldığı ekle “gezer” haline gelip, “göçebe” anlamını yansıtmaktadır.
Bizler gelenekleri cesaret ve güçlüğü, kök ve temel olarak bir üstünlük ve bir onur meselesi olarak kabul ederiz. Başkasına bağlanıp, ona hizmet etmek ise aşağılıktır. Bizler (Hunlar) at üzerinde yapılan savaşlar ile devletimizi derlemiş ve kurmuşuzdur. Mücadele için binecek atlarımız, korunacak toprağımız ve yürütülecek devletimiz, kavimler üzerinde şerefimiz var. Henüz savaşarak ölmesini bilen yiğitlerimiz var.
Sayfa 19 - Çi-ÇiKitabı okudu
... Para ekonomisi, büyük ölçüde dağılmıştır; ekonomik kontrol, büyük malikânelerin elindedir ve yöneticinin başkentin yakınlarındaki özel malikâneleri, kaynaklarının büyük bir kısmını oluşturur. Büyük toprak sahipleri, kendi silahlı birliklerini toplamıştır ve göçebe kabileleri, paralı asker olarak tutmuştur. Bu askeri güçler kendi oportünist ittifaklarını kurduğunda, ismen merkezileşen devlet tekrar parçalanmıştır. Bu yüzden, Hunların orduları Kuzey Çin’i 309-316 yılları arasında ele geçirmiştir; büyük bir yıkım ve nüfus kaybı yaşanmıştır. Birçok Çinli, Çin 589 yılında Sui hanedanlığı tarafından yeniden birleştirilene kadar bağımsız bir devletin varlığını koruduğu güneye kaçmıştır. Güney Çin, önemli bir ekonomik gelişme kaydetmiştir ama merkezi devletin askeri ve idari gücü zayıftır ve ekonomik kontrol, büyük otarşik malikânelerin elindedir. Bu dönem boyunca ayaklanmalar ve iç savaşlar yaşanmıştır ve beş kez hanedanlık ismi değişikliği olmuştur. Buna karşın Kuzey Çin sık sık Hunlar, Türkler, Moğollar veya Tibetlilerin kavim koalisyonları temelinde savaşan devletler arasında bölünmüştür. Toba (Türk) İmparatorluğu diğer kuzey devletlerinin birçoğunu zaptettiğinde, yaklaşık olarak 440’tan 530 yılına kadar kuzeyde oldukça önemli bir birleşme dönemi yaşanmıştır.
Sayfa 202Kitabı okudu
Uzun bir zamandan beri kimlikleri hakkında çok şeyler söylen­miş ve artık bugün, Asya Hunları (Hiugn-nu)'nın devamı oldukları kesinleşmiş olan Avrupa Hunları, 350 yıllarında Hazar Denizi-Aral Gölü arasındaki Alanlar'ın ülkesini zabt ettiler. 359'da Hunlar'ın bir kolu, Derbent ve Daryal geçitlerinden İran üzerine bir sefer yaparak Küçük Asya'nın zenginliklerini tanıdılar. Daha sonra 374 yılında İdil Nehri kıyılarında görünerek, batıya doğru akınlara baş­ladılar
Sayfa 7 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Reklam
Bulgar Türkleri
Oğurlarla Hunlar çatışsın veya çatışmasın, nihayetinde bir araya geldiklerinde hemen tüm tarihçiler müttefiktir. Buna göre, İrnek doğuya çekilirken yolda kendi soyundan Oğurlarla karşılaşmış, onlarla gücünü birleştirmiş, başlarına geçmiş, Hun ve Oğurların karışmasıyla Bulgar topluluğu ortaya çıkmıştır.
Sayfa 108
"iyi de Hunlar kimdi? Kesinlikle öğrenmem gerekiyordu Patronun Hunlar mı diyor şaşırarak şeytan bile ne olduğunu bilmez, kesinlikle ipe sapa gelmez bir şeydir Eczacıya sordum Hunlar'ı Hunlar dedi eczacı Goldberg, Kırgızlar gibi göçebe bir halktı ama artık dünyada böyle bir halk yok hepsi öldü"
Sayfa 186Kitabı okudu
– Türklerin kökeni Orta Asya bozkırlarına dayanır. Atalarımız çekik gözlüydü ve Moğollarla aynı bölgede yaşıyordu. Hunlar, mesela onlar Türk'tü. Bu göçebe kavimler Orta Asya'yı dalga dalga aştıktan sonra, yaklaşık X. yüzyılda Anadolu'ya geldi. – Peki, Turan'ın manası ne, nedir Turan? – Bir tür düşsel imparatorluk, Orta Asya'da yaşayan bütün Türk halklarını tek bir yurt, tek bir bayrak altında birleştirmeyi hedefleyen bir siyasi görüş. Bir tür Atlantis anlayacağın, tarihçilerin hep varlığına inandığı, ama hiçbir zaman en ufak bir kanıt bile bulamadıkları kayıp ülke. İşte Bozkurtlar da bu kayıp kıtanın hayalini kuruyor. Özbekleri, Tatarları, Uygurları, Türkmenleri bir araya getirmenin hayalini... Balkanlar'dan Baykal Gölü'ne kadar uzanan muazzam bir imparatorluğun hayalini.
Sayfa 306Kitabı okudu
BİR ZAMAN YOLCUSU: SELİM PUSAT (RUH ADAM ROMANI) Ruh Adam, Atsız'ın tarihî romanlarına göre hayli değişiktir; bir tür post modern romandır. Bu sebeple romanı incelerken biz de farklı bir yol izlemeyi tercih ettik. Selim Pusat'ın ve Romanın Hikâyesi: Selim Pusat adını ilk defa 08 Haziran 1951 tarihinde, Orkun dergisinin 36. sayısında
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.