"Arap Baharı" bu ülkeye demokrasiyi getirdi ama halka bu demokrasiyle nereye ve nasıl gideceğini öğretemedi. Nedeni de çok basit: Din, siyaset ve toplum ilişkisi.
Türkiye yüzlerce sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel, tarihsel ve genetik nedenlerden dolayı dinsel tartışmalar açısından diğerlerinden farklı bir ülkedir ve öyle kalacaktır.
Öldürülmüş bebeğine sarılarak yerde oturmuş bir kadına yanaşıp yardımcı olmaya çalıştığımızda "Eğer yukarıda Allah varsa dokuz ay on günde değil 9 günde doğurmamı sağlamalı. Çünkü ben bu katliamların intikamını sürekli çocuk doğurarak alabilirim" demişti. O kadının inanılmaz anlam içeren bu sözlerini hiçbir zaman unutmadım ve kadının gökyüzüne bakan o anlam dolu gözlerini hep hatırladım. Çünkü savaşın gerçek anlamını ilk kez o gözlerde görüp iyice kavramıştım.
O gözlerde Filistin halkının tüm acılarını görüp paylaşmıştım.
Çünkü o gözler Filistin'in ta kendisidir.
Filistin ise benim vicdanımdır.
Nasıl olsa bu coğrafyada malzeme çok. Dinsel, mezhepsel, etnik ve siyasal çatışmalar için her şey var. Yoksulluk ve cehalet çatışmaları körüklemek için en ideal malzeme. Din, mezhep ve bazen de milliyetçilik müthiş etkin silahlar. Satılmış ruhlar, ihanet tellalları ve din tacirleri her zaman ve her yerde patronların hizmetinde. Patronun kim olduğu hiç önemli değil. Kral, emir, şeyh, cumhurbaşkanı ya da başbakan. Nasıl olsa hepsi Büyük Patron'un emrinde, o da herkesi mutlu ediyor.