KÜFRE RIZA KÜFÜRDÜR
"Dişi deveyi kestiler. Rablerinin emrine karşı çıktılar ve: "Ey Salih! Şayet Rasûllerden isen vadettiğin (azabı) getir bize." dediler." (A'raf, 77) Ayette yer alan "فَعَقَرُ" cümlesi cem'i müzekkerdir. Yani deveyi kesenin "toplumun tümü" olduğunu ifade etmektedir. Fakat deveyi kesme eylemi toplumun tümü tarafından gerçekleştirilmiş değildir. Onların reisleri olan Kudar b. Sâlif deveyi keseceklerini toplumuna arz etmiş, toplumu bunu benimseyip onun teklifini kabul etmişlerdi. Sonra Kudar b. Salif kendisini hazırladığı bir günde deveye saldırıp onu ayaklarından kesip yere düşürmüş ardından mızrağını onun boğazına saplayarak deveyi öldürmüştü. (Ibn Kesir, Tarihu'l-Enbiya s.238) Bununla birlikte Allah (azze ve celle) yapılan bu eylemi toplumun tümüne nispet etmiştir. Bu büyük bir mesele ve mühim bir kaidedir. Bir toplum işlenen günaha, icra edilen küfre destek çıkar, onu benimser, saygı gösterir ve ondan hoşnut olursa, o eylemi bizzat yapan bir kimse olarak kabul edilir. İsterse bu kimse onun hiçbir merhalesine katkı ve maddi alan da bir destekte bulunmamış olsun. Ondan razı olması, saygı duyarak yapılacak eylemin yaşam hakkının olduğunu kabul etmesi kendisi için yeterlidir.
Bilinmelidir ki, Hacegan silsilesinde Mahmud İncir-i Fağneviden Emir Külâl'e kadar zikr-i hafiyye ( kalp zikri) ile zikr-i alâniyye (açık zikir) cem edilmişti. Ne zaman ki Hâce Bahaeddin hazretleri ortaya çıktı, o günden sonra bu usul terkedildi.
Reklam
Şahı Nakşibend ks.
Dedesi onun göğsünün üzerine bir hediye koyup mübarek nazarlarıyla bereketlenmesi amacıyla Baba Semmâsî'nin yanına getirmiş... Baba Semmâsî, "Bu benim oğlumdur, biz bunu kabul ettik" dedikten sonra, yanında bulunan sûfîlere şöyle demiş: “Bu öyle bir erdir ki biz onun kokusunu almıştık! Çok geçmeye ki bu çocuk zamanının kutbu ve ehl-i aşkın dertlerinin dermanı ola!"
Şahı Nakşibend k.s
Baba Semmâsî Hâce Muhammed Bahaeddin Nakşibend hazretlerini mânevî oğulluğa kabul etmiştir. Bu hadise şöyle gerçekleşmiştir: Muhammed Bahâeddin henüz dünyaya gelmezden önce, Baba Semmâsî, bir gün Hinduvan köyüne uğrar. Bahaeddin hazretlerinin doğduğu evin yanından geçerken şöyle der: “Bu topraktan bir er kokusu geliyor... Yakında Köşk-i Hinduvan Kasrıârifân olur!"
Kemâleddin b. Yunus (v. 1251), (Bağdat)
Lakabı "Kemâleddin" dir. Musul'da doğdu. Bağdat'ta tahsilini yaptı, Seyyid es-Selâmisi'nin muîdi oldu. Musul'a dönerek kendi adıyla anılan Kemaliye Medresesi'nde ders verdi. Matematikte eşi benzeri yoktu. Hikmet, mantık, tabii ilimler, tıp, riyâziyyât hesap gibi ilimlerde söz sahibi biriydi. Fahreddin-i Râzi'nin (v. 1209) eserleri Musul'a geldiğinde, burada pek çok büyük âlim olmasına rağmen, Kemâleddin b. Yunus'tan başka bunların kullandığı terimleri anlayan çıkmamıştı.
Amr b. Şuayb (radıyallahu anh)'dan Zi'l-Mecaz'da, Peygamberi arkasına (devenin üstünde) alıp giderlerken, Ebu Talib, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e dedi ki: - Çok susadım. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hemen deveden indi, ayağı ile yere vurdu ve yerden su çıktı. Ebu Talib'e: - "Haydi için!"" buyurdu.
Reklam
Hâce Ali Râmitenî
Hâce Mahmud İncir-i Fağnevi'nin ikinci halifesidir. Hacegan silsilesinde Azizân lakabıyla meşhur olmuştur. Anlatıldığına göre, Hâce Mahmud hazretleri vefatı yaklaşınca hilâfet işini Hâce Azîzân'a havale eylemiş ve diğer müridlerini ona emanet etmiştir. Bahaeddin Nakşibend hazretlerinin nisbet silsilesi Mahmud İncir-i Fağnevî'nin halifelerinden iki vasıta ile ona erişir. Hâce Azizân hazretlerinin yüksek makamları ve hayret uyandıran kerametleri çoktur.
HÂCE MAHMUD İNCÎR-İ FAĞNEVÎ
Hâce Arif'in bağlılarının en mükemmeli ve bu yolda cümlesinin en faziletlisidir. Onun sûfileri arasında hilafetle mümtaz olmuş ve halkı Hakk'a davet ve irşad hususunda en üst dereceye çıkmıştır. Hâce Mahmud hazretleri Eykenî'de ikamet etmiştir. Dülgerlik yaparak geçimini sağlamıştır. Mübarek kabri de oradadır. Hâce Arif hazretlerinden irşad yetkisi alıp halkı Hakk'a davete başladığında vaktin muktezasına ve tâliplerin durumlarına binaen açık zikre başlamıştı.
HÂCE ÂRİF-İ RÎVGERÎ
Hâce Abdülhâlik-ı Gucdüvânî'nin dördüncü halifesidir. Doğum ve ölüm yeri Buhara'nın köylerinden biri olan Rîvger'dir. Hâce Bahâeddin Nakşibend'in vâridât nisbeti silsilesi kendisine ulaşır.
Hazret-i Osman (r)'ın şehadet olayı oldukça meşhûrdur. Abdullah b. Selâm şöyle demiştir: "Kardeşim Osman'ın hâl ve hatırını sormak, bir selâm vermek üzere yanına vardığımda o, kuşatma altında bulunuyordu. Yanına vardım. Selâm sabahtan sonra bana dedi ki: 'Bu gece Rasûlullah (sav)'ı evin şu açılan küçük penceresinde gördüm. Rasûlullah (sav) bana: 'Ey Osman! Seni kuşatma altına aldılar, öyle mi?' diye sordu. Ben de: 'Evet' dedim. Rasûlullah (sav): 'Seni susuz bıraktılar, öyle mi?' diye sordu. 'Evet' dedim. Bunun üzerine bana içinde su bulunan bir tas uzattı, ben de susuzluğum gidinceye dek oradan kana kana içtim. Neredeyse halen onun serinliğini damağımda, omuzlarımın arasında hissetmekteyim. Ve Rasûlullah (sav) bana şöyle söyledi: 'İstersen, onlara karşı sana yardım edeyim. İstersen, akşam yanımızda iftarını aç.' Ben de O'nun yanında iftarımı açmayı tercih ettim.' Allah O'ndan râzı olsun, o gün şehîd düştü
Reklam
Hâce Abdulhâlik Gucdüvâni
Bütün bu rivayetler onun ilk şeyhinin Hızır [aleyhisselâm] olduğunu göstermektedir. Hâce Yusuf-i Hemedânî ise onun sohbet şeyhidir. Hâce Yusuf ve şeyhleri açık zikir yaptıkları halde Hâce Abdülhâlik gizli zikir yapardı. Çünkü ona böyle yapmasını Hızır [aleyhisselâm) söylemişti. Bu yüzden Hâce Yusuf onun gizli zikir yapmasına ses çıkarmadı ve kendisine "Hızır'ın [as] size öğrettiği usule göre zikirle meşgul olunuz!" buyurdu.
96 syf.
10/10 puan verdi
Kitap hayatında hiç stranç oynamamış strancı hapisanede eline geçirdiği satranç kitabından öğrenmiş Dr. B.' nin dünya şampiyonu Czentovic' i yenmesini anlatıyor. Oldukça keyifli ve sürükleyici bir kitap fakat çeviri çok kötüydü çok fazla hata vardı.
Satranç
SatrançStefan Zweig · Venedik Yayınları · 2019236.8k okunma
Gizli zikir
Hâce Abdülhâlik İmam Sadreddin'den tefsir okurken, "Rabbinize gönülden yalvarıp yakararak ve gizlice dua ediniz. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez" (A'raf 7/55) âyetine geldiklerinde üstada şöyle bir soru yöneltir: Bu gizliliğin hakikati ve gizli zikrin usulü nedir? Eğer zakir açık zikir yapsa veya zikrederken âzaları hareket etse başkaları onu farkedecek, yok eğer gizli zikir yapsa, bu sefer de, "Şeytan, kanın âdemoğlunun damarlarında aktığı gibi akar" hadisi gereğince şeytan ona vakıf olmayacak mı? İmam Sadreddin bu soruyu şöyle cevaplandırır: "Bu ilm-i ledündür. Bunu öğrenmen için Allah Teâlâ dilerse seni dostlarından birine eriştirir. O da, gizli zikri sana öğretir."
Hâce Abdülhâlik Gucdüvâni
Hâce Yusuf-i Hemedânî'nin dördüncü ve son halifesidir. Hacegân büyüklerinin önderi ve bu silsilenin baş halkasıdır. Doğum ve ölüm yeri Buhara'nın Gucdüvân köyüdür.
Pek çok şey kendini açık etti bana: şimdi hiçbir şey ilgilendirmiyor beni. Sevdiğim hiçbir şey yaşamıyor - nasıl sevebilirim ki batı kendimi? 'Yaşamak, arzuladığıın gibi ya da hiç yaşamamak': - bunu istiyorum, bunu ister en ermiş olan da. Ama ne yazık! Nasıl olabilir ki b e n i m hala - arzum? Var mı b e n i m - hala bir hedefim? B e n i m yelkenimin yöneldiği bir liman var mı? İyi bir rüzgar mı? Ah, ancak n e r e y e gittiğini bilen, bilir hangi rüzgarın iyi ve uygun rüzgar olduğunu. Ne kaldı bana geriye? Yorgun ve şımarık bir yürek; huzursuz bir istem; titrek kanatlar; kırık bir omurga. Bu k e n d i yurdumu arayışım: ey Zerdüşt, bilir misin ki b e n i m felaketimdi, kemirip bitiriyor bu beni. 'Nerede - b e n i m yurdum?' - Bunu sordum ve aradım durdum, ama bulamadım. Ey sonsuz Her yer, ey bengi Hiçbir yer, ey bengi - Boşuna! "
Sayfa 277
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.