Bir insanın bütün varlığıyla, karmaşık ruhu, esrarı çözülmemiş vücudu, arzuları, ihtiyarları, ihtirasları, hülasa her şeyiyle size teslim olması, size iltihak etmesi ne muazzam bir şeydir!
- Size fena şeyler söyleyebilir miyim?...
Sizi sevdiğimi, deli gibi, ölecek gibi sevdiğimi söylemek fena bir şey mi? Şaşırmayın.. İhtimal kulaklarınız böyle sözlere alışık değil. Fakat yalnız kulaklarınız.. Kendinize itiraf etmeseniz bile, ruhunuzun bu sözlerime yabancı olmadığını tasdik edeceksiniz..
-Burada, bu mahzende nasıl olur da koskoca bir ömür hapsedilir?
Daha iyi, daha aydınlık bir yere varılacağına inanılmadan nasıl olur da bu yol yürünür?
Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız.
"Zannediyorsunuz ki, hepimiz birer makineyiz ve evvelden kurulduğumuz gibi işleriz. Bir yerde bi bozukluk oldu mu, orayı derhal söküp atmak lazım!.. En kuvvetli insanın bile bazen ne kadar zayıf anları, istediğinin tam aksini yapmaya mecbur olduğu dakikaları bulunduğunu nasıl inkar edebiliriz?"
kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört bir tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.