İhsan Fazlıoğlu'nun daha önce bir kitabını daha okumuştum.Bu kitapta da muhtelif zamanlarda, farklı konular ile ilgili düşüncelerini yazdığı, bilgi birikimini size hissettiren yazıları mevcut.Kendisinin akademik kişiliği bir yana ,içinde bulunduğu toplumu da şahsen iyi tahlil etmiş birisi.Tavsiye ederim.
İhsan Fazlıoğlu hakikat yol vermeyince insanın mecaza sığındığını söyler. Dildeki zarâfet ve nezâketin de mecaz ve kinâye ile oluştuğunu ifade eder. Hakikati perdeleyen mecaz ifadeler zarif bir üslupla arz-ı hâl gayretidir. Merhum Abdurrahim Karakoç'un lambada titreyen alevi ne derin bir mecazdır mesela. Ne saçları sarıydı Mihriban'ın ne de adı Mihriban...
Neden içimizdeki hakikati perdeleme gereği duyarız? Çünkü o zaman bulabiliyoruz gerçekten anlaşılabilmeyi. Hakikat bir sır değil midir?
Hakikat...
Ne senindir ne benim.
Öyleyse nedir hakikat?!
Dücane Cündioğlu hakikati hiç kimsenin söyleyemeyeceğini sadece bir kimsenin söyleyebileceğini söyler. Hakikat hikmetin ardında. Hikmet ise aramakla bulunmaz. Hakikate vâsıl olmak için hikmete talip olmak gerekir.
"Biz kime hikmet verdiysek..."
Öyleyse arayış neyin hakikâti?!
"Arayanlar ararken arandıklarını bilmezlermiş."
Aynadaki sûretlerimiz hakikât midir mecaz mıdır? Aynayı ayna yapan arkasındaki sırdır.
Sadece mecazdaki hakikati anlayabilen sırrı âşikar etmez. Çünkü o, arz-ı hâl'e âşinadır.
Sadece hâl'e âşina olan, hissedebilir. Hissettikten sonra söze ne hâcet.
Sükût ne güzel kelam...
Yasayı/yasaları bilmemek, örneğin yerçekimi yasasından haberdar olmamak yerçekiminin etkisini ortadan kaldırmaz; çünkü doğa yasası, onu bilene/bilmeyene kayıtsızdır; her daim işlevini icra eder.
Nasıl ki bir gülün varolabilmesi için bütün bir evrenin var olması elzem ise, bir insanın var olabilmesi için de evrenin yanında bütün bir hayatın var olması gerekir..
~√~