Ilk defa sadece adına bakarak bir kitap aldım. "Ikarus" enn sevdiğim mitolojik karakter. Güneşe aşık olup ona doğru kanat çırpan İkarus. Güneşten sahte kanatlarındaki balmumu eriyip denize çakılan İkarus...
Yazar kendini İkarus'la özdeşleştirmiş bu hikayede. Bir anlam arayışına çıkmış ve satır aralarına da korkuları, cinselliği, faşizmi, anarşizmi, sömürgeciliği, insanın kutsal diye addettiği bir çok kavramı sığdırmış.
"Senin kafandaki her şey güzelce düzenlenmiş bir karmaşa..." diyor Nerval, yazarımıza.
Hayata dair fikirlerimiz, onu algılayışımız, ona anlam yükleme arayışımız bundan öteye gidemiyor işte. Güzelce düzenlenmiş bir karmaşa...
Sahra'ya kendini bulmaya gidiyor yazar. Amacı oradan Tibet'e geçip anlamı bulmak. Ancak engellerle karşılaşıyor ve geçemiyor. Ve çölde savrulmaya başlıyor. Anlamı burada bulmaya çabalıyor.
Sonunda ise acı gerçekle yüzyüze kalıyor. Aslında hayatın bir anlamı yok. Sadece yaşamak var. Kutsal olan ne varsa saçma, anlam içimizde. İçimizdeki tek anlam yaşamak. Yaşam içimizde. Ölene dek içimizde var olacak ve bizimle birlikte yok olacak.