"Çocukluk ve yaşlılık birbirine benzer. Her iki durumda da, değişik nedenlerle, insan oldukça savunmasız olur; hâlâ -ya da artık- etkin yaşantının bir parçası değildir, bu da korunaksız, açık bir duyarlılıkla yaşamaya yol açar. Bedenimizin çevresinde görünmez bir zırh oluşması ergenlik döneminde başlar. Bu zırh bu dönemde oluşur ve ergin yaşam boyunca kalınlaşır. Gelişimi biraz da incininkine benzer, yara ne denli büyük ve derinse, çevresinde oluşan zırh da o kadar güçlü olur. Ama sonra zamanla, çok uzun süre giyilen bir giysi gibi en çok kullanılan yerlerinden yıpranır, dikişleri atar ve ani bir hareket sonucu yırtılır. Başlangıçta hiçbir şey fark etmezsin, zırhının hâlâ seni sıkıca sardığını sanırsın, ama bir gün birdenbire, aptalca bir şey karşısında bir çocuk gibi nedenini bilemeden ağlamaya başlarsın."
Sayfa 19
"Yaşam iki göz kırpması arasında görülen bir düştür. Yalnızaca bir düş..."
Sayfa 129Kitabı okudu
Reklam
Yaşam ve ölüm madalyonun iki yüzüydü. Ölümün farkinda olmadan yaşadığını anlamak olanaksız, diye düsündü. Yaşamanın ne muhtesem ve garip bir sey olduğunu düşünmeden ölümü düsünmek de olanaksiz.
Iki kavim önce atıştı. Sözün bittiği yerde silahlara sarıldılar. Zaman sinsice akarken hep öldürdüler. Öyle ki diğeri ni öldürmek bir yaşam biçimi oldu. Fikirler unutuldu kan sözü geçer oldu. Ta ki içlerinde n biri durup neden öldürdüğü nü düsünene kadar.....
Yirmi yıl sonra aynı şarkılar çalıyor. elli üç yıl öncesi çekilmiş bir film gösteriliyor. Yirmili yılların,ellili yılların,giysileri vitrinleri dolduruyor.Açlık,savaş,geri kalmışlık ve inanılmaz felaketlerle ilgili haberleri kitleler,masal dinler gibi dinliyor.İşte öylesi bir yaşam önümüzden geçip gidiyor.Sen kendi duvarlarının gerisine çekiliyorsun.O,kendi duvarlarının gerisine çekiliyor.Bir başka kentte.Bir başka ülkede.Herkes bir başka kentte.Herkes başka bir dili konuşuyor.Ya da anlamaya çalışıyor.Aynı dili konuşan iki kişi yok.
Yürürken, ansızın duruverdik, çünkü buranın bir zamanlar mezar olduğunu belirten birbirine haç biçiminde çakılmış iki değnek görmüştük. Bir zamanlar haç biçiminde olduğu belli olan işaret artık çarpık ve kırık bir biçimde yerde yatıyordu. Alet Yapıcı bunu yerden aldı ve çantasından çıkarttığı bir deri parçası ile onu yeniden bir haça benzeyecek biçimde bağladı. Pek çok kişi çevreye dağıtılmış olan taş ve kayalardan toplayarak, yere oval biçimde dizdiler. Sonra da haçı toprağa sapladılar. "Bu kabileye ait bir mezar mı?" diye sordum Ooota'ya. "Hayır" dedi. Burada bir mutant yatıyordu. Çok, uzun yıllardan beri mezarı buradadır. Senin halkın onun burada olduğunu unutmuştur, hatta belki de bu mezarı hazırlayan kişi bile anımsamıyordur artık. "O halde neden onardınız burayı?" Neden onarmayalım ki? Sizlerin yaşama biçiminizi anlamıyor, onaylamıyor ve kabullenmiyoruz ama yargılamıyoruz da. Bizler sizlerin durumunuzu onurlandırıyoruz, çünkü geçmişte vermiş olduğunuz kararlar ve şu anda sahip olduğunuz özgür iradeniz nedeniyle olmanız gereken yerdesiniz. Burası da bizim için öteki kutsal yerlerle eş değerdedir. Şimdi durma, düşünme, Tanrısal Birlik ve tüm yaşam ile ilişkimizi gözden geçirme zamanıdır. Burada hiçbir şey kalmamış görüyorsun, kemikleri bile erimiş! Ama benim halkım sizin ulusunuza saygı duyuyor. Bu nedenle bu mezarı kutsuyor, onarıyor ve buradan geçmiş kişiler olarak daha iyi varlıklar olduğumuza inanıyoruz.
Sayfa 102Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.