Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kürşad

Öğrenmenin bedeli, ömür uzunluğu sınırlı olan hücrelerin oluşumuyla sağlanabildi.
Reklam
Gidilmemiş yol yoktur.
Eğer bir kuantum hesaplaması, bir parçacığın burada ya da orada olabileceğini söylüyorsa, o zaman bu parçacık bir evrende burada, diğer evrende ise orada olabilir. Böylece, her bir evren içinde sizin bir kopyanı bu ya da öteki sonucu izliyor olabilir ve -yanlış da olsa- yalnız tek bir gerçekliğin içinde olduğunu düşünebilir. Kuantum mekaniğinin güneşte füzyon reaksiyonuna giren atomlardan, düşüncenin oluşmasını sağlayan nöron bağlantılarına kadar tüm fiziksel süreçleri açıklayabileceğini fark ettiğinizde, bu açıklamanın olası sonuçlarının ne kadar geniş kapsamlı olduğu daha iyi anlaşılabilir. Bu açıklama, hiç gidilmemiş yol yoktur, der. Ne var ki, her bir yol -her bir gerçeklik- diğer hepsinden saklıdır.
Yerdeki saat, yukarıdaki diğerine göre bir miktar geri kalacaktır. Bu iki saat arasında oluşan zaman farkı, zamanın eğrilmesine bir örnektir. Buna göre, genel görelilik, nesnelerin zamanın daha yavaş aktığı tarafa doğru yöneldiklerini savunur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bazı olaylar, gerçekten yaşanmış bazı olaylar korkunçtur tabii, ama daha da korkuncu hiç yaşanmamış, asla yaşanmamış olanlardır.
Hâlihazırda o kadar çok şey biliniyorken keşfedilecek daha ne kadar çok şey olabilir ki? Bir analoji yardımcı olabilir. Dünya hakkında bildiğimiz her şey büyük, düz bir kâğıt parçasına çizilen küçük bir çemberin içerisindeki alanla temsil edilsin. Bildiğimiz her şey çemberin içinde, bilmediklerimiz dışında. Dünyanın nasıl işlediğine dair daha çok şey keşfettiğimizde çember büyüyor. Ancak çemberin çevresi, bildiklerimiz ve bilmediklerimiz arasındaki sınır da büyüyor.
Reklam
İngilizler, Kürtlerin yanında Çerkezlere de el atmak istemiş ve Papaz Frew aracılığıyla Ahmet Anzavur isimli jandarma subayıyla Yunan-Çerkez işbirliğini kurmanın yollarını aramaya başlamıştı. Son olarak da İngilizlerin kullanabileceği en etkili silah olarak dinciler bulunuyordu. Bu grup, "zındık" olarak yaftalanan İttihatçılara karşı İngilizlerle dostluk kuran Halife'nin etrafında toplanmya razı olmuş, bu uğurda her türlü çarpıtılmış dini argümanı kullanmak için İngilizlerle işbirliği yapmaya hazır hale getirilmişti.
Nihayetinde Mustafa Kemal, "Görüyorsunuz ki ben hiçbir şey yapmadım, önce yorgunluk, sonra susuzluk ordunuzu durdurdu," diyerek mağlup olmuş muhatabına bir kez daha tevazu gösterdi. Kazandığı bir savaşta düşmanına gurur taslamamak bir Türk geleneğiydi. Asırlar önce Malazgirt'te Diyojen'i mağlup eden Alparslan da ona iyi davranmış, çadırında konuk etmiş ve elinden geleni yaptığını ifade ederek onu teselli etmişti. İngiliz general de kendisine gösterilen inceliğin farkındaydı. Ayağa kalkarak bu asil düşmanına, "Sizin gibi yüce kişilik sahibi bir general tanımadım." diyerek saygısını sundu ve çizilen krokiyi hatıra olarak saklamak için aldı.
Fatih bu şehir için surlara dayandığında, son Bizans İmparatoru Konstantin kaçmak yerine savaşarak ölmeyi tercih etmiş, nitekim öyle de olmuştu. Şimdi Fatih'in torunları, bu kadim şehri kurşun bile atmadan düşmana bırakıyordu. Ne hazindi...
Sözleri biten Rauf, Vahdettin'in ellerinin titrediğini fark etti. Öyle ki parmakları arasındaki sigarası, ağızlığından düşmüştü. Odada bulunan Lütfi Bey, sigarayı yerden kaldırmak için atıldığında Vahdettin de konuşmaya başladı: "Ferit Paşa'yı kız kareşimin iyi bir eşi olarak severim. Fikirlerine taraftar değilim. Siyasi düşüncelerinin aleyhindeyim. Bu yüzden aramızda şiddetli ayrılık vardı. Bunu Lütfü Bey de bilir." O âna dek koruduğu sükûnetini bozan Sultan, hızlıca ayağa kalkıp Rauf'un gözlerine bakarak ve hırçın bir edayla âdeta parladı: "Beyefendi, ortada bir millet var. Koyun sürüsü. İdaresi için bir çoban lazım. O da benim!"
Sayfa 51 - Masa KitapKitabı okudu
İşin aslı, zekâ bizim hayatta kalmaya daha uygun olduğumuzu göstermez, dolayısıyla hayatın eninde sonunda ileri bir zekâyı oluşturacağı varsayımı hiç de bariz değildir. Muazzam miktarda kalori tüketen beyinlerimiz, uzun süreli gebelik ve yardıma muhtaç çocukluk dönemlerimiz bizi evrim piyangosinda şanssız biletler arasına sokuyor.
Sayfa 258Kitabı okudu
Reklam
Kütlenin, bir şeyin "büyüklüğünün" ölçüsü olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Ama bir fizikçi için kütle, yalnızca bir şeyi hareket ettirmenin veya hareket ediyorsa durdurmanın zorluğunun ölçüsüdür.
Geniş bir bütüncül grubun ya da kalabalığın, özellikle de duygusal açıdan heyecanlı üyesi olan bireyler, normalde tek başlarına düşünme şansı verilse karşı çıkacakları bir grup kararını desteklemeye meyilli olabiliyor. Alman oyun yazarı Schiller'in yazdığı gibi, "Birey olarak görülen herkes, oldukça duyarlı ve mantıklıdır. Bir grup üyesi olarak ise bir anda ahmaklara dönüşürler."
Sayfa 546Kitabı okudu
Aşırı nüfus, çevresel etki ve iklim değişikliği problemleri sonsuza değin süremez: Kendi eylemlerimizle bunları çözmekte başarılı olamazsak, er ya da geç, ya Ruanda'daki gibi ya da bizim istemediğimiz başka yollarla illa ki çözülürler.
Bir düşmanın yüzüne söylenebilecek en kışkırtıcı sözlerden biri şu şekilde: "Annenin eti dişlerimin arasında kaldı."
Tarih farklı, zihniyet aynı
Halk, yaşadığı yokluk ve fakirliğin başarısızlık değil bir tür imtihan olduğuna inandırılmış ve buna karşı çıkmanın "dünyaya değer vermek" gibi oldukça günah bir eylem olduğuna ikna edilmişti. Toplum, dinini dahi öğrenmekten uzak kalmış, sözde din adamlarının hurafeler ve gerici düşüncelerle iç içe geçmiş öğretileri din adı altında zihinlere kazınmıştı. Toplumun bu şekilde esaret altında oluşunun nedeni eğitimsizliğiydi ve eğitimsizliğin sürdürülebilmesinin koşulu, toplum zihninin sözde hocalar ve şeyhler tarafından uyuşturuluyor oluşuydu. Şeyhler, dervişler, müritler, dedeler ve seyyidler gibi kimseler geçimini halktan sağlıyor; tekke, türbe ve zaviye gibi kurumlar aracılığıyla çıkarlarını sürdürebildiği için toplumun içine düştüğü esaretten rahatsızlık duymuyordu.
69 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.