"Çıt"ın nasıl bir şey olduğunu henüz bilmiyordum. İçimden öyle geliyordu.Başka bir son düşünemiyordum. Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. Dünyanın bütün Kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri'ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine..."
Kadın mesafeli bir yerden başka birinin sesiyle konuşuyordu. Oraya nasıl ve ne zaman gitmişti, adam mı göndermişti yoksa taksi tutup kendi mi gitmişti?
"Hikaye" dedim. "gel seninle anlaşalım. Sen yarım kal, adını da yarım kalan hikaye koyalım"
"sen zaten neyi tamam ettin ki?" dedi bana
"Aslında tam diye bir şey yoktur" dedim. "Her tam bir üst yarımın alt basamağıdır. Yani yarım da bir bütündür."
Geçtiğimiz hafta Dost Kitabevi'nde karşılaştım bu kitapla. Yeni çıkanların konulduğu standdaydı. Üzerinde Sadri Alışık fotoğrafını görünce ilgimi çekti. Aslında eserin adının Sadri Alışık'ın çok bildiğimiz bir repliği olması hasebiyle bunu doğal karşılamak gerek. Eserin bir öykü kitabı olduğunu söylemeliyim. İlk öyküde bizim 'bıçkın delikanlı' evden çıkıyor ve etrafını biraz da argoya kaçan bir 'kendi üslubuyla' anlatmaya başlıyor. Ama bu üslûbun argoya kaçmış olması sizi yanıltmasın. Yazar, kahramanımızı içinden geldiği gibi konuşturmuş. Sonraki öyküleri henüz okumadım. okuduğumda o öyküler hakkında da yorumlarımı paylaşacağım inşallah. İyi okumalar.