"İlk aşk deneyimi bütün bir hayatı belirler mi ? Yoksa kaderimizi çizen yalnızca tarihin ve efsanelerin gücü müdür ? "
Orhan Pamuk ile tanıştığım kitap olan Kırmızı Saçlı Kadın'ın anlatımını daha ağır ve süslü bekliyordum fakat oldukça hafif bir anlatımı vardı. Oturup 2 günde bitirilebilecek bir kitap. Efsanelerle gerçek hayatın iç içe geçtiği roman, Sophokles’in Kral Oidipus'u ile Firdevsi'nin Şehnamesi üzerinden hem Batı'nın hem de Doğu'nun baba-oğul ilişkisine bakışını ele alıyor. Bunun yanında İstanbul'un 80'li yıllardaki haline, aşka, tanrıya, kadere değiniyor. Roman üç kısımdan oluşuyor. İlk kısımda baba eksikliği yaşayan Cem'in dershane parası çıkarmak için Kuyucu Mahmut Usta ile birlikte Öngören'de kuyu açmaya gitmesi ve Kırmızı Saçlı Kadın'a karşı başlayan hayranlığı anlatılıyor. Meydana indikleri bir gün gördüğü tiyatrocu kadına aşık olan 16 yaşındaki Cem'in 30 sene sonra bile karşısına çıkacak bazı olaylar yaşanır. İkinci ve üçüncü kısımda artık yetişkin, okumuş bir birey olan Cem'in hayatını okuruz. Yazmak istediğim çok şey var ama spoiler vermek istemiyorum, birazcık da kitabın verdiği mesajdan bahsedelim. Okuduğumuz, dinlediğimiz, oynadığımız şeylerle bir gün gerçek hayatta da karşılaşırız. Bu yüzden inandığımız şeylere dikkat etmeliyiz. Hayatımızda küçük sanarak attığımız adımlar gelecek hayatımızda büyük olaylara yol açabilir. Roman biraz fazla tesadüflere yer verse de kesinlikle önereceğim kitaplarda yerini aldı. Siz de okuduysanız fikirlerinizi belirtebilirsiniz. İyi okumalar.