Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

ilayda özaydın

zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. önce beklemekten. ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan. ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın. bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar, sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini... zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını, kanunlara saygı göstermesini, insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar. ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun. ya o? ya o? insanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, saadet bekliyor yaşamaktan. zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık. aradıklarının çoğunu bulamamış, beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak göçüp gidiyor bu dünyadan. işte yaşamak maceramız bu. yaşarken beklemek, beklerken yaşamak ve yaşayıp beklerken ölmek! -beşinci mektup/ümit yaşar oğuzcan
Reklam
anılacak günlerim olmadı mı benim? ayaklarımın korkusuzca çiçeklendiği, silahıma yapışıp sabahın serinliğini beklediğim, kuzey gemileriyle sağır olduğum günler, sepet örmeyi unuttuğum günler olmadı mı? ey geceyi ve kahverengi bir düzeni taşıyan ellerim! yüzümün uğultusuyla şaşırtın beni. o karanlık ormanı yangına vurun. çünkü ben de kaçarken ardımda kalanları yakıyorum. ama iyi biliyorum yıldızları, ama yıldızların tanrıların da üstünde parladıklarını, anılacak günlerimin gitgide yokolduğunu biliyorum. kargaşa. ve kolayca yıkılan inançlarım benim, benim en sağlam ve dağınık ellerim. sabahı nasıl tetikte bekliyorum. şafakla damar damara seviştiğini görmek için bilgeliğin. ve onarıyorum nasıl hızla kendi gücümü. nasıl bir soylu boşluğa çılgınca kayıyorum. ey yangınlar artığı! her yangından arta kalan bir şey, her yangından arta kalan gerçek şey çoğalt beni. -yıldızların uzaklığına övgü-
yaşamaktan öte özür bulamayınca aşka sonuçları bir bir gözden geçiriyorum pulluklarla devrilen toprağın ıslaklığındaki can madenlerin buharından elde edilen büyü bazı yasak kitapların verdiği dinç duygular nelerse ki yaşamak sözünü asi kılan nelerse ki lekesiz, umutlu ve budala. denedim. soğuk sular dökünüp fırladım sokaklara sorular sordum nice kara sıfatları üstüme alaraktan ipte boynum, ağzım şehvet yalaklarında çapraştım, and içip ayna kırdım doğadan bir vahiy bekledimse boşuna baktım akşam herkesin kabul ettiği kadar akşamdı hiç bir meşru yanı kalmamıştı hayatımın. sözlerimin anlamı beni ürkütüyor böylesine hazırlıklı değilim daha. bilmek. bu da ürkütüyor. gene de biliyorum: kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda ismet özel-çözülmüş bir sırrın üzüntüsü

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem ne fark eder demişim bilmeden farkı istemişim. Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık! Yola madem çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar yola devam ederdim. - Münacaat
Reklam
Çeşme var,kurnası murdar yazgım, kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi - Münacaat
hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün soluk bir dünyanın mezarlarına gömerek gurbetimi kapadı karanlığa Yesrip, kapılarını meydan okuyuşun çağın ordularına bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır doruklardan öte hevese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru
Gelgelelim, Beter, bize kısmetmiş. Ölüm, böyle altı okka koymaz adama, Susmak ve beklemek, müthiş Genciz, namlu gibi, Ve çatal yürek, Barışa, bayrama hasret Uykulara, derin, kaygısız, rahat, Otuziki dişimizle gülmeğe, Doyasıya sevişmeğe,yemeğe... Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri, Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret Ve asıl biz biliriz kederi. - Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden
Lo ben seni hapislerde sevmişim Ben seni sürgünlerde...
Ne kadar kaçmak ve uzaklaşmak arzusu ile dolu isem ,o kadar da bağlanmak ve kalmak bağdaş kurup oturmak istiyorum Saat Faik Abasıyanık-Balıkçının Ölümü
Reklam
hani bir gün bir çobana rastlamıştık kavalıyla bir sümbülü emziriyordu adı Ferhat mıydı neydi koyunların, kuşların, böceklerin ve çiçeklerin sadakatten mest oldukları her birinin gözlerinde kaybolur gibi ,kayar gibi dalıp gittiğimiz o saadet evreni kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan yaslan göğsüme sevdiğim benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir toprak gibidir sen ki bulut gibisin ,ay gibisin güneş gibisin bazen usul usul inen yağmur tıpırtılarını dinler gibi dalıp gitmiştik sen konuşuyordun ipil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun onlar ki konuklarımızdı adları Keremdi ,Yusuftu,Kaystı hepside ezelden tanıdıktı dosttu Erdem Bayazıt / Aşk Risalesi
"onlardan ayrılınca o kuruyup gitmiş otlarla kaplı tepeye doğru yürümeye başladım. adını bile bilmediğim, sararıp gitmiş, incecik otlar, ki adsız sansız, kimsenin umurunda olmayan bu değersiz otlar, buradaki hayatıma benzer şekilde, hiçbir değere lâyık görülmediği için belki, ilk kez önemli göründü gözüme. sonra sevim'i düşündüm. onda