Adak, genellikle herhangi bir hususta Allah'ın yardımını temin gayesiyle baş yurulan dini bir davranış olarak şu veya bu şekilde hemen hemen bütün dinler de görülmektedir. Gerek Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedid'de, gerekse Grek ve Latin literatüründe peygamberler, krallar, azizler ve başkalarının yaptığı muhtelif adaklarla ilgili misaller çoktur.
Abdürrauf es-Sinkili, Açe'de önceleri yaygınlaşan vahdet-i vücûd anlayışına ve bid'atlarla hurafelere karşı mücadele vererek, İslâm inancının saf şekli ile korunması hususunda gösterdiği hassasiyetle İslâmiyet'i Açe topraklarına yeniden getiren kişi olarak tanınmaktadır.
Meselâ annesi ve babası ölmüş bir çocuk, terbiyesi kıt ve açgözlü olabilir düşüncesiyle devşirilmezdi. Sığırtmaç ve çoban çocuklarıyla kel, köse, doğuştan sünnetli, ayrıca Türkçe bilenler ve sanatkâr çocuklar ocağa alınmazdı. Kanuna göre ailenin tek oğlu da alınmaz, iki veya daha çok erkek evlâdı olanın çocuklarından en sağlıklısı, yani askerliğe en elverişli olanı alınırdı. Çok uzun veya çok kısa boylu olanlar da devşirilmez. orta boylu, düzgün yapılı ve yakışıklılar tercih olunurdu.
Acâride, kendi içindeki tâli fırkalar arasında bazı görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte, fikir ve aksiyon bakımından şiddet ve aşırılık taraftarı diye bilinen, ayrıca en güçlü Hâricî fırkası olarak tanınan Ezârika ile, Hâricîler'in en mutedil ve Ehl-i sünnet'e en yakın kollarından kabul edilen İbâzıyye arasında yer alır.
Kaçak bir köleyi yakalayan kimse onu götürüp sahibine veya kadıya teslim etmekte, yahut sahibi gelip alıncaya kadar kendi yanında alıkoymakta serbesttir.
Bağdat'a gittiği zaman mensup olduğu Şâfiî mezhebini bırakarak mizacına daha uygun gelen Hanbell mezhebine girmiş, bununla birlikte hayatının sonuna kadar her iki mezhebe göre fetva vermiştir. Rivayete göre rüyasında Ahmed b. Hanbel Abdülkadir'den, o sırada zayıf durumda bulunan Hanbeliliği canlandırmasını istemiş. o da Hanbeli mezhebine girerek bütür gücüyle bu mezhebi ihya etmeye çalışmıştır. Yaşadığı dönemde Hanbeliler'in imami olmuş ve bundan dolayı kendisine "Muhyiddin (dini ihya eden) unvanı verilmiştir. Abdülkadir-i Geyläni Hanbeli mezhebine sarsılmaz bir şekilde bağlıdır. Bütün eserlerinde, özellikle el- Gunye'de bu mezhebe bağlılığı açıkça görülür. "Mezheplerin en iyisi İmam Ahmed'in mezhebidir" diyerek amel ve itikadda Ahmed b. Hanbel'i hararetli bir şekilde savunur. Müteşâbihat i tevile kalkışmaz. Diğer Hanbeliler gibi tevili tahrif sayar. İstiva'ya tereddütsüz inanır ve bu konuda başta Mu'tezile olmak üzere öbür mezhepleri şiddetle tenkit eder. İmâm-i Azam'ın el-Fıkhu'l-ekber'deki fikirleri de bu tenkitlerin dışında kalmaz.
Haifelik sıfatını Osmanlı padişahları arasında en çok kullanan o oldu. Bu sıfatın verdiği güçle, Güney Afrika ve Japonya gibi uzak ülkelere din âlimleri göndererek İslâmiyet'in oralarda da yayılması için çalıştı. Abdülhamid'in Çin'deki tesiri o kadar büyük oldu ki, Pekin'de onun adına bir İslâm üniversitesi açıldı ve kapısında Türk bayrağı dalgalandı.
Anatomi dersinin kadavra üzerinde gösterilmesi için ilk olarak onun özel izin aldığı belirtilmektedir. Meclis-i Tahaffuz (Karantina İdaresi) reisi sıfatıyla salgın hastalıklara karşı karantina teşkilatını geliştirip yaygınlaştırmış, çiçek aşısı uygulamasını da mecburi hale getirmiştir.
Türkiye'de Türkiye Diyanet Vakfı'na bağlı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) dahil pek çok İslam ülkesine yerleşmek için teklif almış ise de Fransa'da ikinci bir Hamidullah'ın olmadığı bundan dolayı orada kendisine ihtiyaç olduğu hassasiyetiyle teklifleri nazikçe reddetmiştir.
Evinde oturup hadisle meşgul olmayı çok seven İbnü'l-Mübârek'e, "Bu yalnızlıktan rahatsızlık duymuyor musun?" diye sorulduğunda, "Hz. Peygamber ve ashabıyla birlikte iken nasıl yalnızlık duyarım!" karşılığını vermiştir.
"Ey insanlar!Güç getireceginiz işleri yapın.Zira siz usanmadıkça Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah'a en hoş gelen amel,az da olsa devamlı olandır .