İşaratü'l-İ'caz'dan: "İnsandaki akıl ve lisan gibi bir anda yalnız bir meseleyi düşünmek ve yalnız bir lâfzı söylemek gibi cüz'î değil, göz misillü muhît bir nazara sahip olmak gibi, kelâm-ı ezelî dahi bütün zamanı ve tâife-i insaniyeyi nazara alan külliyette kelâm-ı İlâhîdir." Bediüzzaman'ın metinlerinde dikkat çekici bir özellik de bilgiyi aktarırken bakışaçısı da aşılamasıdır. Şimdi, mesela, Fatiha tefsirini okuyorsunuz amma Kur'an da içinizde/gözünüzde yeniden inşa ediliyor. "Bu kelam nedir? Nasıl bakılmalıdır? Ne renkleri/zenginlikleri vardır?" Bunlar da bir çekidüzene kavuşturuluyor. Elhamdülillah şu demektir, Rabbü'l-alemîn bu demektir, değil sadece. "Ne okuyorsun?" Durup durup, tekrar tekrar, vura vura, dönüp dönüp, bunu hatırlatıyor Bediüzzaman: "Ne okuyorsun?" Beni çok heyecanlandırıyor bu üslûbu. Böylesi bir üslûpla okuduğunuz metin de size 'entelektüel meşgale'den ibaret kalmıyor. İnşaallah. Çünkü yazar anlattığı mesele ile duygusal bir bağ kurmuş. Yalnız akıl değil. Dikkatinizi çekerim. Basbayağı tefsir ettiği şeye âşık, hayran, öğrenci, heyecanlı birisi var karşınızda. (Bu arada girişteki ifadeyi de şöyle hafızama kaydettim: "Kur'an'ın sözü göz gibidir." İlla bir yazıda kullanırım.).
Ahmet Ay