"
Maddî ve maʼnevî herşeyde, yardımın ve ictimâin (bir araya gelmenin) büyük kuvvet ve te'sîri vardır. (..) Nasıl ki birbirine mukābil (karşı) tutulan iki âyinede çok âyineler görünüyor; kezâlik (bunun gibi) iki-üç nükte veya iki-üç hüsün (güzellik) ictimâ“ ettikleri (birleştikleri) zaman, pek çok nükteler, pek çok hüsünler tevellüd eder (doğar). Bu sırra binâendir ki, her hüsün sâhibinin ve her bir sâhib-i kemâlin (kâmil insanın), emsâliyle (benzerleriyle) ictimâ“ etmeye fitrî (yaratılışta) bir meyli vardır ki, ictimâ'ları zamânında hüsünleri, kemâlleri bir iken iki olur. Hattâ bir taş taşlığıyla berâber, kubbeli binâlarda ustanın elinden çıkar çıkmaz başını eğer, arkadaşıyla birleşmeğe meyleder ki, sukūt (düşme) tehlikesinden kurtulsunlar. Maalesef, insanlar teâvün yardımlaşma sırrinı idrak edememişler. Hiç olmazsa, taşlar arasındaki yardım vaziyetinden ders alsınlar!" (İşârâtü'l-İ'câz, 34-35)