Bu arada, nasılsa çok geçmeden hepsinin teker teker evleneceğini düşünen anaları Naze bunca sözcük ve sayıyı öğrenmek için neden bu kadar zahmete girdiklerini anlamazmış. Ama kocası bütün kızlarını okutmak konusunda kararlıymış. "Her gün onca yol gidip geliyorlar. Ayakkabıları eskidi" diye söylenirmiş Naze. "Ne için?" "Anayasayı okuyabilsinler diye" dermiş Berzo. "Anayasa ne ola ki?" "Kanun tabii, cahil kadın! Büyük kitap! Müsaade edilen şeyler var, yasak olan şeyler var; aradaki farkı bilmiyorsan yanmışsın demektir." Hâlâ ikna olmayan Naze dudaklarını büzermiş. "Kızların koca bulmasına ne faydası olacak bunun?" "Bir gün kocaları onlara fena muamele ederse sineye çekmeleri gerekmez. Çocuklarını alıp çıkıp giderler." "Ya nereye gidecekler?" Berzo bu sorular karşısında şaşakalmış; bunları hiç düşünmemiş ki. "Babalarının evine sığınırlar elbet." "Hmmm, demek bunun için her gün onca yol yürüyüp kafalarını dolduruyorlar, ha doğdukları evde kalsınlar diye, he mi?" "Kalk da bana çay getir hadi. Fazla da konuşma!" "Allah yazdıysa bozsun" diye mırıldanırmış Naze mutfağa yollanırken. "Kızlarımdan hiçbiri kocasını terk etmeyecek. Eden olursa eşek sudan gelinceye kadar döverim, o zamana ölmüş olsam bile. Hortlak olur geri gelirim vallahi!"
"Onlar aşkı birkaç açıdan ele alıyorlar. Mecazi, ilahi, mistik, ve tensel. Hilleli şair (Fuzuli)in önemsediği aşk ise platonik bir vadide akıyor. Doğu'da gönül diye de bir şey var ayrıca.Kelime anlamı bizim yürek veye kalp dediğimiz şey ama ondan çok ayrı bir kavram.Bir nesneden çok bir tavır, somuttan çok soyut bir öğe. Muhammediler dışında
Sayfa 192 - kapı yayıneviKitabı okudu
Reklam
....."Yerkürede ve de sukürede barış diye birşey yoktur. Nasıl ki her ülkenin bir tek hükümdarı varsa sonunda dünyanın da bir tek hükümdarı olacaktır. Tıpkı İskender gibi, Sezar gibi...Ve elbette ki her hükümdar, dünyanın efendisinin kendisi olacağına inanır. Kudreti olan bunu açıkça ilan eder, kudreti olmayan niyetini sinsice yüreğinde besler. Eğer biz onların üzerine yürümezsek onlar bizim üzerimize yürür. Eğer biz hakimiyetimizi ilan etmezsek onlar ilan eder. Eğer biz onların kal'asını fethetmezsek onlar bizim kal'amızı fetheder. Yaşananlar sözlerimizin dayanağıdır, yaşanacaklar ise şahidi. Şaşılacak iş değil, kanundur bu; ilelebet, kadim dünya kanunu. Ve elbette kanla yazılmak zorundadır. Çünkü ademoğlu denen bu mahluk, iyilikten çok kötülükten anlar. Ve de ne yazık ki erdem doğuştan gelen bir vasıf değildir. İnsanları okutmak için, yetiştirmek için binlerce molla, binlerce medrese gerekir ve dahi binlerce kitap ve de onlaca yıl gerekir. Ve siz bu işle uğraşırken düşmanlarınız, bir gecede kökünüzü kurutabilir. O sebepten barış bir hayaldir ki, hüdavendigar babam Murat Han asla hayalci bir padişah değildi....."
Sayfa 297Kitabı okudu
Jarvinen, Okunen ve Gulbe Nasıl Kral Oldular? Reçel Kralı Jarvinen anlatıyor... Ben önceleri yoksul bir sokak çocuğuydum. Şimdi ise yurdumuz için büyük ve iyi bir güç olduğumu söyleyebilirim. Ben bu konumumu kime borçluyum? Tesadüfen dinlediğim bir konferansa değil mi? Daha önce de söylemiştim. Küçük dükkânımda kurabiye ve
Eski bir kitapta yazılıdır; Mecnun'un kabilesi bir araya gelmiş ve Leyla'nın obasına bir haber göndermişler: " Bu delikanlı aşktan helak olacak; azıcık merhamet gösterseniz de bir kere olsun Leyla'yı görmesine izin verseniz ne ziyanı olur?" Leyla'nın obasından cevap gelmiş: " Onun Leyla'yı görmesini engellememiz Leyla için değil, onun içindir. Zira o Leyla'yı görmeye dayanamaz diye korkuyoruz." Bunun üzerine Mecnun'u getirmişler. Daha Leyla'nın kapısını araladıkları vakit Mecnun, Leyla'nın gölgesini görmüş ve yere yığılıvermiş. Zavallı cariyecik de, işte bu hale girmiş olmalı ki Sultan'ın huzurunda cümlesinin sonunu getiremeden yığılıp kalmış. Sultan bir kalbe sığmayacak kadar büyük olan bir aşkın yere düşmesine elbette razı olmamış, cansız bedenini yakalayıp kucağına almış. Başını dizlerine koymuş... Donuk gözleri artık tam da gözlerine bakmaktaymış. Kız öte alemden, Sultan bu alemden... Ben o akşam kitap okumak üzere Sultan'ımın odasına girdiğimde yanaklarının ıslak olduğunu hissettim. O anda hiçbir şey sormadım, nasıl olsa sonra anlatırdı. Kapısında beni görünce elleriyle nazikçe cariyenin gözlerini kapattı. O anda ağzımın tadı yılan zehrine döndü. Ertesi gün cenazenin defni sırasında Sultan'ın gözlerinden yaşlar süzüldüğünü gördüğümde de zehir ciğerime indi.
Sayfa 368Kitabı okudu
... duyduğum günden itibaren bütün gecelerini kitap okuyarak geçirdiğim tam altmış ay, iki yüz altmış hafta, bin sekiz yüz yirmi beş gün... Hep merak ederek, hep öğrenerek, hep daha fazla öğrenerek... Ne kadar da çabuk geçip gitmişti. Geriye dönüp baktığımda eski benden eser kalmadığını görüyordum. Bir zamanlar çektiğim “Bilmem!” zikrinden sonra yedi yıl boyunca yedi esma virdiyle nefis terbiyesinden geçip “Ya Alîm”e yükselmiş, “Ey her şeyi bilen Allah” demenin lezzetini tatmıştım. Bu sayede ilahi bilgiye ve hakikat bilgisine yöneldim. Okudukça öğrendim ki İslam’ın temeli ahlak, ahlakın özü bilgi, bilginin özü akıl imiş. Gidişatını ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine düzenlemeyen kişiden derviş olamayacağını ve topluma yarar gelmeyeceğini artık iyi biliyordum. Bilgi çok zor elde ediliyordu. İlim ilim ilmek gerekiyordu. Anladım ki ilmekler atıldıktan sonra bilginin bir de yumuşak huy ile desteklenmesi lazımmış. Ancak o vakit bilgi ile doğruya yol görünür, yumuşaklık ile insanlara katlanılırmış. Bilgi sahibinin bilgiyi destekleyen bir irfana da ihtiyacı varmış. O irfan ki ancak kalbe doğru yapılan yolculuklarda kazanılırmış.
Reklam
867 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.