Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsanlar doğuştan eşittirler; kullukta, fanilikte eşitlik. Ama menfi bir eşitlik bu. Sonra, İman sayesinde yeni bir eşitlik kazanırlar, kardeş olurlar. Rabbin lütuflarından ayrı ölçüde faydalanacaklardır: hukuki ve müspet bit eşitlik. İslam içim hürriyet felsefî değil, hukuki bir mefhum. Temeli: Câmianın bütün fertleri arasında tam bir hak eşitliği olduğu inancı.
Sayfa 172Kitabı okudu
"Cesur Yeni Dünya" ütopyası hakkında
Teknoloji ve ilerleme denilen şey gittikçe daha da  büyüyen devasa bir bilimsel teknik mekanizmayı inşa etmekte, bu mekanizma içinde insan kaçınılmaz olarak bireyselliğini kaybetmektedir. O bu mekanizmanın bir parçası olmaktadır. Aldous Huxley geleceğin insanını, kendi yarattığı teknolojinin bir ürünü, sun'i insan olarak görmektedir. Genetik biliminin ilerlemesiyle devasa laboratuvarlarda insan embriyosu, belli bir plana -reçeteye- uygun olarak işlenecektir. Burada bilim vasıtasıyla birbirinin aynısı insanî varlıklar, ''kopyalar'' halinde üretilecektir. Onların bir şahsiyeti olmayacaktır. Bunun yerine ''optimal özelliklere'' sahip olacaklardır.(...) Aldous Huxley bu teknik ütopya perspektifini absürt bir alana taşımaktadır. Alaylı bir şekilde diyor ki:"2500 yılında yeni mükemmel bir dünya hakim olacak. Bu dünyanın prensibi eşitlik, aynılık ve istikrar olacak. Bu dünyada temel bilim biyoloji olacak ve onun araçlarıyla aynı tip makinelerde, aynı tip insan, binlerce ikiz kuluçka makinesinden elde edilecek... " Bu" mükemmel dünyada" günahkar insanlar bulunmayacak, sorumlu olmayacak ve cezalandırılmayacak, yalnızca mekanizmadan çıkarılacak kusurlu bireyler olacaktır. Böyle bir dünyada iyilik de kötülük de, hatta gâye, muamma, şüphe ve isyan da olmayacak. Dram bertaraf edilecek ve ütopya kurulmuş olacaktır.
Sayfa 244 - DRAM VE ÜTOPYA
Reklam
İslam adalet istiyor, ama adalet nasıl bir düzen içinde sağlanır? İslam eşitlik dinidir, lakin eşitlik hangi rejimin eseri olabilir? Bu meselelerin hiçbiri hocanın kafasında yer almamıştı. Bu sebepten yeni devrin eskiyi temelden yıkan Garpçılığı, serbestçe ve şiddetle hayata hakim oldu. Mektepten din kültürü kovuldu. Eskilerin frenk dili öğrenimi küfür diye adlandırılmalarına karşılık yeniler Arapça ile Farsça derslerini okullardan kaldırdılar. Arkasından milli tarih ve millet dili müthiş bir şamar yedi.
İstanbul Sözleşmesi özelinde tartışmaya açılmış olan ”kadına şiddet" kavramı: .Kadına şiddetin önlenmesinden çok, aile kavramının yok edilmesinin, .Birey ve toplum arasındaki adalet kavramı yerine eşitlik kavramının ön plana çıkarılmasının, .Nikâh sözleşmesi ile yuva kurulması kavramı yerine hukuku olmayan birlikte yaşam kavramının meşrulaştırılmasının, .Kadın ile erkek arasındaki cinsel birleşme yerine kadın kadına, erkek erkeğe cinsel birlikteliğin, .Çocuk yaştan itibaren cinsiyetsizleştirmenin, zeminini oluşturmuştur. Ülke hukukumuzda yapılan düzenlemelerin büyük bir kısmının İstanbul Sözleşmesi öncesinde yürürlüğe girmiş olan uluslararası sözleşmeler ile düzenlendiği, özellikle CEDAW sonrasında ciddi ve esasli değişikliklerin yapıldığı, İstanbul Sözleşmesi ile yapılan bu değişikliklerle bir sonraki sürüme geçildiği unutulmamalıdır. lstanbul Sözleşmesi, beslendiği diğer uluslararası sözleşmelerle birlikte, sadece İslam aile yapısını tehdit etmediğini, tüm inanç gruplarının aileye ve ailenin korunmasına yönelik değer yargılarını yok saymakta olduğunu, hatta doğal cinsiyetten farklı kavramlaştırmalara keskin hukuki koruma sağlaması bakımından insan soyunu hedef aldığını ve yok olmaya doğru götürdüğünü söylemek hiç de abartı olmayacaktır. Bu nedenle Sözleşme eleştirilirken toplumdaki tüm inanç, etnik ve kültürel gruplarla koordineli hareket edilmelidir.
Av.Veysel DağaşanKitabı okudu
Hümanist batının sömürgecilik, ırkçılık, soy kırım vb tutarsızlıkları
İnsanın maneviyatını -bu dinî gerçekliği- tanımıyorsanız, insan eşitliğinin gerçek temelini kaybedersiniz; eşitlik o zaman dayanaksız ve temelsiz bir kuru laftan ibaret kalır. Bu hâliyle insanlar arasında eşitsizliğin bariz gerçekliği karşısın da, özellikle de insanın muktedir olmak ve hükmetmek, yani eşit olmamak arzusu karşısında, bu eşitlik kavramı çöküşe mahkûm olur.
Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup sizde olmayanı bir eziklik duyarak) arzulamayın, erkeklere kendi kazandıklarından bir pay olduğu gibi, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. (Çalışarak) Allah’ın lütfundan isteyin. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir. Âyet-i kerîmede görüldüğü gibi erkek ve kadınlara, kazandıklarında ferdî mülkiyet hakkı ve kazançta eşitlik ilkesi getirilmiştir. Bu sebeple İslâm dini kadını, cahiliye devirlerinde olduğu gibi bir tutsak/bir köle gözüyle görme veya bir süs, zevk ve sömürü malzemesi olmaktan kurtarıp ilk soyadını koruma, ipotek, hibe, vasiyet, her türlü sözleşme, iffetini koruma ve ‘haramdan sakınmak kaydı ile’ alışveriş hakkını, onların hak arama mücadelelerine gerek kalmadan, altıncı asırda vermiştir.
Sayfa 82 - Nisâ 32Kitabı okudu
Reklam
Selçuklu ve Osmanlı tarihinin aynı döneminde, Avrupa tarihinde gördüğümüz insanlık dışı uygulamalara asla rastlanmaz. "Kanun önünde eşitlik ilkesi" hayata öylesine derinden hâkimdir ki, sıradan insanlar kimi padişahları mahkemeye verip yargılatmış, hatta mahkûm ettirmişlerdir... Bunu yapabilmek bugünün demokratik anlayışı içinde bile zordur. Bu anlayışın temelinde, kuşkusuz, İslâm'ın "kul hakkını yememe" kuralı yatar. Allah'ın kul hakkını bağışlamayacağı inancı, yöneticileri hamiyetli, yönetilenleri emniyetli yapmıştır.
Sayfa 139Kitabı okudu
Türklük Sözleşmesi'ne uymamanın nasıl ve ne gibi yöntemlerle cezalandırılacağı sözleşmenin hemen ilk yıllarında Şeyh Said İsyanı'yla birlikte açık bir şekilde belli edilmişti. Daha önce vurguladığım üzere, İttihatçı ve Kemalist liderlikler Müslümanlık Sözleşmesi süresince, Kürtlerin desteği hayati olduğu için en çok Kürtlere özen gösterdiler, en çok Kürtleri ikna etmeye çalıştılar ve özellikle Kurtuluş Savaşı boyunca eşitlik ve özerklik gibi sözler vermek zorunda kaldılar. Fakat Kurtuluş Savaşı'nın kazanılıp T. C.'nin kurulmasıyla birlikte, yatay Müslümanlık Sözleşmesi yukarıdan daraltıldı; gündelik dille söylenirse ''söz''ler tutulmadı. Yeni sözleşmenin Müslümanlığı daraltıp Türkleştirmesinin Kürtler açısından en azından üç anlamı vardı: Özerklik sözünün tutulmayıp merkeziyetçiliğe geçilmesi; Müslümanlığın yetmeyip Türkleşme zorunluluğun getirilmesi; halifeliğin ve medreselerin 1924 yılında kaldırılmasıyla İslam'ın siyasal ve kamusal anlamını kaybedip bir Türklük şartına dönüştürülmesi.
Sayfa 177Kitabı okudu
336 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Büyük Verinin Gözü Üzerinizde: 21. Yüzyıl için 21 Ders 25 Temmuz 2019  Leyla Mihrinaz Engin Yuval Noah Harari tarafından kaleme alınan 21. Yüzyıl için 21 Ders kitabı, tüm dünya insanlarının hâlihazırda yaşadığı siyasi, dini, ekonomi, ekoloji, sağlık, psikolojik ve benzeri toplumsal krizlerin nedeni, dünyayı kuşatan biyoteknoloji, yapay zekâ,
21. Yüzyıl İçin 21 Ders
21. Yüzyıl İçin 21 DersYuval Noah Harari · Kolektif Kitap · 20187,6bin okunma
İnsan hiçbir zamana ahlâki olarak “tarafsız” değildir. Bu nedenle o her zaman ya gerçekten ya da göstermelik bir şekilde ahlâklıdır, ya da her ikisidir ki, bu tür durumlar çoğunluktadır. İnsanlar farklı zamanlarda, farklı şekillerde davranmıştır. Fakat adalet, hakikat, eşitlik ve özgürlükten bariz bir şekilde her zaman aynı şekilde bahsedilmiştir. Bilgeler ve kahramanlar samimi bir şekilde ve hakikat adına, siyasetçiler ve demagoglar ise ikiyüzlü bir şekilde ve çıkarlar adına, adalet, gerçek, eşitlik ve özgürlükle ilgili aynı şeyleri söylerler ve bu sahte ahlâk, bu ahlâk maskesi ve adalet, eşitlik, hümanizm gibi kavramlarla yapılan bu kelime yarışı, tıpkı kahramanların ve azizlerin yüce fedakârlıkları gibi ahlâkın gerçekliğini tasdik eder.
Sayfa 175Kitabı okudu
1.000 öğeden 911 ile 920 arasındakiler gösteriliyor.