İKTİSAT-KÖYCÜLÜK / MEMLEKETÇİLİK-SOSYAL ADALET Atsız Türk düşünce hayatına 15 Mayıs 1931 tarihinde çıkmaya başlayan Atsız Mecmua ile girer. Bu dergide çıkan Boz Kurt imzalı ilk yazılarında Anadolu'ya, "memleket"e, köye ve köylüye ağırlık verdiği görülür. "Bir kuş bakışı" başlıklı ilk yazıda bulunan şu cümleler dikkat
BİR TEK KURUŞU BİLE EKSİK DEĞİLDİ Avrupalı bir ressamın Osmanlı İstanbul'unda yaşadığı olayı kendisinden dinleyelim: "İçerisinde -o zamanın parası ile-bin kuruş olan bir torba ile Beyoğlu'na doğru gidiyordum. Tophane İskelesi'ne çıkarken torbam yırtıldı. Paraların bir kısmı rıhtımın üstüne bir kısmı da denize döküldü. "Eyvah" bile demeden çevrede bulunan insanlar bir anda paralara yöneldiler. Herkes bir şeyler topluyordu. Hatta kayıkçılar da suya dalıp denizin dibine inen paraları çıkarmıştı. Ben şaşırmış bir halde olan biteni izlemekteydim. Bir de ne göreyim! Herkes topladığı paraları torbamın içine koymaya başladı. Şaşkınlığım devam ediyordu. Yaptıklarına karşılık cömertlik yapmak istedim ama kim olsa aynısını yapardı dercesine hiçbiri yardımı kabul etmedi. Zaten o kadar kalabalıklardı ki hepsine bahşiş yetmezdi. Toplama işlemi bittikten sonra bir hamal torbayı sırtlayıp evime kadar götürüverdi. Eve çıkar çıkmaz birçoğunun kaybolduğunu düşünerek paralarımı saymaya başladım. Bir de ne göreyim, torbamın içinde tamı tamına bin kuruş vardı. Gözlerime inanamamıştım. Bir kez daha saydım ama sonuç değişmemişti. Bir tek kuruşum bile eksik değildi."
Reklam
Yine Marmara! Geminin tam burnuna oturmuşuz. Geminin burnu açık denizlere sesleniyor: " Vardaaaa!" Kalbim kalbim saatli bomba mı nedir? Ha patladı ha patlayacak! Geminin burnundayız, gidiyoruz. Sahiden, hızlı ve emin gidiyoruz. İçimde çan sesleri. İçimde yangınlar. Dudakları nemli, gözleri gök mavisi çocuklar. Ulan ne halt karıştırıyor bu içim? İstanbul ufalıyor. İstanbul küçülüyor. Gözlerimizi sonuna kadar açmış ona bakıyoruz. O kimbilir kimlere bakıyor. İşte minareleri de kaybettik. Yok artık, İstanbul filan yok. Artık biz üç kişi bizzat İstanbul'uz.
Sayfa 96
O sabah, Ara Güler'in Galatasaray'daki evinin kapısı çalındı. Ara Güler, kapıyı açtığında şaşırdı. Karşısındaki, kırk yıllık arkadaşı Orhan Kemal'di. Orhan Kemal hiç bu saatlerde gelmezdi ziyaretine. Şaşırması o yüzdendi. Onu içeriye buyur ettikten sonra, "E, hayrola?" demekten kendini alamadı. "Ara, biliyorsun ki, gidiyorum..." diye açıkladı Orhan Kemal.. Biliyordu Ara Güler: Birkaç güne kadar Bulgaristan'a ciddi bir ameliyat için gidecekti kadim arkadaşı. "Oğlum, ne olur ne olmaz..." diye sürdürdü Orhan Kemal. "Bakarsın dönmeyiveririz gittiğimiz yerden!" Ara Güler karşısında durmuş, bir şey söylemeden, dikkatle yüzüne bakıyordu. "Gitmeden önce şöyle birkaç resmimi çeksen diyorum..." Ara Güler sabahın yumuşak ışığını kaçırmak istemedi. Hemen Leica'sını boynuna astı. Yedek makaralar aldı yanına. Birlikte İstanbul'un sokaklarına vurdular... O gün saatler boyunca gezdiler, değişik yerlerde poz poz resimlerini çekti üstadın. Orhan Kemal gitti ve dönmedi! İçine doğmuştu, evet... (Fotoğraf: Ara Güler'in objektifinden Orhan Kemal)
Hayat ne kadar enteresan hayatıma dair var bir şeyler bir aile dizimi yaptırım dedim. Gidip o kadar eğitmenin arasından Kahramanmaraşlı bir eğitmeni seçmek gerçekten enteresan...2014 'te enteresan bir şekilde Adana Çukurova Üniversitesine geçiş yapmayı planlarken yine kendimi Kahramanmaraşta bulmam gibi. Farklı bir şehire işe gidip Kahramanmaraşlı bir yöneticiye denk gelmem... İstanbul'a gidiyorum gidip İMA'da eğitimdeyim yan yana gidip Paksu Ailesinin geliniyle oturmuşuz, eski patronlarımın gelini o da şans eseri yoklamada soyadı geçince merak edip ben sordum içimden de yok artık ya yine mi diyorum ama o kadar şaşkınım ki. Gerçekten hayat enteresan bakalım daha ne sürprizlerle karşılaşacağım.
Ben hep sustum
Bugün bir arkadaş sayfamdaki yazıyı görmüş. Neden kendini haklı çıkarmaya çalışmıyorsun? Diye. Dedimki; Ben konuşursam birinin canı acıyacak. Ben bunları gördüğüm için söylüyorum. Çünkü ben henüz 8 yaşındayken Anneannem vefat etti annemle babam istanbula gittiler cenaze için. Bende ilkokula gidiyorum erken eve geldim yengemlerde kalıyordum. Akşam oldu ablamla abim dedemlere gitmişler. Yengemde benim karanlıktan korktuğumu bildiği halde beni o gün karanlık bir odaya kilitledi. Saatlerce orda kaldım. Yinede hiç kimseye hiç birşey söylemedim. Yine başka birgün 5. Sınıfa gidiyorum. Hoca bana sözlüde düşük not vermiş. Dedimki hakkımı savunucam gittim "hocam benim sözlüme neden düşük verdiniz" diye sordum. "Çünkü derslerin Iyi değil" dedi "biliyorum sınavlardan düşük alıyorum hep ama derse katılıyorum. Dersteyken hiç konuşmuyorum." Kolumdan tutup yere attı. Yine susmak zorunda kaldım. Şimdide tecavüze uğradım yinede hiçbirşey söylemiyorum çünkü söylersem başkalarına zarar gelicek...
Reklam
129 syf.
·
Not rated
·
Liked
·
Read in 10 days
Bu hikâye senden uzun Osman ~ Aylin Balboa . Alıntılar; . İnsanız, şefkâte ihtiyacımız var Osman. . Dalga geçemediğimiz her şey bizi tüketir, gülelim gitsin Osman. . Bense şimdilerde, yeniden hayata karışmak için bir heves bekliyorum. “Bir yolumuz varsa o yol bizi bulur” demiştin. Ateş hâlâ sıcak, fazla uzaklaşmış olamam Osman. . Hayatım bir
Bu Hikaye Senden Uzun Osman
Bu Hikaye Senden Uzun OsmanAylin Balboa · İletişim Yayıncılık · 20224,217 okunma
Anneme özlem...
Bundan beş, altı yıl önceydi… Bu zamanlardı yine. Mayıs'ın ilk haftası geçmiş. Galatasaray’ım şampiyonluğa adım atmak üzereydi. Arkadaşlarla sözleştik, akşama Taksim'de şampiyonluk kutlamalarına katılacaktık... İşten eve geldim. Cumartesi akşamüzeri, koltuğa yaslandım... Televizyonda birbiri ardına sıralanmış kapitalizmin "anneler
80 syf.
·
Not rated
·
Read in 1 hours
Bahadır Karasulu | Ömürlük Deniz Nöbetçisi Selaamm Nasılsınız? Nasıl gidiyor okumalarınız? Ben bu aralar #readingslump döneminden bir türlü çıkamadım. Kitap okuyamama durumundan nefret ediyorum. Tam da böyle zamanlarda genelde tercihim sevdiğim yazarların kitaplarını okumak oluyor. Özellikle de ince, öykü türünde kitaplar tercih ediyorum. Bu
Ömürlük Deniz Nöbetçisi
Ömürlük Deniz NöbetçisiBahadır Karasulu · Edebiyatist Yayınevi · 202410 okunma
"şehir de sorulmakmış meğer kendinden"
ankarayı kendime sordum. ankara bana kendimi sordu. eskitilmiş günlerde küflendik sanki birlikte. gökyüzü kilitlenmiş bir yeryüzünde yaşadım ben. saçlarım hep gitti benden. istanbul bana kendimi sordu. ben istanbulu kendime sormadım. o bana sordu. o beni dinledi. ben onu içimde tartamadım. yaşadıkça birbirimizi ben bir yerler eğildim, dağıldım, serpildim. saçlarımı sevdim. tamam. bazen. evet. oldu bazenlikler. ama sevdim. iki gün önce aradı. ankaradan. hiç kopmuyor bağımız. -başka bir evrende dedik. olurdu bizden. o evren bu evren değil.- ona da dedim. pişman değilim hiçbirinden. iyi ki yaşandı. iyi ki şimdi oldum ben. sürekli bekleyen bir trenim var gibi. ondan ağır geliyor belki yolculuk. seni arama düşüncesi bile bana iyi geldi, iyileştim dedi. ben o an nefes nefeseydim. yetişecek yerim yoktu. ağaçlı yolumda ortaköye yürüyordum. bu anı hatırlamak istiyorum. sakin ses tonunu. konuşmalarımız bana ankarayı hatırlatıyor. ankara yanıma gelip oturuyor. istanbulda koştururken onu hissediyorum. kucaklamak istiyorum. iteliyorum. kayıp bir baba resmini ayraç olarak kullanıyorum. seni çok seviyorum demek istiyorum kalbimde izi olan herkese. bir avuç insanım. benim insanlarım. yüreğimde örtünüyorlar. itelediklerimi kucaklıyorlar bazen. bilmeseler bile. yine de geceleri sevgilerin provası oynanıyor rüyamda. kopamıyorum ankaradan. içimi kemiren odalarda uyanıyorum gündüzleri ordan oraya giderken. en zayıflığımın üzerinden gidiyorum. kendimi ordan tamir ediyorum. acıta acıta. annem beni tutsa. geçmiyor. kendimi tutmaya çabalıyorum. turuncu bir battaniye altında beni saran herkesi unutup kendime sarılmaya çalışıyorum. istanbulu giyinip ankarayı soyunuyorum.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.