"Köle köledir, altında altın! Buydu benim için tek düstur. Sudan'dan getirdiğim oğlanların siparişini ben verdim mesela. “On tane oğlan, hadım edilmiş ” diyordum. Hadım ediyorlardı benim için ! Her şeyin bir değeri vardı, bir karşılığı, ne kadar acı,o kadar değerdi. Acının değeri arttıkça, kölenin de değeri artıyordu. Hadım edilince daha çok altın alıyorsam, benim için önemli olan buydu işte. Yeter ki iş olsun, müşterisi olsun, müşterinin altını bütün vicdanî ve insanî erdemlerin üzerindeydi benim için. "
Adana'daki Fransız komutanı, 25 Mayıs'ta Binbaşı Menile, bundan sonra herhangi bir yardımın yapılamayacağını, kurtuluş için bir "Huruç hareketi" yapmaktan başka bir çare kalmadığını, böyle bir harekete başvurulduğu takdirde, kendilerini Mersin'e götürebilecek yolları bildirdi. Bunun üzerine Menil, bir çıkış hareketi yaptı ve zayıf Türk kuvvetleri çemberinden kurtulmayı başardı. O, Torosların üstündeki sarp yerlerden ve patikalardan ilerleyerek, Namrun-Gözne yolundan Mersin'e inebileceğini ummuştu. Fakat yolu şaşırdı. Bunun üzerine Panzinçukuru köyünden para vermek ve zor kullanmak suretiyle Kumcu Veli'yi ve Hatice adındaki kadını kılavuzluğa aldı. Ancak kılavuzlar Fransızlara dostluk göstermemişlerdi. Nitekim Hatice Kadın, bir yolunu bulup Fransızların yanından kaçmış ve Kumcu Veli'nin, Fransızları Karboğazı'na götüreceğini köylülere anlatmıştır. Onun için, kendilerine katılanlarla birlikte 44 kişiye varan Panzinçukuru köylüleri, hemen harekete geçerek, Ağaçkesen Deresi'ndeki Sünedir Boğazı'nda Fransızlara pusu kurdular, işte 27 Mayıs 1920'de bu boğaza sokulmuş olan Fransızlar, 28 Mayıs'ta Türk milli kuvvetlerine teslim olmak zorunda kaldılar. Şimdi onlar, "Nispeten vahşi saydıkları bir milletin dağlar arasında yaşayan ve bu sebeple de elbette daha sert huylu olmaları gereken köylülerinin ellerinde esir idiler ve yaptıkları kötülüklerden ötürü, iyi olmayan her çeşit harekete layık idiler. Fakat Türk köylüleri onlara karşı olağanüstü insanca davrandılar, öldürme veya hiç olmazsa hakaret yerine kendilerine sıcak bulgur pilavı ile serin ve yağlı ayran ikram ettiler.
172. Çünkü Rabb’in, Âdemoğullarının bellerinden, onların nesillerini alıp yaratır. Onlar dünyada bir insan olarak var oldukça her birini gönderdiği Peygamberler ve onların yolunda giden elçileri aracılığıyla muhatab kabul eder. Onları bizzat kendileri hakkında şâhit tutarak, “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” diye sorar. Onlar da lisân-ı hâl
“Ak Han, hani sen bize anlatacaktın Kara Orman
masalını.”
“Yoksa sen unuttun mu bunu? Madem öyle, şimdi çek
cezanı.”
Deyip küçük dostum, salıncağı hızla sallamaya
başlamışsın.
Ben korktukça da sen daha hızlı sallamışsın.
O kadar hızlı sallamışsın ki küçük dostum, ben kendimi
gökte bulmuşum.
İşte o an korkudan ben küçük dilimi yutmuşum.
Bu halimi
Bir insanı evinden kovmak kolay olmamalı ,
Kolay olmamalı bir insana verilen güveni sarsmak ,
Bu kadar basit olmamalı bir insanın kalbini kırmak ve ağlatmak
Susuşlarin uzun uzun birbirine eklendiği yerde, işte o an anlamıştım aslında olmayacağını...
Sonra içinden bir şeyler kopar ama sen yine sessiz kaskatı kesilirsin izlersin olanları sadece çünkü o an VEDA anıdır bir daha dönmemek üzere o kapılar kapanır
En sonunda yine kalbine dönersin çünkü seni senden başka kimse anlayamaz...
#BENİSORARSAN
#GÜLTENAKIN
#YKY
2. baskı: İstanbul, Haziran 2014
74 Sayfa
Bu sıralar şiir kitabı okumayı ,öyle böyle değil, bir hayli abarttım. Nasıl denir? Ne kadar iyi şair, ne kadar iyi şiir varsa hepsini okumak, hepsini tekrar tekrar okumak, şu kısacık ömüre birkaç dize fazladan sığdırabilmek isteği olsa gerek.
Bunun yanı sıra, şiirle
Yakamoz'un mektuplarından...
Ay yüzlü çiçeğim Papatya,
Uzun süredir pek yakındığım bir konuya değinmek istiyorum. Sürekli dolaşıyorsun be kafamda sevdiceğim, tüm fikrimde sen varsın. Düşüncelerim çekiyor teslim bayraklarını birer birer; bir tek sana yeniliyor şu kalp, şu adam, şu garip...
Bazen unuttum diyorum kendi kendime. "Bak,
O kadar tatlı bir anlatımı var ki bir çırpıda okudum. Anne olmadan önce okunsa daha çok iş görür ama anne olduktan sonra da insana tabiki çok şey konusunda fikir veriyor. Şermin Hanım hem annelik tecrübelerini paylaşmış hem de tatlı tatlı dertleşmiş, yol göstermiş. Ben bebeğim 10 aylıkken okumuş oldum. Kitapta yazan çoğu şeyi zaten tecrübe etmiştim. Ancak "oh be, dedim, yalnız değilim, demek ki herkes hele de Şermin Yaşar gibi bir kadın bile zorlandıysa ben de herkes gibiyim demek ki." Çünkü işte annelik dediğimiz o mücadele aslında kim olursak olalım hep zor. Kesinlikle sadece annelere değil baba ve baba adaylarına da tavsiye edebileceğim bir kitap. Mis.
“O kadar güçsüzüm ki sesim bile çıkmıyor
Saat üçtür belki dört uyusaydım ya keşke
Uyanmaktan korkmasam yüz yıl uyurum sanki
Ağaçlar, evler, kuşlar bile uykuda
Bir garip, bir tuhaf, bir huysuzum ki sorma.
Sana söyleyemediklerimi bak gaybına söylüyorum
İçinden konuşma!
Bu yeryüzü bu gökyüzü iyi güzel amenna
Her işte bir hayır var doğru bunları geçmeyelim
Ama bıktım artık şerden hayır damıtmaktan...”
youtu.be/riGuKx4bMN0?si=...
On yedi yaşınızı hatırlayın. Âşık olmuş muydunuz siz de hayata? Nefret mi ediyordunuz ondan yoksa? Ben sümüklüböceklere bile hayrandım o zamanlar. Ne yapmam gerekirse onu yapıyordum işte. Bir daha hiç o kadar özgür oldum mu bilmiyorum.